Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '13

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Eril-dişil enerji aşk üzerine...

Eril-dişil enerji aşk üzerine...
 

Dünya kadınlar günü nedeniyle, kutlamaların dışında bir takım etkinliklerde yapıldı. Fokussama; yaşamsal rehberlik merkezi de bu bağlamda duyarlılığını gösterdi. Bir fırsat yaratarak, bir arkadaşımı da yanıma alıp soluğu Fokussama’da aldık.

Arkadaşım yolda seminerin konusunu soruyor. “Aslında ‘aşk’ ne yapar? İçimdeki Dişi” diyorum. Aşk neler yapmaz ki, diye şakalaşıyoruz aramızda.

Kapıda gülen, sevgi dolu bakışlarla karşılanıyoruz.

Kuşkusuz herkesin aşk üzerine bildiği/yaşadığı/gördüğü bir şeyler vardır elbette.

Öncelikle şuna bakmak gerekir. Her yaşanılan duygu/paylaşım aşk mıdır?

Hoşlanmayı, salt cinsel çekiciliği aşk diye anlıyorsak ‘gerçek aşka’ haksızlık etmiş oluruz. Haksızlık etmiş olmakla kalmayıp efsaneleşen aşkları da bir çırpıda silmiş olmaz mıyız? Aşkı kendi içinde türlere ayıranlar da olmuştur. Tutkulu aşk, fiziksel aşk, gösteriş aşkı, salon aşkı vb. Kimi psikologlar aşkı kişilik tiplerine göre bile ayırmışlardır.

Şimdi seminere dönüyoruz ve Serpil Özbilen’in o yumuşak, saran, kucaklayan, ses tonuyla aşka doğru mini bir yolculuk yapıyoruz.

“Aslında “AŞK” ne yapar? Âşık olduğumuzda bizi harekete geçiren şeyler tamamıyla bilinç dışıdır.Aşk bir hastalık olarak bile tanımlanabilmektedir. Gündelik yaşamı, algıyı, deneyimleri, rutinleri parçalayan, hayal gücümüzü arttıran, çılgın… bir hastalık.

Peki ama neden bize bu kadar sıkıntılar, acılar, kırgınlıklar, yıkımlar, umutsuzluklar, pişmanlıklar yaşatan “aşk”ı istiyoruz?

Neden biz bu hale geliyoruz?

Neden gönüllüyüz büyülenmeye?

Bu soruların cevabı; kadın ile erkek bedeni yaratılmadan önce var olan Yaratıcı ÖZ’ünün, kadın ve erkek bedeni için ikiye bölünmesinde yatar.

Kendi özünü; eril ve dişil diye ayırdı ki, bir parça diğerini gördüğünde büyülensin kendi güzelliği karşısında…

Ve bütünlenmek istesin tekrar biri oluşturmak için, bir olsunlar ki, dünyaya cenneti indirsinler.

İşte biz aşka bunun için düşüyoruz, yarımızla bütünlenip dünyaya cenneti indirebilmek için.

Basit ifadeyle, kadın ve erkek ayrı ayrı yarım insandır. En temelde birbiriyle bütünlenmek ister. Kendi yarımlık duygusundan kaynaklanan, kaybetme korkusu ile elindekine sahip olmaya, onu kontrol etmeye başlar ki problemlerin ana kaynaklarından biri budur.

Kaybetmemek adına çeşitli oyunlar ve hilelerle kontrol etmeye başlarız. Bu durumda karşımızdaki kişide sıkıntılara yol açar ve aşk bir savaş alanına döner.

Zaman içinde erkek, kadını kontrol altında tutan, bastıran, baskılayan taraf oldu. Sonuçta kadın kendi içindeki dişil enerjiden yüzyıllardır uzaklaştırıldı. Bu uzaklaştırma, toplumsal ahlak algılarıyla, geleneklerle, beklentilerle, görev algılarıyla, korkularla, dışlanmalarla, şiddet uygulanarak yapıldı.

Yani kadın kendi içindeki, varoluş nedeni olan yaşam enerjisini, dişi enerjisini bastırdı, hatta varlığını bile unuttu.

Sonuçta çeşitli kalıpların ve kodlamaların doğrultusunda, özünden çok uzak, kendini, kadınlığını, dişiliğini bilmeden yaşar oldu kadın.

Sonuç olarak ;

Aslında “AŞK” ne yapar?

Aslında doğamızda olan enerjilerin bize akması gerekirken, ego bunun üzerine set çeker.

İşte aşk bu egoyu yerle bir eder ve sizin doğanıza ait olan enerjinin akmasını sağlar.

Aslında aşk ne yapar?

Aslında aşk bizi biz yapar. Beni bana gösterir. Beni yaşamın üst boyutlarına taşır.

Aslında aşk hayattır, candır.

Aşk, kadınla erkeğin can suyudur.

Aşk yoluyla açılan kapı bizi biz yaparak, öteki yarımızla bütünleyip cenneti oluşturur.

Aslında aşk egolarının ve sınırlamalarının farkına varmışların özgürce bir olmalarıdır.

Aslında aşk, hayatın dengesidir.

Aslında aşk, dengelenmiş erille dengelenmiş dişilin sonsuz dansıdır.” Diyor Serpil hanım… Benim de şair ruhum coşuyor ve diyorum ki;

Aslında Ben…

Ben hep seni sevdim,

gönlümün haylaz dolaşmaları,

çürük dallara konuşları,

başkalarının sahte bakışlarında,

senin saf sevgini görmek içindi…

Aslında seni ben hep sevdim,

ölüm döşeğinde çırpınışım arsızca,

meydan okuyuşu gönlümün kadere,

ve tutunuşu inadına hayata,

gözlerinde ruhumu görmek içindi…

Baharları sen diye kucakladım,

aktığı için gönlünün coşkusu,

oluk oluk hücrelerime,

zambağı, gülü, nergisi,

sen diye kokladım…

O uçuşan mavi puanlı elbiseyi,

kan kırmızı tuvaleti,

senin gözlerindeki beğeniyi,

ruhuma yazmak içindi giyişim…

Kışın soğuk sulara canı attıran,

içimdeki ateşin dışa vuru muydu o an,

ki, ‘deli diye anılmaya’ aldırmadan…

Kaskatı kesilen yalnızlığımın,

feryadı, buruk haykırışıydı,

alaboraya yelken açışı gönlümün...

Hak etmeyen, kanı bozuklara bile,

senin için eyvallah ettiğimi,

bilseydin, ah bir bilseydin,

tamamlardın öteki yarımı,

belki de bu mesafe sevdirdi seni,

bütün hayallerimi tutsak ederek,

bir bilinmeyene…

07/05/2008 B. Turan

***

Ardından; sevgili Ferda Oral, bize ‘bolluk ve bereket meditasyonu’ yaparak semineri  ve bizleri zenginleştirdi.

***

Ve şunu unutmayalım. Bir kadın olarak içimizdeki ‘dişil’ enerjiyi seversek karşımıza doğru erkeğin çıkmasını çekeriz. Erkek için de bunun tersi geçerlidir diyebiliriz.

Biz hangi enerji frekansını yayıyorsak o kişileri hayatımıza çekeriz.

 e-mail:belginturan@gmail.com

 

 
Toplam blog
: 439
: 512
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Lisansını Anadolu Üniversitesi/ İşletme Bölümü ve Anadolu Üniversitesi/ Sosyoloji Bölümlerinde “O..