Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Kasım '14

 
Kategori
Edebiyat
 

Erişilmez olan, o Mihriban'ın şairi: '' Abdurrahim Karakoç''

Erişilmez olan, o Mihriban'ın şairi: '' Abdurrahim Karakoç''
 

O’nun resmine baktığınızda: Anadolu’yu görürsünüz, Anadolu’yu işitirsiniz, Anadolu’yu yaşarsınız ve Anadolu’yu özlersiniz..!


  5. MEVSİM

Düştü can evime dördüncü cemre
Dünyayı üçüncü gözümle gördüm.
Dört yüz seksen beş gün çekti bir sene
On altıncı aya takvimsiz girdim.

Aynalara baktım korku gösterdi
Saatler her sabah kırkı gösterdi
Namlular, nişanlar Türkü gösterdi
Hayatım boyunca hedefte durdum.

Gül sundum yediler, koklamadılar
Armağan can verdim saklamadılar
Gittim... Gelir diye beklemediler
Kaybolan gölgemi yollara sordum.

Getirdim yanıma ay'ı bir karış
Ölçtüm ki dağların boyu bir karış
Şehir bir adım, köyü bir karış
Damlada denizdir en küçük derdim.

Savurdum, eledim, seçtim zamanı
Yaprak yaprak, tel tel açtım zamanı
Haftada üç asır geçtim zamanı
Nereye gittimse zamansız vardım.

Yırtıldı ruhlara çizdiğim resim
Yazık, kulaklara sığmadı sesim
Yaşadığım şimdi beşinci mevsim
Çağın çilesini sırtıma sardım.

Yaşarken kıymetini bilemediğimiz bu büyük şairi; Şiirleri ve diğer eserleriyle elimden geldiğince size tanıtacağım. Bu sayfada içimden geldiği gibi; Ama yüreğim yettiği kadar konuşacağım, yorumlayacağım ve düşündüklerimi açıklayacağım. Sevgili okurlarım; Çünkü biz bunları hak ediyoruz. 

Abdurrahim Karakoç: 1932 yılında Elbistan'da doğdu. Edebiyatla, özellikle şiirle iç içe bir aileden gelmektedir. Şair olan dedesi ve babasının etkisiyle küçük yaşlardan beri şiire ilgi duymaya ve yazmaya başladı. Ayrıca kardeşleri de kendisi gibi küçük yaşlardan beri şiir yazmaktadır.
İlk gençliğinde uzun yıllar çiftçilik yaptıktan sonra Elbistan Belediyesinde (1958-1985) muhasebeci olarak çalıştı. Emekli olduktan sonra Ankara'ya yerleşerek gazeteciliğe başladı.  Anadolu’da Vakit adlı gazetede köşe yazarlığı da yapmıştır.

1958 yılına dek yazdığı yüzlerce şiiri yakıp yok eden Karakoç aynı yıllarda yazmaya başladığı değişik düşünce ve yorumları içeren "Hasan'a Mektuplar" (1964) adlı ilk kitabını yayımladı. Sonraki yıllarda ise şiirlerinin bir bölümünü topladığı, "Akıl Karaya Vurdu", "Vur Emri", "Beşinci Mevsim", "Suları Islatamadım", "Kan Yazısı", "Gök Çekimi", "Dosta Doğru" ile sohbet, mektup ve röportajlardan oluşan "Çobandan Mektuplar" adlı kitapları yayımlandı. Bu kitaplardan bazıları yaklaşık 20 baskı yaptı.

Çeşitli radyo ve televizyon programlarına katılan Karakoç'un şiirleri bugüne dek birçok araştırmada aktarıldı. Karakoç'un politik taşlamaları kadar, sevgi şiirleri de hemen her kesimde yankı buldu ve birçok sanatçı tarafından bestelendi ve okundu.

‘’BAYRAMLAR BAYRAM OLA’’

Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine

Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı..

Eli öpüldükçe içi burkuldu
Konuşmak istedi, dili tutuldu
Güç belâ ağzından bir “off! ” kurtuldu

Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı
Adam “he ya” dedi, gözü kapalı..

Düşündü kış yakın, evde odun yok
Tenekede yağ yok, çuvalda un yok
Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok

Avrat “Bayram” dedi, eğdi başını
Adam “evet” dedi, sıktı dişini..

Çalışsa ne iş var, ne cepte para
Dağ oldu içinde büyüyen yara
Dikti gözlerini karşı duvara

Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı
Adam “öyle” dedi, bağrında sızı..

Döndürse yönünü herhangi dosta
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta
Yıllar, aylar, günler erirken yasta

Yer-gök “Bayram” dedi, ağzını açtı
Adam “Bayram” dedi, evinden kaçtı..

Suları Islatamadım
 

      ******

GELECEGİM

Yıllar yirmi olsa da, otuz olsa da
Yollar kar, çamur olsa da, buz olsa da
Bedenim yorgun, aç ve susuz olsa da
Bir gün yalın ayak, terli gömlekle
- Gelirim, beni bekle

Belki yakında olur, belki de uzak
Sırtımda hatıralar, saçlarımda ak
Gün, tarih bilemiyorum amma, muhakkak
Bitmeyen bir azim, sabır ve emekle
- Gelirim, beni bekle

Unutmam mümkün değil, unutur sanma
"Gelmez" diyen olursa sakin inanma
Umutlarını kaybetme ha zamanla
Geç kaldı diyerek gam çekme
- Gelirim, beni bekle

Sıcak bir yaz akşamında olabilir
Sarı bir güz akşamında olabilir
Kişin beyaz akşamında olabilir
Ellerinde bir top mavi çiçekle
- Gelirim, beni bekle
 

Cümle köprüleri sel alsa da tek, tek
Söz vermişim bir kere engel ne demek
Başı karlı, kara dağlardan geçerek
Azığım bir tas su, bir dürüm ekmekle
- Gelirim, beni bekle

Vermese de kaybolan gençliğimiz
Ayıran bir gün kavuşturacak bizi
Ve içimde sevgilerin en temizi
Seninle dolu, arı, duru bir yürekle
- Gelirim, beni bekle

Herkesin anlayacağı sade bir dil ile normalde basit gibi görünen öğelerle çok iyi tasvirler yapmayı bilen bir şairdir: Hiçbir eserini bilmiyor olsanız dahi, Mihriban’ı biliyor olmanız onu anlamanız için yeterlidir.  Halk müziğinin en bilinen eserlerinden biri olan Mihriban:  Aşkın o zirvelerinin, satırlarla tasvir edilişidir bir bakıma!

‘’MİHRİBAN’’

Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban.
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.

Yâr deyince, kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor
Lâmbamda titreyen alev üşüyor
Aşk, kâğıda yazılmıyor Mihriban.

Önce naz, sonra söz ve sonra hile...
Sevilen, seveni düşürür dile
Seneler, asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban.

Tabiplerde ilâç yoktur yarama
Aşk deyince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban.

Boşa bağlanmamış bülbül, gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne...
Şaştım kara bahtın tahammülüne
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban.

Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi, gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı...
Çözemedim... Çözülmüyor Mihriban.

Aburrahim Karakoç'un: Halk ozan’ı diye anılıyor oluşu, halk’ın derdini yine halk’a anlatıyor olmasındandır.  Bizim anlamadığımız, yalnız bilmezlikten geldiğimiz tasalarımızı gayet rahat bir ifadeyle anlatır. Cesurdur bu yüzden şiir’e dair kabiliyeti olduğu açıktır. Bu kabiliyet çocukluktan beri kâğıt ve kalemle,  şiirle iç içe olduğunu göstermektedir. 

Halk şiirinden koşmalardan sıkıldığımız şu zamanlarda dahi okuyabildiğimiz, anlayabildiğimiz ender satırların sahibidir.  Bu yüzden modern şiir anlayışını satır aralarında bulduk desek yalan olmaz. Kullandığı ölçü ve düzgün kafiyeler rahat bestelenir, öyle eserler ortaya çıkarmıştır ki; zaten birçok eseri bestelenmiştir.

‘’ANADOLU GEZİSİ’’

Ter kokuyordu Çukurova tarlaları,
Irgat Türküleri duyuluyordu uzaktan;
Ekin biçiyordu yalın ayaklı köy kızları
Elleri kabarıyordu oraktan.
Gökbelen dağlarına yağmur yağıyordu;
Yetimler mahallesinde bir çocuk ağlıyordu.

Kan kokuyordu doğunun çimenli yaylaları;
Silah sesleri geliyordu Şırnak'tan.
Oğulsuz koymuşlardı ak saçlı anaları;
Tütünler tedirgin olmuştu ocaktan.
Cilo dağlarında kamalaklar üşüyordu;
Garipler köyünde bir gelin düşünüyordu.

Yosun kokuyordu Karadeniz'in mavnaları;
Oynak havalar döküyordu parmaktan.
Buz gibi bir soğuk biçiyordu baharı;
Dal boylu gençler gidiyordu bıçaktan.
Ilgaz dağlarında kurtlar uluyordu.
Bekârlar kahvesinde bir adam uyuyordu.

Şehvet kokuyordu Ege'nin bereketli ovaları;
Körpe bedenler soyuluyordu ahlâktan.
Tedirgin etmişlerdi bizim havaları;
Yadırgı sesler geliyor plâktan.
Çatalkaya dağında kartallar dönüyordu;
Bir nesil yaşıyor, bir tarih ölüyordu.

Bir ara politikaya girmiş ve bir süre sonra ayrılmıştır. Röportajlarından birinde bu davranışının sebebine şöyle bir cevap verdiği söylenir: 'Allah rızası için girdim, Allah rızası için ayrıldım'.Devrimizim ona buna çamur atıp yükselmeye çalışan sançtı bozuntularından çok çok uzaktaydı, eserleriyle her devirde sahip çıkılması gereken bir Anadolu çocuğudur. O’nun resmine baktığınızda, şiirini okuduğunuzda: Anadolu’yu görürsünüz, Anadolu’yu işitirsiniz, Anadolu’yu yaşarsınız ve Anadolu’yu özlersiniz

‘’UNUTURSUN MİHRİBANIM’’

Unutmak kolay mı deme
Unutursun Mihribanım
Oğlun kızın olsun hele
Unutursun Mihribanım

Yıllar sinene yaslanır
Hatıraların paslanır
Bu deli gönlün uslanır
Unutursun Mihribanım

Zaman erir kelep kelep
Meyve dalda kalmıyor hep
Unutturur birçok sebep
Unutursun Mihribanım

Gün geçer azalır sevgi
Değişir herşeyin rengi
Bugün değil yarın belki
Unutursun Mihribanım

Süt emerdin gündüz gece
Unuttun ya büyüyünce
Bu iş de tıpkı öylece
Unutursun Mihribanım

Hayat böyle bir gemide
Eskiler yiter yenide
Beni değil kendini de
Unutursun Mihribanım

Unutursunuz demeyeceğim, zira unutulmuş biri değiliz. Şiiri yazmak için, Yazmaz şiirini söz gelmişse diline, esirgemeden yazar.  Kalemi kıvraktır bir o kadarda keskin. Her konuda şiir yazabilen ve bunu diğerlerinden, taviz vermeden yapabilen nadir şairlerden biridir.  7 Haziran 2012 tarihinde, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesinde yoğun bakımda iken; Gök kubbede hoş bir seda bırakarak hayata gözlerini yumdu. ". Ankara'daki Bağlum kabristanında defnedildi.  Yüce Rabbim rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.

ANADOLU SEVGİSİ

Sen bizim dağları bilmezsin gülüm,
Hele boz dumanlar çekilsin de gör.
Her haftası bayram, her günü düğün,
Hele yaylalara çıkılsın da gör.

Bilmezsin ovalar nasıldır bizde;
Kağnılar yollarda, yoncalar dizde...
Saydıklarım damla değil denizde,
Hele bir ekinler ekilsin de gör.

Görmedin sen bizim mavi suları,
Karlar eriyince kırar yuları...
Köpük olur beyaz, sel olur sarı;
Hele taştan taşa dökülsün de gör.

Sen bizim köyleri görmedin ki hiç,
Yolları toz, çamur, evleri kerpiç.
O kirli kabukta, o en temiz iç;
Hele bir yakından bakılsın da gör.

Anlamaz, bilmezsin sen bizim halkı,
Sevgiyi bulasın, yakına gel ki...
Kalıplar gerçeği göstermez belki
Gönül perdeleri sökülsün de gör.

Abdurrahim Karakoç

“Ben ne Karacoğlan’ım, ne Yunus’um, ne de Fuzuli’yim, ben benim” diyen.Şiir, fikir ve nesir dünyamızın müstesna bir ismi olan ve yirminci asır Türk Edebiyat’ının önemli yazarlarından… İnanç, ideal, kültür ve aksiyon adamlarından;  güzel üslûp sahibi, “Kıble” yürekli, “Hilâl” bakışlı, “Gül” gönüllü bir güzel insanı, son devir Türk şiirinin şahdamarlarından ve ‘dünün, bugünün, yarının’ şairi, Abdurrahim Karakoç’un hayatını tanıdık ve şiirlerini okuduk…

 Şimdi!

   Ahkâm kesmiyorum, bir Anadolu çocuğu olarak, milletin efendisi olmuş o köylü vefasıyla: Edebiyatı,  Şairleri ve Şiirleri: İnsanlara ve özellikle ahlaktan yoksun o lanet batı kültürü altında, düşüncelerine battaniyeler çekilmiş, terlemiş terlemiş ve düşünceleri nezle olmuş o güzelim çocuklara anlatmaya çalışıyorum.  Kendi bilgi ve birikimlerimi anlatıyorum ve buradan anlatmaya da devam edeceğim. Anlatmamız lazım. Başka kim anlatacak çocuklara Edebiyat’ı. Onlarda öğreniyorlar ve yeri geldi mi onlarda model alıyorlar, şairleri ve romancıları. Çocuklar edebiyatı öğrenirler ve şiirlerle de anlatılır onlara bu hayat. Bir takım şiir, hikâye, roman ve denemeleri onlarında vardır belki!

    İnsan korkuyor bu zamanlarda, yazdıklarını ortaya çıkarmaya ve hatta düşüncelerini haykırmaya. Amacım; Şairlerimizin ve yazarlarımızın hayatını anlattığım bu sayfada, bu korkuyu yenmektir; içimizde varsa böyle kabiliyetleri ortaya çıkarmaktır.  Sayfam, beni buradan duyan okuyan ve izleyen tüm öğretmen ve öğrenci arkadaşlarıma açıktır.  Bu sizin sayfanızdır.  Hadi de, bir ses ver, bir yorum yazın, mail atında tanışalım! Mail adresim: umit_yildiz2009@hotmail.com.  Sevgili öğrenci arkadaşlarım, mutlaka buradan bana ulaşın. Hoşça kalın ve sağlıcakla kalın!

En derin saygı ve sevgilerimle

2020'ye Doğru...

Kasım 2014

Çorum'un bir köyü

A.Ümit Yıldız

 
Toplam blog
: 67
: 4037
Kayıt tarihi
: 24.04.07
 
 

17 Şubat 1986'da: Soğuk karlı bir Şubat gecesi Koca Karı olan ebenin ellerine ''bilim otoritelerinc..