Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '07

 
Kategori
Kitap
 

Erkan Karagöz

Erkan Karagöz
 

Erkan Karagöz temsilcisi olduğum, İstanbul’ da yayınlanan Alternatif Süreç gazetesinin Yazı İşleri Müdürü ve çok yönlü bir dost. Gazeteci olmanın dışında birçok özelliği var. Sizi Erkan Karagöz’ le başbaşa bırakayım, bize kendini anlatsın...

Ben 1954 yılında Kars’ ta bir öğretmen ailesinin bireyi olarak dünyaya geldim. Babam bir Köy Enstitülü. Onun politik duruşu daha doğru bir söylemle hayata, insanlara, sisteme farklı bakışı tüm yaşamımızı şekillendirdi diyebilirim. 1964 yılında, ‘ Bu kadar camiye ne gerek var neden bunlar opera binasına dönüştürülmüyor ‘ diyerek (!) komünistlik yaptığından görevden alınarak yargılandı ve sürüldü.

O yıllarda 10 yaşında bir birey olarak benim yaşamıma yansıyan şey, benim arkadaşlarımı kaybetmem olmuştu. Bütün kent, çocuklarını komünist bir adamın çocuklarıyla görüştürmemek için adeta yarış içerisindeydi ve ben, bir hafta önce yüzlerce arkadaşı olan ben, birdenbire yalnız bir çocuğa dönüşmüştüm. Elbette bunu anlamam mümkün olmamıştı. Neyse ki bu travmayı kentten ayrılarak atlattım. Babamın sürgün yılları bizi Van’ a, Elazığ’ a, Malatya’ ya savurdu.

Yazı yaşamım lise yıllarında başladı. İlk şiirlerimi, ilk öykülerimi Elazığ’ da yazmaya başladım. İlk öykümün 1974 lü yıllarda Sanat ve İnsan adlı bir dergide yayınlandığını gördüğüm zaman aşık oldum yazmaya.

Eğitim yaşamım 1973 / 1977 yılları arasında Diyarbakır Eğitim Enstitüsünün Sosyal Bilgiler bölümünü bitirmemle yeniden başladı. Hızımı alamadım yani. Dicle Hukuk Fakültesini bitirdim. Bu arada beş yıl kadar tarih öğretmenliği yaptım.

Bu arada yazdım. Aslında her fırsatta yazıyordum. 1980 lere kadar birçok dergide, gazetede yazılarım daha çok da siyasal yazılarımla yer almıştım.

1980 darbesinden sonra ise daha önceleri de yaptığım gibi sadece kendim için yazdım. Fark, artık paylaşmıyordum. Yazıyor, bir kenara bırakıyordum. Derken 1992 li yıllardan sonra öykülerim Adam Öykü’ de yayınlanmaya başladı. Bunu Gırgır’ da yazdığım yıllarda, yazmış olduğum mizah öykülerinin bir kısmını içeren, ‘ Ömer Seyfettin Kürt’ müydü ‘ ( Broy ) adlı mizah öyküm izledi. Derken bunu ırmak romanımın ilk iki cildi olan ‘ Rus kızı Vasilisa ‘ ve ‘ Yüreğinin Seğirdiği Andır Aşk ‘ ( Gendaş )adlı romanlarım izledi. Irmak romanımın üçüncü cildine ilişkin yazma çalışmalarım ise sürüyor.

Çalışmalarım roman ve öykü türüyle sınırlı değil. 2000 yılında ilk baskısı ve 2006 yılında da genişletilmiş ikinci baskısı yapılan ‘ Kars Ve Çevresinde Aydınlanma Hareketleri ‘(AsyaŞafak) adlı siyasal tarih çalışmam yayınlandı.

1980 li yıllarda Yarın Dergisi’ nin edebiyat eleştiri ödüllerinden birini almıştım. Şimdilerde bir tiyatro, iki öykü ve beş siyasal inceleme dosyam yayına hazır durumda.

Bu arada bensiz olmaz deyip birkaç tez’e ve belgesele de imza atmakta sakınca görmedim. Sonuç olarak diyebilirim ki bu güne değin biri İsviçre’ de almanca yayınlanmış bir antoloji olmak üzere altı kitabım var.

Kars’ ta neler oluyor?

Kars’ ta neler olduğunu soruyorsun, bu iyi bir soru. Çünkü bunu aslında herkesin sormasını istiyorum. Bu güne değin Kars üzerine en fazla yazı yazan kişi olduğumu söyleyebilirim.

Benim derdim bir kenti anlatmakla sınırlı değil. O kentin Anadolu’ nun siyasal coğrafyasındaki geçmişini, bu geçmişin günümüze yansımasını ortaya çıkarmak .

Sanıyorum siz de bu soruyu bu bağlamda soruyorsunuz. İnternet’te benim, ' Kars ve çevresinde aydınlanma hareketleri ' adlı çalışmamla ilgili bir yazı dolaşmakta, “ Kars’ta neler oldu ” başlığıyla...

Çok genel hatlarıyla değineyim: Kars’ ta Ekim devriminden sonra kent halkı kendini yönetmeye başlar, şuralar kurar. 1918 yılının sonunda kadın ve erkeklerin de oy kullandığı tek dereceli bir seçim ile yetmiş milletvekili seçerek parlamentosunu oluşturur ve Güneybatı Kafkas Cumhuriyeti adlı bir Sosyalist Cumhuriyet kurar. Bu cumhuriyetin iki bakanı bayandır. Bu cumhuriyette bu gün seçilsinler mi seçilmesinler mi diye bocalayan 25 yaşındakiler parlamenter olabiliyor, 18 yasındakiler oy kullanabiliyorlardı. Bu cumhuriyetin 18 maddeden oluşan oldukça çağdaş da bir anayasası vardı.

Bu cumhuriyet 1919 / 12 Nisan’ ında parlamentosunun İngilizler tarafından basılmasına ve İngilizlerin Rusya iç savaşında Bolşeviklere karşı savaşan Denikin’ in ordularına silah ve gıda yardımı yapmak için istemiş olduğu silah ve hububatın verilmesini reddettiği için İngilizlerin boy hedefi haline gelerek tarih sahnesinden silinmiştir.

Ben kitabımda (Kars ve çevresinde aydınlanma hareketleri…) bu deneyimi tarihsel belgeler Rus, Azeri ve Ermeni arşiv belgeleri ışığında gün ışığına çıkartmaya çalıştım. Aslında romanlarımda da bu dönemi anlatmaktayım.
Evet kitaplarım taşıdıkları ad yüzünden ilk bakışta bir aşk romanı izlenimi veriyor.
Kapitalist kültür, bir biçimiyle kendisini burada da göstermekte işte. Bu kitap nasıl satar? Hayatında hiç aşık olmamış, dahası aşkın ne olduğunu bilmemiş yüzlerce, binlerce, on binlerce okurun kafasını, cebini, gönlünü çelmenin yolu, kitaba aşklı, sevdalı bir ad bulmaktır.
O zaman kitabı birilerine satabilirsiniz...

Okuyucuyla yazar arasında, bir anlamda üreticiyle-tüketici arasında arz talep olayına inanır mısın?

Çap, kültür ve arz meselesi. Alışveriş hastalığına yakalanmış, almaktan başka bir şey bilmeyen bir tüketim toplumuna neyi alması gerektiği, sistemli bir biçimde dayatılınca olacak budur.
Talep yönlendirilebilir bir kavramdır. Bugün sorun arz ve talep birlikteliğinde değildir. Siz önce arz edilecek şeylerin birey tarafından talep edilebilir hale gelmesini sağlarsınız, şartlı refleksle birey onu sözüm ona talep ediverir.

İyi güzel de bu arz talep eden yurdum insanı Mars’ ta yaşamıyor ki, neden ne istemesi gerektiğini bilmiyor? Zaten kitap şimdilerde yerini TV ye bıraktı. Okuma alışkanlığı neredeyse hiç olmayan bir toplum olduk çıktık...

Keşke Mars’ ta yaşasaydı. Sorun da burada zaten. Dünyada Tanrı’ sına kadar kapitalist bir dünyada yaşıyor.
Eğer kapitalist kültürle; yemesinden içmesine, tüketmesine, alışkanlıklarına değin her alanda yaygın kültürüyle mücadele edecek araçlarınız yoksa birey edilgen bir varlık olarak organize olanın kendisine empoze ettiğini alır.
O nedenle bence sorun sisteme yöneliktir. Bireysel çabalarınızla, donanımlarınız elverdiği ölçüde kendinizi bu kültür yönlendirme salvosuna karşı koruyabildiğiniz kadar korursunuz, ama o kadar.
Belki siz kendinizi koruyabilirsiniz ama ailenizin bireylerini esir alır, bu kez. Bakakalırsınız sadece. Saygı duymak, katlanmak zorunda kalırsınız, annenizin ya da kardeşinizin ya da bir can dostunuzun bu isteklere yanıt vermesine.

Belki söylenirsiniz, beylik laflar edersiniz, diliniz döndüğünce anlatmaya çalışırsınız. Televizyon ekranlarından evinize, üstünüze üstünüze yağan pespayeliklerin aslında bir sistemin devamı için yapılması gereken çok ciddi işler, çok ciddi operasyonlar olduğunu anlatmaya çalışırsınız, anlattığınızı sanırsınız. Aslında sizi sevdiği, kıramadığı için dinliyormuş gibi yapan aile bireyinin içinden, ‘ Kes be sesini de şunu dinleyeyim ‘ dediğini duymazsınız.
O sizin biran önce fetvanızı kesmenizi, bilmem ne yarışmasında jürilik yapan bir zombinin bin yıl sonra söylemeye çalıştığı şarkıyı dinlemeye kodlanmıştır.

Kitaplarından bahseder misin?

Rus kızı Vasilisa iki baskı yaptı. Yüreğinin Seğirdiği Andır Aşk, ilk baskısında.
Kars ve Çevresinde Aydınlanma Hareketleri ikinci baskısını yaptı. Yani satışlar benim açımdan tatmin edici.

Eski bir sosyalist emekçi arkadaşım, Rus Kızı Vasilisa çıktığında kitabı almak üzere bana uğradığında kitabı eline alıp biraz inceledikten; daha çok da kitabın üzerindeki kapak yazısını okuduktan sonra bana dönerek, ‘ Abi eğer burada sen bu kitapta Nataşaları anlatıyorsan eğer bozuşuruz’ demişti.

Kitabın kaderi bu...

İkinci kitabın adı da kitabın içinden alınmış bir söz. Yüreğinin Seğirdiği Andır Aşk, Rus Kızı Vasilisa’ nın devamıdır. Bu roman dizisi bir üçlemedir. Şu sıralar üçüncü kitabı yazmakla uğraşıyorum.

Bu ırmak roman 1917 lerde başlayan Yüreğinin Seğirdiği Andır Aşk’ da altmışlı yıllara değin yaşananları, üçüncü ciltte de günümüze değin olan dönemi içeriyor.

Irmak roman Türkiye’ de pek bilinen bir tür değil. Nehir roman diye de bilinir. Bir dönemin birkaç kitapta anlatılmasıdır aslında. Tek başına okunduklarında da bağımsız bir roman tadı alırsınız.

Üçüncü kitabının ismini belirledin mi?

Kitabın adını henüz belirlemedim. Kitabın önce bir kahramanlık yaparak kendini kanıtlaması gerekiyor. İsim daha sonra.

Kahramanlık yapar mı sence?

Eli mahkûm . Ya bitecek, Ya bitecek...

Kimleri okursun?

Doğrusunu istersen benim favorim Rus klasikleri. Onlarda kendimden, yaşadığım coğrafyadan izler bulurum. Her okuyuşumda başka bir tad alırım. Genellikle toplumcu gerçekçi romanlar ilgimi çeker. Roman dışında siyasal tarih çalışmaları ( Ne bulursam hem de ) okumayı seviyorum.

Hedeflerin ne?

Ben yazmanın yaratmak olduğunu düşünenlerdenim. Tanrısal bir eylemdir benim için yazmak. Tek hedefim bildiğim, biriktirdiğim, ürettiğim herşeyi insanlarla, yaşayanlarla, gelecek kuşaklarla paylaşmak.

Kitap yazmanın insanların en azından kişisel tarihlerini yazmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan ben kitap yazarken estetik, kurgusal, bilimsel olanı bir potada yoğurarak kendimden sonra gelenlere de sunmak istiyorum.

Sevgili Erkan Karagöz, farklı bir sohbet oldu. Benim için de bir ilk oldu. Umarım seni doğru yansıtabilmişimdir, çünkü bu sohbetle ilgili endişelerin olduğunu biliyorum. Yaptığımız sohbet çok alışılagelmiş bir sohbet değildi. Herşeye rağmen zariflik gösterip konuğum olduğun için teşekkürler. Sefalar getirdin...

Ayrıca, Türk olma lüksümü kullanıp buradan öncelikle Alternatif Süreç Gazetesi Yayın Yönetmenim Kemal Göksu’ ya ve tüm arkadaşlara sevgilerimi gönderiyorum.

Hepinize kolay gelsin...

 
Toplam blog
: 1929
: 661
Kayıt tarihi
: 11.11.06
 
 

  Hayatı ciddiye almam, emeği çok ciddiye alırım. Dünyanın en vazgeçilmez üçlüsü; çocuklar, çiçek..