Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '17

 
Kategori
İlişkiler
 

Erkek Egosu, Kadın İkiyüzlülüğü

Anket yapmaya falan gerek yok, gündelik hayatımızda yaşadığımız tecrübeler gösteriyor ki bir dolu insan ya işinden ya eşinden ya da her ikisinden birden şikayetçi, tatminsiz, mutsuz. Hadi diyelim işinden memnun olmama kısmında suçlu eğitimsizlik, ekonomi, vahşi kapitalizm, yetersiz iş imkanları. Ki tüm bunlar geçerli sebepler olmakla beraber kimseye her gün şikayet etme, suratsız ve kötü çalışma hakkını tanımıyor. Eşinden memnun olmayan ve bu konuda aksiyon almak yerini mutsuzluğunu etrafına yansıtanlara ne demeli?

 

Öncelikle eşinden memnun olmama halini açalım. Her hafta ağlayıp zırlayıp yakınlarının kafasını şişirecek bir mevzu buluyorsan, özel hayatındaki gerginliği işine verimsizlik ve çalışma arkadaşlarına suratsızlık olarak yansıtıyorsan, whatsapp-facebook-linkedin-instagram’dan tuhaf özel mesajlar atıp ‘arkadaş’larını yokluyorsan, belli ki eşinden memnun değilsin. Sene olmuş 2017; sorumluluk alıp bir psikoloğa ya da çift terapistine gideceğin yerde neden etrafını zehirlemenin daha makul olduğunu düşünüyorsun? Sorun yaşaman çok doğal, sorunlarınla yüzleşmekten kaçınman ise çocukça ve kabul edilemez. Medeni olmasını temenni ettiğimiz bir toplumda yaşıyoruz, hepimiz etkileşim halindeyiz. Biri tarafından alınmayan her sorumluluk bir başkasına ekstra yük olarak biniyor, farkında değil misin? Senin eşinle yaşadığın tatminsizliğin faturasını bir başkası trafikte sergilediğin agresifliğe maruz kalarak ödemek zorunda mı? Ve bu negatif etkileşim dönüp dolaşıp sana temas edecek, bilmiyor musun? Enerji döner dolaşır sahibini bulur. Şöyle bir düşünün, hangi arkadaşlarınız sakin, düzenli bir hayat sürüyor? Hangileri her türlü karmaşayı peş peşe kendine çekiyor? Yöneticisi ile flört ederek bir anda yükselen birinin yeni müdür gelince kovulması gerçekten o kadar şaşırtıcı mı? Ya da kocasını aldatan birinin kocasının da onu aldattığını öğrenmesi. Bu bir tesadüf mü yoksa sonuç mu?

 

Eskiden The Sims gibi bilgisayar oyunları çok meşhurdu. Herkes kendi avatarını seçip dilediği hayatı o karakter üzerinden canlandırırdı. Sosyal medya ile birlikte adeta insanlar kendisinin kuklasına dönüştü. Abartılı romantik jestler, evlilik yıl dönümü, doğum günü kutlamaları, “Seni bana veren Allah’a şükürler olsun” mesajları havalarda uçuşurken arka planda ahlaksızlık, sarkıntılık, sapıklık had safhada. Bir grup var ki evlilik cüzdanını kendisine verilmiş serbestlik pasaportu olarak gören, Allah ne verdiyse yürüyen, yetmedi koşan, coşan. Bu ters mantık şöyle işliyor olsa gerek: Evlendim mi? Evet. Çocuğumuz var mı, olacak mı? Evet. Tüm sosyal medya profillerim aşk fotoğrafları ile bezenmiş mi? Evet. Haftada en az 2 çekirdek aile temalı paylaşım ile popüler olmuş, beğeni bağımlısı avatarlarımız olası bir ayrılığı göze alabilir mi? Hayır. Öyleyse ne duruyorum? Artık herkese asılmakta özgürüm, evli barklı bir insan olarak nihayet sadece cinsellik içeren ilişkiler yaşayabileceğim! Yaşasın evlilik kurumu, beni gereksiz oyunlardan kurtardın, artık her şey çok net!

 

Ne olacak bu halimiz? İnsan kendine bunu neden yapar? Avatarının kölesi olur? Eşinin aldattığını bilip ses çıkarmaz? Aşık olmadığı biri ile evlenip gözü dışarıda dolaşır? Eşine değil, eşinin sosyal medya profiline aşık olanlar var bu ülkede. Birbiri ile konuşmak yerine fotoğraf paylaşıp yorum yazmayı tercih edenler var. Adam kadının hayalindeki filmde figürandan ibaret, karısına hayran koca rolünü oynasın yeter. Ve evet, evinin kirasını ödeyip buzdolabını doldurduğu müddetçe kiminle yatmış kalkmış önemi yok. Benim yakamdan düşsün de, oh canıma minnet! Adam da memnun, almış eline evlilik pasaportunu, yürü ya kulum.

 

Yalan söylemek, bir yalanı yaşamak insanın kendine yapabileceği en büyük saygısızlık. Kendine saygısı olmayandan ise kimseye hayır gelmez. Bir tane ömrümüz var, onu da kendimizden esirgeyip kaçamak mı yaşayacağız yani? Önce kendini seveceksin, olduğun gibi kabul edeceksin. Özsaygın olacak, kendinle barışık olacaksın. Daha sonra eşine saygın olabilir, başkalarını da kendi yerine koyup onlara karşı saygılı davranabilirsin ve devamında aynı saygıyı talep edebilirsin. Olduğun gibi kabul edemiyor musun, gerçekler ağır mı geliyor? O halde kendinle barışık olabileceğin bir çizgiye doğru yol alacaksın. Gizleme gereği duyacağın, sonradan utanacağın işlerin içine girmeyeceksin. Yoksa ne mi olur? İnsanın özüyle sözü bir olmayınca, gün gelir bünye bu tutarsızlıkları taşıyamaz, kimyası bozulur, bir yerden çatlak verir, farkında olmadan içten içe kendinden nefret etmeye başlar. İyi ve doğru olduğuna inanmakta zorlanır ve en yakın çözümü sosyal medyada poz poz coşarak, demeçler saçarak başkalarını inandırmakta bulur. 

 

Karmaşadan uzak, tertemiz, huzur dolu bir hafta olsun dilerim,

 

Sibel ŞENGÜL

 

 

 
Toplam blog
: 60
: 143
Kayıt tarihi
: 04.01.17
 
 

Sibel Şengül  ..