Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Temmuz '12

 
Kategori
Magazin
 

Erkeklerin dünyasında ‘erkek’ olan ‘Hizmetkâr’…

Erkeklerin dünyasında ‘erkek’ olan ‘Hizmetkâr’…
 

Kimlik gizlemek, insanların zorunluluk ya da kaçışlardan dolayı başvurdukları baskılayıcı bir yöntem. Şimdilerde ‘Hayatımın Rolü’nde kadın kılığına giren Haluk Bilginer’in rol gereği dönüşümüne karşılık ölene dek erkek kimliğinde yaşayanlar da var. 28 yaşında dul kalıp erkeklerin tacizinden korunmak için 50 yıl boyunca erkek kimliğiyle dolaşan Erzurumlu Sona Polat gibi ancak ölümünde kadınlığı anlaşılanların durumu öykülere ve filmlere konu olmakta. Yabancı yapımları kopyacılığa ve roman uyarlamalarına dadanan dizicilerimizin nasıl olup da böyle bir konuyu atladığını merak ederken ‘Hizmetkâr/Albert Nobbs’ çıkageldi sinema dünyasından. Hem de ne geliş… Hangisinin kadın hangisinin erkek olduğunu sorgulatacak derecede başarılı bir değişim performansıyla!

İrlandalı yazar George Moore’un 1918’de yazdığı kısa öyküden, önce tiyatroya sonra da sinemaya uyarlanan ‘Albert Nobbs’, böylesi ‘sır’ yaşamları konu edinmekte. Hayli ilginç öyküsüyle aslında bizim TV sektörüne fevkalade malzeme olacak türden. Bir zamanlar Fatma Girik’in canlandırdığı ‘Erkek Fatma’ karakteri oldukça popülerdi. Bu tipleme ‘Albert Nobbs’ın gelişmişliğiyle harmanlanır, tıpkı diğer uyarlamalarda olduğu gibi klasik ajitasyon sahneleri de eklenirse ortaya mükemmel reytingli ve uzun ömürlü bir dizi çıkacaktır. Bizden hatırlatması, diyerek dönelim İrlandalı ‘Albert Nobbs’a…

Dublin caddelerinde yüzlerce gencin iş peşinde koşturduğu yıllarda, kravat ve ceketteki lekeye dikkat etmeyenler ya da taşımakta zorlandığı bavullardan birini düşüren hizmetkârlar için kapının önüne konmak an meselesidir. Aslanın ağzından ekmeği kapmak için yarışılan böylesi bir ortamda kadın kimliğiyle ayakta kalmanın zorluğunu gören kimileri içinse tek kurtuluş yolu, kendilerini erkeğe dönüştürüp düzenlerini kurmaktan geçer. 19. Yüzyıl İrlanda’sının bu acımasız şartlarıyla daha çocukluk yıllarında karşılaşan ve genç kızlık döneminde erkeklerin tacizine maruz kalan Albert Nobbs, bu yıpratıcı düzenin bir temsilcisi. Kimsesizliğin de verdiği çaresizlikle erkek kimliğine bürünen Nobbs’ın hedefi, 600 Pound biriktirip bir tütüncü dükkânı açmaktır. Ancak erkek kılığında yürüttüğü çalışma hayatında gayet başarılı olan Nobbs’ın kurduğu düzen, bir geceliğine aynı odayı paylaşmak zorunda kaldığı Mr. Page’in yönlendirmesiyle altüst olur.

Üç dalda Oscar adaylığı bulunan ‘Hizmetkâr/Albert Nobbs’ın yönetmen koltuğunda Rodrigo Garcia oturmakta. Öykünün geçtiği dönemin toplumsal özelliklerini, çeşitli açılardan yansıtan yönetmen o yılların ortamını seyirciye aktarmakta gayet başarılı. Şımarık zenginler, görgü kurallarını insan sömürüsüne dönüştüren asiller, kadın kılığına girip rezillikler sergileyen paralı beyefendiler, müşteri kaybetmemek için işçilerini harcayan patronlar ve hırsızlık parasının keyfini sürüp göstermelik hayırseverliğe soyunan hanımefendiler… Hepsi de Albert Nobbs'ın hizmetkârlık ettiği pansiyonda açığa çıkan gerçekçi karakterler.

Espri unsuru olarak zengin çocuğunun suskun ifadesini ve yaşlı hizmetkârın sarsaklığını kullanan filmde her rol kendi içinde tamamen tutarlı bir çizgi izlemekte. Bu doğrultuda oyuncu performansları da oldukça doyurucu. Pastel renklerin hâkimiyetinde çizilen tabloda dönemin havası kısa sahne geçişleriyle aktarılmış. Bu da aslında aksiyonun olmadığı, belli belirsiz üçlü ilişkinin yansıtıldığı filme dinamizm katıyor.

Ana karakter olan Albert Nobbs’ın kimliğinde, kadınlıkla erkeklik arasındaki uçurumu irdeleyen filmin başrollerindeki Glenn Close ve Janet McTeer’in gerek görünümleri gerekse oyunculukları bu aktarımın destekleyici gücü. ‘Vahşiler’ filmindeki romantik-duyarlı tipin aksine Joe karakteriyle zıt bir rol üstlenen Aaron Johnson, burada baba baskısıyla geçen çocukluk döneminin etkisinden kurtulamayan görgüsüz ve kaba birini canlandırmakta. Tek amacı Amerika’ya gitmek olan Joe’ya gönlünü kaptıran Helen rolünü üstlenen ise ‘Jane Eyre’ ve ‘Alis Harikalar Diyarında’ gibi filmlerden tanıdığımız Mia Wasikowska…

Geçtiği dönemde İrlanda’da hüküm süren ve fırsatlar ülkesi görülen Amerika’ya göçün başlıca nedeni olan işsizliğin yanı sıra tifo salgınına da değinen ‘Hizmetkâr’ filminin özünde yatan tema, kadın cinsinin her bakımdan çaresizlik içinde kıvrandığı! İkinci sınıf vatandaş konumundaki kadının yeri, ya dayağına ve hovardalığına rıza göstereceği koca evinin mutfağı ya da para babası kadın düşkünlerinin yatağı… Aşka kapılıp babasız çocuk doğuran kadınların bebeklerinin ellerinden alınması da bu erkek egemen düzenin, sözde koruyucu önlemi. Maddi desteği olmayan ve yaşam savaşlarını tek başlarına vermek zorunda kalan kadınlar için hayatın daha da zor olduğu gerçeğinde, ‘sır’ olanlar ise kendi kurdukları kapanın tutsakları. Cinsel kimliklerini kaybetmenin ötesinde duygusal boşluk içinde bocalayan bu insanlar, dramın ta kendisi.

30 yıl boyunca erkek kılığında dolaşmaktan, kendini gerçekten erkek gibi görmeye başlayıp kadın kıyafetini yadırgayacak duruma gelen Nobbs, bu kimlikte o denli sıkışıp kalıyor ki kendine yeni bir hayat kurmak için bir kadınla evlenmeyi bile düşünebilecek hale geliyor. Aslında bu çaresizliğin altında, karmaşık bir duygu sentezi gizli! Kadınlığa ilk adımın atıldığı yıllarda yaşanan tecavüzün erkeklere karşı oluşturduğu nefret, cinsiyet gizlemenin birincil nedeni. Erkek kimliğiyle dolaşarak kendini korumaya çalışan Nobbs’ın düz ve sakin duruşunun ardındaki bu bastırılmış hırs, Helen’e karşı korumacılığa soyunmasının da gerekçesi. İkincil ve belki de birincisini bastıran ve 30 yıllık cinsiyetsizliğe yol açan sebepse maddiyat. İş bulup para kazanmanın zor olduğu yıllarda, erkek kimliğiyle bulunan işin kaçırılmak istenmemesi, bedeli fazlasıyla ödenen ama neticede boşa giden bir çaba. Erkek olmanın sağladığı serbesti ve avantajlar da, cinsiyet saklamanın destekçi gerekçeleri.

Erkek kadını yatağa atar, tecavüz eder, keyfini yapar, gerektiğinde yaşlı erkeklerden para çekmek için maşa olarak kullanır ve sonrasında kadının duygularını umursamadan çeker gider! Toplumsal kabul gören bu gerçeği, cesur bir konuyla aktaran ve örnekleri gerçek hayatta da mevcut olan ‘Hizmetkâr/Albert Nobbs’, mesajını psikolojik sorgulama sürecine girmeden vermeyi tercih eden sakin bir yapım. Ne kadın, ne de erkek olabilen ve duygularını bastırmayı alışkanlık edinerek yaşayan Albert Nobss karakteriyle, günümüzde de gündemi sürekli meşgul eden kadın ezilmişliği üstüne bir kez daha düşünmeyi sağlayan film izlenmeye değer.

 

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

 

 
Toplam blog
: 1210
: 1542
Kayıt tarihi
: 10.04.10
 
 

İstanbul'da başlayan yaşamım, eski İstanbullu ailemden edindiğim kültürle gelişti. Birinciliklerl..