Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '10

 
Kategori
Güncel
 

Erken bir bayram yazısı: "Bayram gelmiş neyime"

Erken bir bayram yazısı: "Bayram gelmiş neyime"
 

Pakistanlı bir kız çocuğu


Birkaç gün sonra yeni bir bayramı idrak edeceğiz, Allah’ın rızasını kazanmanın ötesinde hiçbir gâye gütmeyen sessiz Müslümanlar’ın bir ay boyunca “ele, dile, bele” hâkim olarak mühürledikleri ağızları, perşembe günü açılıyor.

“Beton çadırlar”da bir kuş sütünün eksik olduğu gösterişli iftarlardan, oruç üzerine “diyetisyen” bir bakışla tavsiyede bulunan yerli (aslında yabancı) alıklardan, 11 ay boyunca (kullandıkları görüntü, resim ve yazılarla, dolaylı olarak) Müslümanlar’ın en küçük kutsallarına bile saldırmaktan kaçınmayan ama Ramazan ayı gelince kupon karşılığı verdikleri Yâsin-i Şerif, Kur’ân... gibi dinî eserlerle göz boyayan modern zavallılardan bahis açmayacağım.

Ama özellikle “sevgilim” İstanbul’un çeşitli semtlerindeki “iftar çadırları” bir mânevî iklimin diri tutulması, yaşatılması ve oruçlu oruçsuz geniş kitleleri bir araya getirmiş olması açısından takdire şâyandı. Masayı silenden iftarın sahib-i meçhullerine kadar hepsinden Rabbim razı olsun.



Bulunduğum bu yerde de birçok iftar verildi. Allah kabul etsin. Birkaç iftara ben de katıldım. Ne yalan söyleyeyim katıldığım iftar yemeklerinin hiçbirinde Ramazan ayına ait o “uhrevî hava”yı soludum, diyemem. Yüzlerce kişiyi, büyükçe bir lokantada, herhangi bir “öğün”ü savar gibi hissettim. Hele hele siyâsilerin verdikleri iftarlar neredeyse küçük bir siyâsi toplantı gibiydi. Parti bayraklarıyla süslü salonlar, milletvekillerinden il başkanlarına kadar çeşitlikişilerin “ateşli konuşmaları” bir araya geliş amacını aşan ve asıl amacı gölgede bırakan karelerdi.

Bayramlar sevinç günleridir aslında. Eş, dost, arkadaş, akraba ve aile fertleri bir araya gelerek o günleri “anlam ve önemi”ne uygun yaşarlar. Ayrıca modern dünyanın doğurduğu yalnızlaşan insan, tekrar geleneksel cemaat havasını birkaç günlüğüne de olsa teneffüs eder.

Ama insan bayram günlerinde yoğun bir hüznü ve yalnızlığı da yaşayabilir. Gurbettedir meselâ. Binalar, insanları kısacası bütün maddî çevre kendisine tam anlamıyla yabancıdır. Belki teknolojik “araçlar”la sıladakilere ulaşmak mümkündür. Ama duyduğu “mekanik bir ses” gördüğü kayıp giden birkaç kare görüntü, o “garipliği”ni ne kadar teselli edebilir ki?

Anonim (sahibi bilinmeyen) şu Urfa türküsü ne kadar acı, ne kadar hüzün doludur.

“Bayram gelmiş neyime
Anam anam garibem
Kan damlar yüreğime
Anam anam garibem”

Bayram gelmiştir gelmesine, ama kişi “garip”tir. Buradaki “gariplik” maddî mahrumiyetler değildir elbette. Kişi gurbettedir. Bayram gelmiştir gelmesine ama “sıla” özlemi yüreğine “kan” damlatmaktadır. Ne öpülecek bir el… Ne
hasretle sarılacak iki omuz… Ne de sarılıp kalınacak bir anne kokulu, baba kokulu, yâr kokulu, kardeş kokulu bir göğüs vardır. Büyür gider, böyle günlerde kişinin onulmaz yalnızlığı…

İyi yönden bakıldığında aslında “bayramlar” barış günleridir. “Bayramda dargınlık olmaz.” sözü bunu ne kadar veciz belirtir. Evet, bayram günleri barış günleridir. İslâm kelimesinin içinde de var olan “barış”a bir vesiledir.

Dostluğa, arkadaşlığa, barışa ve barışmaya yeniden açılan pencerelerdir bayram günleri.

“Nerede o eski bayramlar?” demenin pratikte bir anlamı yoktur. Çünkü insan mâziden beslense de mâzi ile yaşayamaz. Tozlu perdelerinin arasından “mâzi”ye bakmak, “ah çekmek” sâdece acı verir insana. İnsanın garip bir huyudur bu. Çok gerilerde kalan yaşananları (çevre ve insan unsurlarıyla) hatırlamak; dolayısıyla hayatın elimizden bir sabunköpüğü gittiğine “hayıflanmak” duygusu biraz da bugünden duyulan “memnuniyetsizlik”tendir.

Herkesin Ramazan Bayramı'nı tebrik ederken sözümü Afyon yöresinin “Karahisar Kalesi” olarak bilinen türkünün sözleriyle bitireyim:

Karahisar kalesi yıkılır gelir
Kâkülü boynuna dökülür gelir
Bir yiğidin sevdiğini el alsa
Ciğeri bağrından sökülür gelir

Yayladan gel allı gelin yayladan
Kesme ümidini kadir Mevlâdan
Ver elini karlı dağlar aşalım
Bayramlaşalım

Kapıya bağladım kınalı koçu
Harmanı kaldırdım kız senin içün
Al bohçanı düş ardıma gidelim
Afyon’un dağları kız bizim içün

Yayladan gel allı gelin yayladan
Kesme ümidini kadir Mevlâ’dan
Ver elini karlı dağlar aşalım
Bayramlaşalım

 
Toplam blog
: 300
: 1022
Kayıt tarihi
: 13.06.10
 
 

Tarih, edebiyat, şiir, dil ..