Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '17

 
Kategori
Güncel
 

Erken kalkan ihtilali yapar...

Erken kalkan ihtilali yapar...
 

yenicaggazetesi.com.tr


Bir zamanlar bu söz Güney Amerika ülkeleri, özellikle Meksika için söylenirdi: Erken kalkan ihtilali yapar…
 
Ondan sonra bu laf Orta Doğu ülkeleri için de geçerli oldu. Örneğin Irak’da Saddam Hüseyin gelinceye kadar kaç tane subay tahtta kalmak için silaha sarıldı ben sayısını unuttum..
 
Türkiye’de ise Büyük insan Atatürk’ün rehberliğinde Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra büyük bir istikrar yakalandı ve o öldükten uzun bir süre sonra bile bu istikrar ta 1960 yılına kadar kör topal sürdü… Ama orada artık hoşafın yağı kesildi ve Ordu ayaklandı… Ondan sonra da Devlet düzenindeki istikrarsızlık çorap söküğü gibi geldi .. Ve neler oldu neler… Sayalım..
 
27.Mayıs.1960. Cemal Gürsel’in Başkanlığında 27 Mayıs Devrimi…
22.Şubat.1962.Albay Talat Aydemir hareketi..
20.Mayıs.1969. Darbe teşebbüse
9.Mart . 1971. Darbe teşebbüsü
12.Eylül. 1980. Orgeneral Kenan Evren Başkanlığındaki İhtilal…
12.Mart.1971.Muhtıra…
28.Şubat. 1997..Post modern darbe..
27.Nisan.2007. e-muhtıra…
15.Temmuz.2016. Askeri Darbe Girişimi..
 
Yaşı biraz olgun olanlar bu tarihlerde neler olduğunu hatırlayacaklardır. Ama genç olanların elbette ilgili Tarih’lere başvurmaları gerekir. Oralarda bu tarihlerde neler olduğuna ilişkin uzun boylu bilgi vardır.
 
Bilindiği gibi 27.Mayıs’ta ve 12.Eylül’hükümet ordu mensuplarının eline geçmiş ve Anayasa bu tarihlerde kökten değiştirilmişti… O değişikliklerin altından Devlet ve Millet olarak bir türlü kalkamadığımızdan.. Hala Anayasa yapıp, uygulamaya çalışıyoruz.
 
Yani bizde de az değil… “Sabah kalkan ihtilal yapıyor…” lafına gönderme yapan… Allah'tan ki bunların çoğu, Devlet başımıza yıkılmadan, Cumhuriyet elden gitmeden atlatılmıştır. Ama Türkiye Cumhuriyeti ve Demokrasisi bu oluşumlardan derin izler, yaralar almıştır.
 
Cumhuriyetin ilk yıllarında büyük özgüven içinde söylediğimiz : “Bizim Cumhuriyetimize, Demokrasimize hiçbir şey olmaz. Çünkü bizim son derece sorumlu bir ordumuz var..”  İnancı zamanla ne yazık ki çökmüştür.
 
Oysa Atatürk’ün çeşitli tarihlerde söylediklerinden ve hayatı boyunca uygulamalarından çıkardığımız sonuca göre. Bir Cumhuriyette istenilmeyen iki durum vardır:
1. Ordu hiçbir şekilde hükümet ve devlet işlerine karıştırılmayacaktır. Bu Osmanlı Devletinin yıkılışından çıkarılmış bir derstir.
2. Devlet işlerine hiçbir şekilde Din sokulmayacaktır. Devlet laik olacaktır…
 
Türkiye Cumhuriyetinin ilk altmış yılı kavgasız gürültüsüz, ihtilalsiz bir şekilde geçirildiyse, bunda Atatürk’ün bu devlet anlayışından ötürüdür.  
 
İmdi, önümüz 2017 yılı ve nice yıllar… Peki bu yıllarda bizleri ne bekliyor?
Belli ki önümüzdeki dönemlerde savunulacak ve tanımlanacak bazı eski ve yeni değerlerimiz var. Eğer bu değerlere sahip çıkamazsak o zaman, yandı gitti keten helva… Bu tartışmalar hiç bitmeyecek demektir.
 
Bir kere,
 
Cumhuriyeti korumak, kollamak zorundayız. Meclisiyle, Cumhurbaşkanıyla, Başbakanıyla, Atatürk’ün tanımladığı, Cumhuriyeti korumak ve kollamak durumundayız. Baştaki ilkelerden ayrılırsak, başımız belada demektir.
 
Demokrasi, halkımız için en büyük hediyedir. Bu hediyeye layık olabilmek için, Demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla uygulanması gerekir. Demokrasi bir grup insanın halka seçtirilmesi demek değildir. Demokraside özgürlükler esastır. 
 
Basın özgür olmalıdır; rahat çalışmalıdır.
Sivil toplum örgütler rahat çalışmalıdır. Engellenmemelidir.
Herkesin seçilmesine eşit derecede olanak verecek, adil bir seçim yasası olmalıdır.
Meclis ve milletvekilleri baskı altında olmadan iş görebilmelidirler.
Halk derin bir propaganda ile kandırılmamalıdır.
Azınlıkların ve muhalefetin haklarının tanınması ve korunması şarttır.
Yasama, Yürütme, Yargı erkleri birbirinden ayrı ve birbirini denetleyici durumda olmalıdır.
 
Demokrasinin bunlar gibi, yasalarda sayılmış bir çok kuralları vardır. Demokrasiyi yalnızca halkın bir grup kişiyi seçmesi anlamında anlıyorsak, yanlış anlıyoruz, demektir.
 
Demokrasi, “halkın, halk tarafından, halk için yönetimi” deyiminin gerçek anlamı üzerinde çok düşünmeliyiz. 
 
Demokrasi öyle kolay, basite alınacak bir olay değildir. Demokrasi ancak bütün kurumlarıyla varsa, yaşayabiliyorsa bir değer ifade eder. Yoksa, yoktur…
 
Halk devletinden memnunsa, Demokrasi yaşar… Değilse o zaman herkes sıkıntılar yaşar.
 
Devletin de en büyük görevi halkın dirliğine el atmaktır… Fakir fukarayı muhtaç etmemektir.
 
Cumhuriyet ve Demokrasi bir ülkede insanların mutluluğu, refahı için var olmalıdır. İnsanlar hayatlarından hoşnut değillerse, bazı şeyler iyi gitmiyorsa, o ülkede bir değişiklik şarttır. Zorla hüküm sürmenin alemi yoktur.
 
Bakalım ülkemiz önümüzdeki günlerde “derin” değişikliklere uğrayacaktır. Bu değişikliklerin ülkemiz için hayırlı olmasını dileriz. Ama unutmamak gerekir ve yurdumuzun insan der ki, “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.”  Meclis’te olan biten şeyler iyiye işaret etmiyor. Zorlamalardan kaçınmak gerekir. Herkes için iyi olan şeyleri seçmek, getirmek gerekir.
 
Başka… Gerisi size kalmış; halkımıza kalmış…
 
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..