Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mart '13

 
Kategori
Kitap
 

Ermeni Tanıdığınız mı Var?

Ermeni Tanıdığınız mı Var?
 

700 sayfalık muhteşem bir Belgesel Roman, hemen hemen kafamdaki bütün Ermeni meselesinin sorularını cevapladı…

***

Biz ailece Ermeniler’le hep içiçe olduk. Küçüktüm, annemin calıştığı iş yerine giderdim zaman zaman… O sevimli, güler yüzlü, iyi kalpli, cömert insanları Türk isimleriyle tanıdım, Hasan, Erdem, Recep gibi… Ama annemin işvereninin ve iş arkadaşlarının çoğunun Ermeni asıllı olduklarını bilirdik. Bu bizim için  hiç bir zaman problem teskil etmemisti, onlar icin de aynı şey geçerliydi; Türk ve Müslüman olanlarla bir arada çalışmışlardı yıllarca. Cenazelerine, düğünlerine giderdik, hastaları olduğunda ziyaret ederdik. Onlar da kendilerine özel bayramlarında, bizlere paskalya çöreklerinden ve renkli yumurtalarından verirlerdi. Bizim resmi ve dini bayramlarımızda hem Ermenisi hem Müslüman’ı beraber izin kullanırlardı. Biz de onların bayramlarına saygı gösterirdik. Annem emekli olduktan sonra fazla görüşemedik Ermeni arkadaslarıyla…

***

Yıl 1996, üniversitedeki ilk senemdi. Babam aniden rahatsızlanmış ve hastaneye kaldırılmıştı. Babamın yattığı yatağın yanına beyin kanaması geçiren gencecik bir delikanlıyı yatırmışlardı.  Yanında sadece yakın bir erkek arkadasıyla, yaşlı bir annesi vardı. Annem onlara cok yardım etti, bu erkek evladına kendi çocuğuymus gibi refakatçılık yaptı ve biraz samimi olduktan sonra Ermeni olduklarını öğrendik. Çok iyi anlaşmıştık. Biz babamı kaybettik ama o genç delikanlı iyileşti, evine döndü. Bizi hiç yalnız bırakmadılar, onlar bize geldi, biz onlara gittik. Sanki iki aile birbirini yakından tanıdıkça artık din ve ırkın bir önemi kalmamıştı.

 ***

Okul bitmişti ve iş hayatına atılmıştım. Öğrenmem gereken çok şey vardı. Müdür yardımcım ile aramızda inanılmaz bir bağ oluşmuştu. Son derece profesyonel ve adaletli oluşuyla benim gibi birçok kişinin takdirini kazanmıştı. Hepimiz ona karşı büyük bir saygı duyuyorduk. Bir gün bir iş arkadaşım müdür yardımcımızın gerçek ismini gizlediğini söyledi. Nedenini anlamamıştım, niçin bir insan gerçek ismini gizlerdi ki? Meğer kendisi Ermeni asıllı olduğu için bir takma Türk adı vardı ve herkes onu öyle tanırdı. Gerçek adı olan Ermeni ismini sadece yakın dostları bilirdi. Sonralarda bunu çok duydum, Ermeniler kendi isimlerini gizleyip bir Türk adıyla tanınmayı tercih ediyorlardı…

***

Birkaç yıl sonra kendimi yurt dışında buldum… Farklı kültürlerden, dinlerden, ırklardan, mezheplerden insanlarla tanışmaya baslamıştım. Meğer dünyada ne kadar cok farklı insan türü varmış… Bu benim için çok güzel bir tecrübeydi, resmen insanın ufku açılır derler ya işte öyle birsey. Yaşadığım kasabanın köşe başında bir takı tokacıdan alışveriş yapmaya başlamıştım. Lisa adında çok hanım bir bayan yönetiyordu bu şirin dükkanı, aynı zamanda anahtar yapıp satıyorlardı ailece. Kısa sürede kaynaştık. Benim Türk olduğumu öğrenince bana Türkçe bildiğini söyledi, ben de ‘Nasıl olur, Türk müsün?’ diye sordum. ‘Hayır, Ermeniyim’ dedi. Çok küçük yaşlarda Kıbrıs’ tan ailesiyle birlikte yurt dışına göçmüşlerdi. Orda evlenmiş ve  benim yaşlarımda 2 tane de çocuğu olmuştu. Yurt dışında büyümüş bir Ermeni olarak nasıl böyle güzel Türkçe konusabilirdi…Onlarca yıldır dilimizi unutmamıştı. Kendisini çok takdir ettiğimi söyledim.

***

Lisa, beni annesiyle tanıştırdı, ben de onu annemle, sanki birbirini yıllardır görmeyen 2 dost aile gibi olduk. Annesinin Türkçesini duyunca Lisa’nın güzel Türkçesinin nerden geldiğini anlamıştım. Annemle çok samimi oldular. Annem yurt dışına her geldiğinde Lisa’lara hediyeler getirir, Lisa’da annemi dükkanlarından eli boş asla cıkarmaz. Annem İstanbul’a döndüğünde bu Ermeni ailesini kendi akrabasıymış gibi arar, sorar. Biz biraraya geldiğimizde kim Ermeni, kim Türk ya da kim Müslüman, kim Hırıstiyan düşünmeden vakit geçiriyoruz.  Öyle olmasa birlikte güzel vakit geçiremezdik.

***

Ailece  hayatımıza, yaşamımızın farklı evrelerinde hep bir Ermeni girmiştir. Yıllarca tarih kitaplarından, medyadan, politikacılardan, özellikle yabancı ellerden, Ermeniler ve Türkler arasında geçen musibetler anlatıldı da anlatıldı, hep olumsuz hep olumsuz. Şimdi düşünüyorum da ilişkiler böyle olumsuz olsaydı yıllarca Osmanlı’da aynı ortamlarda birlikte geçinebilirler miydi? Beraberce içiçe yaşayabilirler miydi? Mutlaka birileri bu dostluğu kıskanmıştı ve işlerine gelmemişti. Öyle ya tarihte birden bire birbirlerine girmelerinin bir anlamı olmalıydı, hatta şimdi bile bu kovana çomak sokanların amacı neydi?!  Ben bu sorularıma yanıt ararken Sevgili Mehmet Dağıstanlı’nın “ YANIK DERE ERZURUM” adlı kitabıyla tanıştım. Her satırını ilgiyle okudum.

***

Mutlaka okunulması gereken bir belgesel roman! Erzurum’a ilk 18 yaşında gitmiştim. Herkes gibi ben de doğunun Paris’inde Çifte Minareli Medrese’yi, Ulu Camii’yi, tarihi çeşmeleri, müzeleri, Oltu taşı satan dükkanları, Atatürk Üniversitesi’ ni..vs. gezdim gördüm. Fakat, Yanık Dere ben de Erzurum’a dair başka bir pencere açtı. Bir sonraki gidişim farklı bakacak dadaş diyarına; gözlerim Mahmut Bey’in Çiftliği’ni, Artin Dayı’nın Terzihanesi’ni, cephaneliği, konakları, eşkiyaların mekanı Palandöken’i, Fransız Hastanesi’ni, Gürcü Kapısı’nı, mezarları, Dervişağalı’nın güvercinlerini ve Yanık Dere’yi arayacak.

***

İnsan büyüdükçe sadece bazı şeyleri değil, birçok şeyi daha iyi anlıyor. Beyaz görünenin aslında beyaz olmadığı, gerçeklerin üzeri örtbas edilerek bizlere farklı gösterildiği gibi… Yaradan bize  akıl vermiş, onu kullanmakta boynumuzun borcu! Dinlemekten geri kalmamalı insan ama birde doğruları görmek için çabalamalı. Araştırmacı ve öğrenmeye aç bir toplum olmalı, işte o zaman kimsenin sırtı yere gelmez. Ne demiş şair “ Söylenene inanma hiç, gerçek özdedir”.

***

Kalın sağlıcakla, şimdi benim Lisa’yı arayıp halini hatırını sormam lazım… 

 

İstanbul

 

 
Toplam blog
: 27
: 189
Kayıt tarihi
: 22.01.13
 
 

Hayal dünyamızda yaşadıklarımız çoğu zaman kendimizi ilgilendirir. Başkalarına anlatmaya kalkıştı..