Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ağustos '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Ermenilerden niçin bu kadar nefret ediyoruz?

Ermenilerden niçin bu kadar nefret ediyoruz?
 

“Ermeni!”, “Ermeni dölü!”, “Ermeni oğlu Ermeni”. Bu sözleri Türkiye’de kimileri küfür niyetine kullanır. Bir topluluğun adı neden küfür işlevi görür hiç aklım ermiyor. Bir başka ülkede biz Türkler için aynı şey söylense hoşumuza gider miydi acaba? Ermeniler son olarak Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu’nun Ermeni dönmeleri hakkında sözleriyle gündeme geldi. Halaçoğlu’nun, 1915 Ermeni Tehcirinden kurtulmak için din değiştiren Ermenilerin şimdiki kimliklerine ilişkin iddiaları hayli tartışma yarattı. Hem iddia ilginçti hem de ona karşı gösterilen tepkiler. Tepkilerin biraz da “Sen bize nasıl Ermeni dersin?” biçimine dönüşmesi aslında bu ülkede herkesin az ya da çok Ermeniler konusunda bir önyargıya sahip olduğunu da gösteriyordu. Hrant Dink cinayeti sonrası “Hepimiz Ermeniyiz....” sloganına gösterilen tepki de bunun bir parçasıydı zaten. Yani Ermeni olmak, dünyada başka her şeyden çok daha kötü bir şey olmak anlamına geliyor bazıları için.

“Neden?” diye düşünmeden edemiyor insan. Ermeniler bu toprağın insanlarıydı, şimdi epey azalmış olsalar da hâlâ öyle. Anadolu topraklarında bizden önce de yaşıyorlardı. Doğu Anadolu’da, Çukurova’da krallıklar kurmuşlardı. Yaşadıkları bölgeleri mimari değeri tartışılmaz sayısız eserle donatmışlardı. Ermeniler Osmanlı İmparatorluğunun en sadık tebaasıydı. İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet şehrin imarında görev vermek üzere Anadolu’daki Ermenilerin bir bölümünü İstanbul’a getirtmişti. Ermeniler Osmanlı Devletinin en kritik görevlerine getirilmiş, devşirme yöntemiyle yetiştirilip yeniçeri ocaklarında savaşçı olarak görev almışlardı. Anadolu’da Ermeni köyleriyle Türk köyleri yan yanaydı. Şehirlerde mahalleler ha keza. Bugün İstanbul’un en önemli tarihi yapılarında Ermeni mimarların imzası vardır. Yani tarih içinde Anadolu’da Türklerin en sıkı biçimde kader birliği ettiği bir halktı Ermeniler.

Dünyadaki hemen bütün toplumlar birbirleriyle savaşmış, biri ötekinin toprağını işgal etmiş, kıyımdan geçirmiş, yerinden sürmüş, kentlerini yakıp yıkmıştır. Bu savaşların kimi psiko-sosyal etkileri zamanımıza kadar gelmiştir. Bütün halkların bilinçaltında ötekine karşı bir korku, biraz da düşmanlık bulunur. Bulunması da kaçınılmazdır. Ama biz Türklerin Ermenilere yönelik tutumuzda normal olmayan bir şeyler de var. Eğer bu nefret geçmişte yaşanan olaylara dayanıyorsa bizim Ermenilerden çok daha fazla nefret etmemiz gereken bir sürü toplum var. Yanlış anlaşılmasın, kimsenin kimseden nefret etmesi gerektiğini söylemiyorum.

Bilindiği gibi Türkler Anadoluya 11. yüzyılın başlarında gelmeye başladı. Selçuklu Türkleri gelir gelmez de şimdiki Kars bölgesindeki Ermeni Ani Krallığını, daha sonraları Anadolu içlerine ilerleyip Kilikya (Çukurova) bölgesindeki Küçük Ermenistan Krallığını yıktı. O krallıklar yıkıldıktan sonra Türklerle Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı sonrasında bugünkü Türkiye-Ermenistan sınırını belirleyen küçük çaplı ve kısa süreli savaş haricinde iki ordu olarak karşı karşıya gelip savaşmadı. Anadolu Selçuklu Devleti Bizanslılarla, Haçlılarla, Moğollarla ve öteki Türk boylarıyla savaştı. Osmanlı Devleti Avrupa topraklarına adım attığında Yunanlılar, Bulgarlar, Sırplar, Romenler, Macarlar, Almanlar, Polonyalılarla savaştı. Akdeniz’de İtalyanlarla, Fransızlarla, İspanyollar ve Katalanlarla savaştı. Mısır’a sefer düzenleyip yine Türk kökenli Memluklularla savaştı. Doğuda Türkmen kökenli Şah İsmail’le ve İranlılarla savaştı. Bu savaşlarda sayısız insan öldü.

Osmanlı devleti duraklama ve gerileme dönemlerinde Almanlar, Macarlar, Polonyalılar, Sırplar, Bulgarlar, Yunanlılarla savaşıp yenildi. Ruslar, bin yıllık Türk yurdu Deşt-i Kıpçak’ı (bugünkü Ukrayna), Orta Asya’yı ele geçirip oradaki Türkleri sürdü, köleleştirdi, yok etti. Balkan halklarını ayaklandırıp Balkanlardaki Türk ve Müslüman nüfusunu yok etme noktasına getirdi. Alman/Avusturyalılar iki kere Viyana kapılarına dayanmasına rağmen ikisinde de Osmanlı ordusunu yenip geri püskürttü. Hristiyan Akdeniz devletlerinin donanması Osmanlı donanmasını yaktı. Sadece İnebahtı baskınında yaklaşık 300 Osmanlı gemisinin batırıldığı söylenir. Fransa İmparatoru Napolyon, O zaman Osmanlı toprağı olan Filistin ve Mısır’a saldırdı. Ruslar 250 yıl boyunca Osmanlı topraklarını parça parça koparıp kendi topraklarına kattı. En nihayet İngilizler Osmanlı devletine son ve esas darbeyi vurup tüm Orta Doğu’yu ele geçirdi. Ancak bunca savaşa, bunca yenilgiye rağmen dilimizde mesela “Rus dölü”, “İngiliz piçi” gibi bir küfür yoktur. Birini aşağılamak için “Alman oğlu Alman” demeyiz.

Ermeniler ise bütün bu savaşlarda Osmanlı devletinin hizmetinde çalıştı. Daha 1915’deki Tehcir öncesinde bile Ermeniler Osmanlı askeri olarak Birinci Dünya Savaşı’nda görev aldı. Ermenilerin tarih boyunca Osmanlı devletine karşı bütün kötülükleri 1800’lü yılların sonunda ve 1900’lerin başında Rusya ve Avrupa devletlerinin kışkırtmasıyla bazı bölgelerde küçük çaplı ayaklanma girişimleri oldu. Bir de Doğu Anadolu’yu işgal eden Rus ordusundaki Ermeni askerlerin Erzurum, Van, Kars gibi şehirlerde Müslüman halkı katletmesini saymak gerek tabii.

Peki yalnız Ermeniler mi ayaklandı Osmanlı devletine karşı? Keşke öyle olsaydı! Sadece Türkmen aşiretlerinin katıldığı iç ayaklanmaların sayısı Ermeni ayaklanmalarından kat kat fazladır. Celali isyanlarını, İstanbulu yakıp yıkan Kabakçı Mustafa ve Patrona Halil isyanlarını, tarih dersi kitaplarında okumuşuzdur. Kürtler bugüne kadar yaklaşık otuz defa ayaklanmıştır. Peki Ermeni ayaklanmaları nasıl sonuçlandı? Bastırma hareketleri sırasındaki şiddet ve kıyım bir yana, 1915 Tehciriyle Ermeniler Anadolu topraklarından sökülüp atıldı. Kimi Ermeniler çocuklarını Tehcir yollarında ölümden kurtarmak için genellikle dağlık bölgelere yerleşmiş Alevi köylerine bıraktı (Alevilerin niçin hep dağ köylerinde yaşadıkları da ayrı bir yazı konusudur). Tehcirde görev alan Kürt aşiretleri kimi yerlerde gelin, eş ya da hizmetçi olarak Ermeni genç kızlarını alıkoydu. Aynı biçimde bazı Osmanlı subayları Ermeni çocuklarını evlat edindi. Kimi yerlerde Türk aileler hükümetin ağır yaptırımlarını göze alarak yetim Ermeni çocuklarını sahiplendi. Bazı Ermeni köyleri de toplu biçimde ihtida etti (yani din değiştirip Müslüman oldu). İşte Halaçoğlu’nun sözünü ettiği dönmeler bu şekilde hayatta kalabilen Ermenilerdir.

Diyeceksiniz ki, Ermeni Asala örgütü 1970-80’li yıllarda Türk diplomatlarını vahşice katletti. Evet, lanetlenmesi gereken eylemlerdi bunlar. Bu saldırılarda yanılmıyorsam 60 civarında diplomatımız hayatını kaybetti. Peki sadece 1970-80 yılları arasında Türkiye’de sağ-sol kavgası diye tanımlanan çatışmalarda kaç kişi öldü, hatırlıyor musunuz ya da hiç düşündünüz mü? Söyleyeyim: Kesin rakam bilinmiyor ama en az beş bin beş yüz kişi!... Yani Asala militanlarının cinayetlerinin yaklaşık yüz katı... Bunların içinde Maraş’ta yüzden fazla kişiyle birlikte hamile kadınların karnının yarılıp bebeğiyle birlikte öldürülmesi, Taksim meydanında 1 Mayıs’ı kutlayan işçilerin üzerine ateş açılıp 37 kişinin öldürülmesi gibi örnekler de var.

Şu yukarıda saydıklarımı düşününce işin içinden çıkamıyorum. Gerçekten, bizdeki bu Ermeni nefretinin sebebi ne?

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..