Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '18

 
Kategori
Gezi Rehberleri
 

Ermenistan Gezi Notları 2018 Ermeni İnsanı ve Kurulan Dostluklar

Ermenistan Gezi Notları 2018 Ermeni İnsanı ve Kurulan Dostluklar
 

Ecmiadzin/YEREVAN


1- GENEL BİLGİLER VE HAZIRLIK SÜRECİ :

İlk defa bundan 40 yıl önce Çıldır’da Hudut bölük komutanı  iken uzaktan tanıdım Ermenistan’ı.  Kah Bölgemdeki  3200m. lik Akbaba dağının zirvesinden, Bazen de Akyaka bölüğünün Gümrü’yü kuşbakışı gören sırtlar hattından hep gözledim komşu toprakları. O zaman için Belki biraz gezme, belki de yabancı kültürleri tanıma isteği ile bu bilinmez toprakları izledim. Zamanla birçok ülkeyi gezdiğim halde bu topraklara olan ilgim ve merakım hiç azalmadı. Aksine arttı.  Zira dost görülmeyen bir millet, gidilmez bellenen topraklar beni  sürekli  yanına çağırdı. 40 yıl sonra bu  büyük  düşümü gerçkeleştirdim. Üç arkadaşımla gerçekleştirdiğimiz bu gezinin tüm hazırlık aşamalarını ve gezi sürecini  aktarmaya ve gezi planlamak isteyen dostlarımıza yararlı bilgiler vermeye çalışacağım.

Ermenistan’a ulaşım, Karayolu ile ancak Gürcistan üzerinden sağlanıyor. Tabi İran üzerinden de girmek mümkün. Ancak çok uzun sürecek olan yolculuk cazip bir seçenek değil.  Geriye kalan tek seçenek, sadece Atlas Global  firmasının İstanbul-Erivan seferleri  ile Erivan’a ulaşmak ve burada kiralık araç ile Ülkeyi  gezmek.  Ortalama  5-10 günlük bir gezi ülkenin tüm doğal güzelliklerini, insanlarını, yemeklerini  ve tarihini tanımanıza olanak verecektir.

Yeşil pasaport ile Ermenistan’a girmek mümkün değil. Bu nedenle, benim yaptığım gibi bordo pasaport almalısınız. Türk vatandaşlarının epey süredir ikinci bir pasaport alma imkanı var. Tek yapmanız gereken bir adet biometrik fotoğraf ile ilçe nüfus müdürlüğüne başvurmak. Ancak pasaportunuzu bir yıllık almanızı öneririm. Zira altı aylık pasaport ile girişte ekstra sorular ile muhatap olabilirsiniz.

Vize, 7$ karşılığı uçaktan inince alınabiliyor. Eğer burada alacaksanız, tam para veriniz. Zira 10$ verirseniz, üstünü unutun. Ayrıca vize kuyruğu size bir saate yakın zaman kaybettirebilir. Önerim,  Ermenistan'ın online vize adresinden  e – vize almak.  Ancak bir güçlük var. Ödeme ancak PayPal ile yapılabiliyor. Bu da, Türkiye PayPal hesabınızdan mümkün değil.  Zira, bu mükemmel ödeme sistemi Türkiye’de halen yasaklı. Bunu aşmak için, benim yaptığım gibi, İspanya PayPal  sitesinden  sanal kredi kartınızla yeni bir account almak ve ödemenizi yapmak. İki gün içinde vizeniz e – posta adresinize geliyor. Çıktı alıp gidiyorsunuz.

Konaklama ve, araç kiralama için ilgili sitelerden karşılaştırarak kiralama yapabilirsiniz. Ülkede yol kalitesi genellikle orta seviyede ve güvenli. Yollarda tuzak kuran, rüşvet bekleyen polisler kesinlikle yok. Fakat yollarda çok sayıda hız  kamerası  var  ve genellikle fark edilmiyor. Bizim üç dört yerde fotoğrafımız çekildi. Çok dikkat etmek gerekir.        

Ermenistan’da sanılanın aksine yoğun bir düşmanlık ve tehditkar davranışlar yok. Bu konuda son derece rahat olabilirsiniz. Ermeni insanı, çoğu konuda sorunlarını aşmış.  Erivan son derece modern bir Avrupa şehri havasında. Hiçbir yerde Türk olduğumuzu gizlemedik. İlgi ve sevgi gördük. Yüz binden fazla Ermeni’nin Türkiye’de çalıştığını, yaşadığını ve iş yaptığını düşünürseniz, bu son derece doğal. Hemen her yerde Türk malları satılıyor. Ticaret, dolaylı da olsa almış başını gitmiş..                                                  

Ülkede geçerli para birimi, Ermenistan Dramı. 1TL. yaklaşık 87 Dram civarında. Yaşam şartları ve pahalılık genellikle Türkiye gibi veya biraz altında. Yaz ve kış ayları gezi için uygun değil. Nisan,Mayıs, Eylül ve Ekim ayları tercih edilmeli..

2. GEZİ SÜRECİ, ERMENİ İNSANI VE KURULAN DOSTLUKLAR…

Zamanında kalktık AHL.den..  Yol bir saat kırk dakika sürdü.. Küçük ama modern bir havaalanı Yerevan Zvartnos Airport. Genelde Batılı, Yerli ve Rus ağırlıklı yolcular büyük bir hızla polisten geçerken, tabii ki  biz biraz takılıyoruz. Zira Türk turiste alışık değiller ve biraz sorgulamak ihtiyacı hissediyorlar. Ancak hiç  bir olumsuzluk yok. Çabucak çıkıyoruz.  Önce bir ermenistan hattı ve internet satın alarak telefonumuzu  açıyoruz. Fiyat çok ucuz ve illa ki almak lazım. Zira Tomtom’umda Ermenistan haritası yok ve yol bulmak için internete çok ihtiyaç var. Dışarıda adım  yazılı kağıt ile “kiralık arabacımız”  beni bekliyor. Aracı teslim alıyoruz.      

Havaalanına çok yakın olması nedeni ile ilk durağımız Ecmiadzin oluyor. Burası UNESCO Dünya Miras Listesinde. Şehir, en eski Hristiyanlık mabedlerinden birini barındırıyor ve bir çok tarihi ve anıtsal yapı kompleksin içinde. Ayrıca Ermeni Apostolik Kilisesi’nin baş koltuğu da burada bulunmakta. 

Yaklaşık 10 km. lik yolu yarım saatte alarak Yerevan şehir merkezine ulaşıyoruz.  Sonradan da çok seveceğiz ama,  ilk bakışta Yerevan çok şirin ve güzel , yem yeşil bir şehir olarak dikkatimizi çekiyor. Genelde tüm binalarda kullanılan pembe renkli tüf taşı, şehrin “pembe şehir” olarak anılmasına yol açmış. MÖ. 782 yılında kurulan şehir, Ermenistan’ın  kültürel, sanatsal, endüstriyel ve siyasal merkezi. Bu gün şehrin 2800ncü Yaş günü kutlamaları var ve her yer süslenmiş. Cumhuriyet meydanında devasa bir sahne kurulmuş ve belli ki, akşam çok şenlikli geçecek. Her cadde, sokak, alan ve parklarda sayısız anıtsal yapı, modern heykel  ve sanat yapıları var ve çook estetik. Şehrin ve hatta tüm ülkenin  en önemli simgesi  Ararat (Ağrı) Dağı. Yaradılış kitabına göre Nuh’un Gemisi’nin Ararat’ta karaya oturduğuna inanıldığından, aynı zamanda kutsal bir konuma sahip. Ararat genelde yüzünü pek sık göstermeyen,  bulutlar veya sis perdesi ardında saklanmayı seven bir dağ. Beş gün boyunca biz de tam olarak göremedik. 

Hemen ev sahibimiz Ruben ile iletişim kurup evimize gidiyoruz. (Jasmin Apartment at Republic Squere)  Merkezde ama ara sokaklara sıkışmış, gösterişsiz ve bakımsız bir sosyal konut görünümündeki evimizin içi, çok kullanışlı  ve ter temiz. Bizim için fazlası ile iyi.  İlk İşim Lerna Hanım ile iletişim kurmak ve hazırlıklarımız olsa da, akşam yemeği için onun da önerisini almak oluyor.  Lerna Balıkçı Özder, ailesi ile Yerevan’da yaşamayı seçen bir  İstanbul Ermenisi. Mert, Kararlı, Girişimci ve müthiş dost bir  hemşehirimiz. Çook hüzün ve üzüntü veren hikayesi, yaptıkları ve yapacakları ile başlı başına bir yazı konusu olacak çok yakında.  Lerna Hanım’ın önerisi ile, meydandaki insan selini yararak, Sherep Restaurant’a gidiyoruz. Çok merkezi yerde ve hemen Cumhuriyet Meydanı’nın yakınında. İlk günün akşamında, nefis birer Ermeni mantısı, dolma, Gürcü pidesi ve soğuk bira bizi kendimize getiriyor.

İkinci gün sabahı, Ülkenin doğusuna , Sevan Gölü bölgesine kontak açıyoruz. Sevan gölü bir anlamda Yerevan’ın sayfiyesi. Şirin Göl kenarında birçok tesis ve plaj dikkatimizi çekiyor. Ancak sezon geçmiş, turist dışında pek insan yok. Sevanovank kilisesini uzaktan fotoğraflayarak Dilijan şehrine hareket ediyoruz. Burası, bir dağ hattı aşıldığında coğrafyanın tamamen değiştiği ve bir karadeniz bölge görüntüsü veren çok güzel bir yer...   Dönüşte burada müthiş bir yemek yiyeceğiz, şimdi doğruca Haghartsin Monastrey’e gidiyoruz. 13.yy.dan kalma bu kilise ve vadisi bize çook güzel fotoğraflar veriyor.  Bölge tamamen orman ve yeşillik. Yol boyunca bin bir zorlukla topladığımız kuşburnu meyvaları  sonradan tam bir fiyasko. Çayı pek birşeye benzemedi. Çakma mıydı ne? 

Dönüşte Dilijan yakınında tesadüfen bir yol üstü lokantasına giriyoruz. Kchuch Restaurant. Dışardan fazladan bir albenisi yok ama içerden “bu kadar da çok yenir mi?” çığlıklarını uzun süre işittim midemden.  Zira yemekten vaz geçmek mümkün değil, bir dolma,  bir keşkek, bir pide ve bir kebap bu kadar mı güzel yapılır? Aşk Olsun!!. Bir daha gelmeyeceğiz. 

Dönüş yolu. Yoldan çok yemek yorgunu olarak eve varış. Birkaç saat dinletme ve eritme sonucu, “Aram Khachaturyan Consert Hall” da Ermeni Sanat ve Halk müziği sanatçılarının konseri  var. Biletleri daha İstanbul’dayken almışım. tomsarkgh.com uygulamasını telefonunuza indirerek, Ermenistan’daki tüm sanat aktivitelerine online bilet alabilirsiniz. Zira gününde yer bulmak mümkün değil. Talep çok. Konser salonu Yerevan’ın en eski ve tarihi yapılarından. Genelde Senfoni orkestra konserleri ve kalabalık enstrümanlı konserler burada veriliyor. Sadece salonu görmek için bile gidilir. Konserin adı : “Babamdan kalan şarkılar..” Hal böyle olunca yaş ortalaması epey yüksek elit Ermeni  insan yapısını da izlemiş olduk. Bence konser de fazlası ile enteresan ve  müzik çok güzeldi.

Üçüncü  gün salı Ararat’ı en mükemmel görebileceğimiz yer olan Hor Virap kilisesi bölgesine gideceğiz. İstanbul’dayken bir gazetecinin Agos’ta yayınlanan bir röportajından yola çıkarak, Masis şehrinde eski Antakya’lı Ermenilerin yaşadığını biliyorum. Masis Yolumuzun üzerinde ve hatta Antakya’lı Keğam ve Oğlu Vartkes hakkında birçok bilgi toplamışım. Ve yine hatta, Keğam’ın AGOS röportajında; “Bir daha geldiğinizde tatlı patates ve roka tohumu getirin. Burada bulunmuyor” yakınmasını görev bilmişim ve zor bela bulduğum tatlı patates ve roka tohumlarını da Keğam’a verilmek üzere yanıma almışım.

Masis’te Vartkes ile iletişim kuruyoruz. Beş dakikada geliyor ve iki araç köydeki evine gidiyoruz. Sanki kırk yıllık tanıdıklarmış gibi müthiş bir sevinç , tanışma ve kucaklaşma sonucunda şirin ötesi müthiş bir köy bahçesine giriyoruz. Keğam 80 lerinde. Son derece dinç mavi gözlü bir dost insan. Yalan, yapmacık falan bişey yok. Çaat çat söylüyor: “Keğam. Sana  tatlı patates tohumu getirdim”  Diyorum.  Şöyle bir bakıyor: “Bu tatlı patates tohumu değil. Bu başka” diyor. Bulana kadar göbeğim çatlamış ama, neyse…  İçime atıyorum. “Peki buna bak bakalım, sana roka tohumu da getirdim” diyorum. Daha bakmadan, “ ohooo bahçe roka dolu. Gel bak!” diyor, ve ondan sonra kopuyoruz. JVartkes tarih öğretmeni ve bahçe masalarında  kırmadan, dökmeden müthiş güzel bir sohbete dalıyoruz.  Bu arada Keğam bahçesindeki elmalar ile ürettiği 80 derecelik yerel rakısını ikram ediyor.Nefis köy peyniri  ile içmemek olmaz. Gün vakti hafif yıldızları sayıyoruz. Sayılı yıldız ve kısıtlı zaman çabuk geçiyor, Kalkarken Keğam ve dünya tatlısı hanımı bahçeden kucak dolusu roka, maydonoz, reyhanı bir torbaya koyuyor. Elma ve ayvalarımızı da alarak hüzünlü bir veda sonrası Hor Virap’ın yolunu tutuyoruz.

Hor Virap kilisesi Ermenilerin önemli bir hac merkezi. “Derin zindan” anlamına gelmekte. Ermenistan’da hristiyanlığı yayan ilk isim olan Aziz Gregor’un, kilisenin içindeki derin kuyuda 14 yıl yaşadığına inanılıyor. Kilise avlusu ile Ararat karşı karşıya.  Arada da Aralık ilçemizin evleri gözüküyor. Tabi dağ yine kayıplarda ama olsun. Avluda esmer bir “uzun adam” ve yanında arkadaşı ile gezmelerde ve belli belirsiz sanki Türkçe konuşuyorlar gibi geliyor. Biraz sonra Uzun Adam’da bizi duymuş, yanımızda bitiyor. Adı Mustafa.  “ Ne işin var buralarda Mustafa?” diyorum. “Abi” Diyor. “Şu ilerde gördüğün ev bizim ev. 40 yıldır baka, baka meraktan öleceğim. Arkadaşım Erhan’ı da alarak geldim, gördüm. Rahatladım…”  Mustafa  Aralık’ta, çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşıyor. Araba ile Tiflis’e gelmişler. Arabalarını orada bırakıp , zor bela buraya ulaşmışlar. “E dönüşte şuradan geçiverin. Beş dakka sürmez. Arabayı sonra alırsınız” diyorum. Gülüşüyoruz.  Adam bizimkisi gibi bayağı “Uzun”  Ama sevimsiz değil, son derce sempatik ve içten.  Turist kızlardan falan birlikte fotoğraf teklifleri gırla. Hemen dost oluyoruz. Numaralar alınıp veriliyor. Bir dahakine Aralık’ta görüşmek üzere sözleşiyoruz.

Hor Virap çıkışı istikamet, “Geghard Monastrey” ve hemen yanıbaşında  “Garni Temple”. Haritadaki “kısa yol” kışkırtmasıyla girdiğim yol son derece dişli çıktı. Son asfaltını heralde 20 sene önce falan görmüş, sanki otomobil fabrikalarının işkence yol testi parkuru gibi. Bence Suzuki Vitara görmemiştir böyle bir test deneyimini.. Aşağı yukarı uzun yolla aynı sürede Geghard Monastrey’e varıyoruz. Açız.  Ermenistan’ın meşhur cevizli, narlı sucukları imdadımıza yetişiyor. Epey bir götürerek biraz basılıyoruz. Geghard, 4.yüzyılda kurulan ve Dünya Tarihi Mirası listesindeki muazzam bir eser. Her köşesi, yazıtlar, figürler ile süslenmiş çok güzel bir kilise. Bol fotoğraf ve gezi sonrası  10 dakikalık bir yol ile “Garni Temple”deyiz.  Havada nefis bir akşamüstü halleri var. Tam fotoğraf için.. Hele ki fonda bir Ermeni gelin ve damat olunca çekimler daha bir güzelleşiyor. Garni  temple, burada, Roma’dan 4000 km. ve Atina’dan 2500 km. uzakta , Güney Kafkasya’nın uzak bir köşesinde devasa bir Helenistik Tapınak…  Bölgede türünün tek örneği. Kilise yorgunu olan gözlerimizi epey şaşırtıyor. Müthiş ve çok görkemli gözüküyor. Gizemi ve ne için buraya yapılmış olduğu ise, hala tam anlamı ile çözülmüş değil..

Bu akşam bir yemeğe davetliyiz. İyice akşam olmadan hemen Yerevan’a dönüyoruz. Yol yakın. Raffi Mekjihan,  burada zamanında çook güzel  işler yapmış olan başarılı bir iş adamı . Beyrut Ermenisi.  “Dostluk, arkadaşlık tek sermayem” Diyor… “Geri kalan her şey boş”…  Bu gece bizleri Suriye Ermenisi dostu Sako Dagh ile birlikte , Şehrin en iyi Suriye Mutfağına sahip Derian Restaurant’ta ağırlıyor.  Sako’da iş adamı. Asıl mesleği olan doktorluğu hiç yapmamış. Ermenistan’da  Kebabın ve Lübnan-Suriye-Hatay mutfağının ne kadar lezzetli olabaliceğini canlı olarak deneyerek ve yine yemek yorgunu olarak evimize dönüyoruz..  

Bu gün dördüncü gün ve biraz rölantiye alıyoruz. Full Yerevan’dayız.. Tabi  madem geldik gidilmezse olmaz.   İlk ziyaret, “Ermeni Soykırımı Anıtı ve Müzesi” ziyareti oluyor. Konuya başlamadan hemen yazayım, bana kızan varsa bundan sonrasını okumayabilir.  Oldum olası, “Madem kötü bir şeyler oldu,  anıtı da olabilir. Bu son derece haklarıdır ve desteklerim. Nasıl bir Alman Auschwitz’i göğsünü gere gere geziyorsa ben de burayı gezerim . Dönemde çekilen her acıyı anlarım ve anarım. Atalarımızdan kalan bir özür borcumuz da varsa, bunu da çatır çatır öderim.” havasındayım.  Ama öyleydi, böyleydi, onlar da öyle etti , böyle yaptı  lafları benim uzağımdadır. Ve son olarak şunu da söylemeliyim;  Buradaki tek çekincem ve reddim, “Soykırım” sözcüğüdür. Bu söcük bence - her ne kadar uluslar arası kuruluşların kabul ettiği tarifinde anlamı daha geniş tutulsa da – “bir ırkın planlı olarak yok edilmesi”ni ifade eder ve 1915 olaylarında haksızdır. “Tehcir” veya “Tehcir sonucu büyük felaket” gibi  isimler daha uygun olacaktır ve bu benim yorumumdur. Konuya dönelim;  Ermeni Soykırım Anıtı, Ermenistan’ın kuruluşunun 47nci yılında, 29 kasım 1967 de açıldı. 44 m. Uzunluktaki anıt, Ermeni halkının yeniden doğuşunu simgeliyor. Anıtta daire şeklinde, Ermeni’lerin Türkiye’de terk etmek zorunda kaldıkları ve “Batı Ermenistan” olarak adlandırdıkları 12 ili simgeleyen 12 adet eğimli duvar var. Bu dairenin ortasında da , 1,5 m. derinlikte “Sonsuza kadar sönmeyen ateş”  (Eternal Flame) yanıyor. Ermeni Soykırımı müzesi, bence Anıtından çok daha etkili . Auschwitz’deki müzenin bir benzeri gibi duruyor. Her ne kadar görüntü ve yazılanlar, Nazi zulmü  kadar iç acıtıcı değilse de, her şeyi  ile bu müzede mevcut. Ben son olarak söyleyeceğim şudur;  Varsa bizim de savunma veya suçlamamıza katkı koyacak  bilgi, belge, fotoğraf ve dökümanlarımız, Ağrı dağının bu tarafında kurulacak  uygun isimli bir müzede  sergileyelim olsun, bitsin. Herkesin aklı fikri var, konuyu değerlendirsin ve artık bitirsin. Bu kadar yazayım ve çekileyim.

Öğleden sonra işin en keyifli bölümüne sıra geliyor: Ararat Kanyak ve Şarap Şirketinde tadım  ve bilgilenme turu. 4 kişilik küçük gurubumuza akıcı ingilizce konuşan genç bir kadın rehberlik yapıyor.  Yerin 15 m. altındaki mahzenlerini ve geziye açık her yerini geziyoruz. “Konyak nasıl içilir?” konusundaki bilimsel anlatımı da dinleyerekten, tadım kadehlerimizi yuvarlıyoruz. İşi bilince daha da güzel gidiyor. Akşam 5 te   “Cascade” deki çok güzel  manzaralı bir kafede , daha önce bahsettiğim ve ilerde izin verdiği ölçüde hikayesini yazacağım Lerna Hanım ve Gevorg ile randevumuz var. Çay kahve içip laflayacağız. Bu arada, “Cascade” ı yazayım.  Cascade’ın bulunduğu yer, Yerevan’ın en modern ve hoş semti. Yani cazibe merkezi.. Cascade, Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin 50nci yılı anısına inşa edilmiş bir anıt park. Çift taraflı çık çık bitmeyen ( Ama benim tarafımdan bizatihi çıkılan ve inilen ) devasa bir merdiven sistemi. Ortasında havuzlar, anıt ve heykeller ile süslenmiş. En üst merdivenden muazzam bir Yerevan manzarası var. Ve  arkasında “Harç bitti.Yapı paydos” görüntüsü  veren yarım kalmış taşıyıcı ayaklar ve paslı demirleri göz önünde duruyor. “Harç” bulunup ta, arka tarafın tepe ile birleştirilmesi sağlanırsa, çık çık çık hiç bitmeyecek bir devasa merdiven anıt olacağı kuşkusuz.  Ama Etkileyici. Cascade tepesindeki cafeye bu sefer yürüyen merdiven ile çıkıyoruz. Lerna Hanım ve Gevorg yakın saatlerde geliyorlar. Gevorg, Yerevan Üniversitesi  Türk Dili ve edebiyatı Bölümünü bitirmiş bir Türkolog. Çok tatlı şivesi var ve acaip düzgün Türkçe konuşuyor. Ataları Yozgat’tan göç etmiş, konuşkan, bilgili ve çok neşeli bir genç insan.  Lerna Hanım ile birlikte iki saati bulan sohbet sonrası veda ediyor ve evimize dönüyoruz.  Yarın son gün. Gümrü’ye gideceğiz. Hem de erkenden gideceğiz. Ben kumanya hazırlamak üzere malzeme tedarikine yollanıyorum. Yarın yolda bir şeyler yiyeceğiz…

Güya erken çıkacaktık?.Yine dokuza doğru evi kapatıyoruz. Nerde çokluk orada güllük, gülistanlık, güle oynaya yola diziliyoruz. Gümrü, Ermenistan’ın en büyük ikinci kenti ve sınıra neredeyse sıfır. Burasının bende çok önemi var. Zira 78-80 yıllarında 24 yaşımda iken,  Çıldır’dan, sık sık Akyaka sırtlarına jeepimle gelir, uzun uzun Gümrü’yü seyrederdim. O zaman Sovyet dönemi idi ve tarlalarda düzenli çalışan insanlar ve sair şehir hareketlerini ilgi ile izlerdim. Adam olacak çocuk, gittiği yerden belli olurmuş, zamanla gezgin olduk çıktık. Şehir biraz döküntü gibi. Birkaç eli yüzü düzgün cadde ve sokağı Kars’ın bire bir kopyası. Burada Yerevan’daki pembe taşlar gidiyor, yerine siyah volkanik taşlarla yapılmış eski evler sizi karşılıyor ve Kars’ta hissetiriyor. Yol kenarında önce kısa bir mola. Ben bir kase kıpkırmızı “borç” çorbası içiyorum.  Hiç  fena gitmiyor.

Gümrü’de, şehrin savunması için 1800 lü yıllarda Ruslar tarafından yapılan “Siyah Kale” yi geziyoruz. Kapkara taşlarla yapılan enteresan bir yapı ve şu anda spor salonu ve sair aktiviteler için kullanılıyor. Yuvarlak yapı, hakim konumda ve üst katından Türk sınırı, karakolu, nöbet yerleri ve en önemlisi, yıllar önce benim Gümrü’yü gözlediğim sırtlar hattı rahatça görülüyor…

Gümrü’deki son ziyaretimiz enteresan bir aile ziyareti olacak. Biraz girizgah yapmalıyım: Tiflis’te , Gürcistan’a gideceğim günleri gözleyen Gürcü dostum Gia, daha buraya gelmeden Ermenistan’a gideceğimi duyduğunda, “Abi orada iyi arkadaşlarım var. Söyleyeceğim seni arasınlar. Belki ihtiyacın olur” diye yazmış, ben de üzerinde fazla durmamış ve teşekkür etmiştim. Bu Gia’nın Ermeni arkadaşı Hovhannes Amroyan, Ziyaret tarihimi unutmayarak Erivan’daki ilk günümüzde beni aramış ve: “Abi ben Gia’nın arkadaşıyım. Bana telefon etmişti.  Ben şu anda iş için Kazakistan’dayım. Evim Gümrü’de. Evimde eşim, çocuklarım ve annem var. Eşimin adı şu, telefonu bu, onlara söyledim. Sizleri bekliyorlar. Evim üç katlı ve yer çok. Gelin. İstediğiniz kadar kalın,  gezin.  Ben de iki gün sonra geliyorum. Lütfen gelin. Çok mutlu oluruz.” Demişti. Şimdi buraya bir nokta koyuyorum .  Ve soruyorum:  Hangimiz, hele ki biz evde yokken, 4 tane Ermeni adamını evine yürekten davet eder? Neyse… Sonuçta, Hovhannes’ in de dönmesi için Gümrü ziyaretini son gün yapmaya karar veriyoruz.

Siyah Kale’den çıkarken  Hovhannes’i arıyorum. Bizi Gümrü’de merkezi  bir  yerden karşılayarak, iki araba evine gidiyoruz.Yanında bir anlamda ortağı ve arkadaşı Garo Zyan var. Garo, yapılmış ürünlerin Yerevan’da satışı ile ilgilenen mükemmel bir dost.  Ev devasa bir Rus evi.  Hovhannes, tüm ailesi ile 17 yıl Çemberlitaş’ın altındaki gümüş takı imalathanelerinde çalışmış bir usta gümüş takıcı. Artık memleketine dönmüş ve bu devasa evi satın alarak, alt katını imalathaneye çevirmiş.  Eşi Neira ve 12 yaşındaki oğlu Edgar, imalat ve satışta yardımcılar. Ufaklık Lukas, şimdilik sadece ayak altında dolaşıyor. Edgar, tabii ki İstanbul’u özleyen cin gibi bir çocuk. Hoş şivesi ile sürekli benimle konuşuyor.  Evin hanımı ve annesinde ikramda sınır yok. Masaya sürekli yiyecek, içecek taşınıyor. Bir süre sonra, Ermenistan’da sadece Gümrü’de bir kişi tarafından  pişirilen ve haliyle çok meşhur olmuş muazzam bir kızarmış sığır kellesi masaya geliyor. Tabii ki sıkı Ermeni  rakısı ve  bol sohbet ile saatler çabucak geçip gidiyor. Saat 4 gibi misafirperverlik ve dostlukta sınır tanımayan bu aile ve Garo ile vedalaşıp Yerevan’a kontak açıyoruz. Dönüş bu sefer farklı yoldan. Türkiye sınırına neredeyse sıfır giden yolda kah Türk köylerini çekerek,  kah kendi halinde giden iki vagonlu treni kovalayarak  ve bazen de akşamüstü  ışığının doyumsuz güzelliğinde harika kareler yakalayarak Yerevan’a dönüyoruz. Yarın İstanbul’a dönüş günü.. Unutulmaz bir gezi, yürekten dost ve misafirperver  insanlar, doyumsuz güzellikler. Bu ülke ve insanları  bizi daha çok çekecek. Kalkın, gidin, gezin… İnsanlara dokunun. Dostluklar paylaştıkça çoğalır. Teşekkürlerle Dostlar..

Adil Atilla Karasu 29.10.2018

 

 
Toplam blog
: 20
: 7419
Kayıt tarihi
: 29.01.08
 
 

Emekli Subayım.. Yıllarca memleketin çeşitli yerlerinde gezmek, belki de gezgin yapım nedeni ile ..