Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Aralık '20

 
Kategori
Spor
 

Erol Bulut'un en büyük sınavı

Spor medyasının temel sorunlarından bir tanesi eleştirme paradigmasını yanlış yapılandırmış olmasıdır.

Eleştirmek sadece yıkmak, yok etmek şeklinde algılanıyor.

Aslında sorun doğruyu bulmaktır; bu yazının içinde denemesini yapıp, göstermeye çalışacağım.

Kimseler çok bilmez 2010-11 sezonu devam ederken Aykut Kocaman’ın oynattığı futbol, taktik ve oyuncu tercihleriyle ilgili çok ağır eleştirilerim olmuştu.

İşler kötü gidiyor, bir tekme de biz vuralım gayesi amacıyla yapılmış bir eleştiri değildi bu ve kuşkusuz Aykut Kocaman’a da ulaşmamıştı.

Zaten bu yazılar futbolcular ve teknik direktörlerden önce siz okuyucular için yazılıyor. Mesele öncelikli olarak sizin-bizim futbolu izleme, değerlendirme, yorumlama şeklimizle ilgilidir. Doğru yaklaşımlar elbette karşılığını olgun tartışma içinde bulur ve hedefine ulaşır.

Yorumculuk kariyerini teknik direktör ve futbolcuların kariyerlerini bitirmek üzerine kurmuş kişiler bulunuyor medyada. Onlar için amaç doğruyu bulmak değil. Ne kadar çok sorun ve aşağılanacak mesele olursa o kadar çok konuşacak konuları oluyor ve bu şekilde bir kariyer yaratılıyor.

Futbol zaten sorun demek, hele ülkemiz gerçekleri göz önüne alındığında kariyer yaratma biçiminin bu şekilde kurgulanması bir bakıma zenginlik anahtarı gibi bir şey. Kaynak bol!

Zaten dikkat ederseniz futbolun analitik, nümerik, teknik, taktik tarafıyla ilgilenenlerin takipçisi az olduğu kadar önemli bir kısmının popülaritesi de bulunmuyor.

Neye önem verilirse o değerlenir, güçlenir.

Yıllardır dikkat çekmek istediğim; futbolun içinde bulunduğu sorunları yaratan unsurların, onları yorumlayanlardan ayrı olmayacağı yönündedir.

Bu uzun girişi Erol Bulut üzerine yaratılan algıyı açıklamak için yazdım.

Fenerbahçe’nin bir geleneği var; sorunlarını kamuoyu önünde tartışmak!

Bunun nedeninin onun toplumla bütünleşmiş yapısından kaynaklandığını düşünüyorum. Yönetilemeyen Büyüklük Fenerbahçe isimli kitabımın girişinde Fenerbahçe Demokrasisi adını vermiştim.

Demokrasinin her zaman geliştiren, güçlendiren ve sağlamlaştıran bir katkısı vardır.

Yanı sıra manipülasyonlara açık hale de getirir.

Fenerbahçe çok uzun zamandır bununla uğraşıyor. Kitap tam da bu konuyu işliyor zaten.

Neyse...

Hedef bu sezon çok büyük koyuldu. Beklenti yaratıldı. Elbette yaratacağı etki ve sarsıntı bununla orantılı olacaktı.

Fenerbahçe’nin yönetimi de büyük hedef ve umutlarla iktidara geldi. Ama geldiği yer; bu işin okulu yok, biz de öğreniyoruz, oldu.

Az önce yazdım, futbol tek bir sorunu çözerek altından kalkılacak bir şey değil. O kadar çok bileşeni var ki...

Yönetim
Teknik Yönetim
Fenerbahçe üzerine yaratılmış algı; beklentiler ve hedefler
Psikolojik kırılganlık
Takımın uyum sorunu; takım olma sorunsalı
Sakatlıklar ve cezalılar
Dış faktörler; kritik hakem kararları ve hataları

Bunların hepsiyle uğraşmanız gerekiyor; zaman zaman biri diğerlerinin önüne geçerek diğerlerini belirleyebildiği gibi aynı anda etki de edebiliyor.

Fenerbahçe’nin sorunu bunların kısa süre içinde birbirini tetikleyerek zincirleme reaksiyona girmesinden kaynaklanıyor.

Bu yazı içinde teker teker hepsini ele almamız mümkün değil; ancak görülmesi gereken bir sonuç var işte onu daha belirgin hale getirmek gerekiyor.

Teknik Yönetim büyük resimden sorumlu olmakla birlikte bunların hepsini tek başına çözmeye her zaman muktedir olamaz.

Büyük haksızlıktır bu.

Mesela Konyaspor’a yenilgisi bir sonuçtur ancak o karşılaşmada Fenerbahçe’nin 1-0 öne geçmesine karşın, muadil gollere rağmen (Bknz. Başakşehir-Galatasaray karşılaşmasında, Galatasaray’ın attığı ikinci gol öncesinde Diagne’nin topu elle kontrol etmesi) VAR kararı ile iptal edilmesi bir psikolojik kırılımdır.

Fenerbahçe’nin futbolunun henüz oturmamış olması bir süreç meselesidir. Hem teknik direktörün hem sahadaki futbolcuların sezon içi olgunlaşması diye bir gerçeklik de vardır. Burada Erol Bulut’un yaptığı hata takımın 5-6. Haftalarda oturmaya başlayacağını ifade etmesi ve sonrasında da yeni yeni hedefler koymasıdır. Buna gerek yok.

Bugün Avrupa’da en yüksek bütçelerden birini yöneten Guardiola’nın Manchester City takımı da iki sezondur tam da bu tarif etmeye çalıştığımız sorunlarla boğuşuyor.

Avrupa’nın en değerli ligi olan İngiltere Premier Liginde 50 yaşın altında görev yapan teknik direktörleri de bilgi olarak hatırlamakta yarar var.

Chelsea – Frank Lampard (42)
Manchester United – Solskjaer (47)
Arsenal – Mikel Arteta (38)
Aston Villa – Dean Smith (49)
Wolverhampton – Nuno Espirito (46)
Brighton – Graham Potter (45)
Burnley – Sean Dyche (49)
Fulham – Scott Parker (40)

Bu gençleşme hareketinin Ada’nın diğer ülkelerine ait liglerde de devam ettiğini de ekleyelim.

Fenerbahçe’ye dönersek ana ekranda bakılması gereken doğru yapının kurulup kurulmadığıdır.

Yıllardır hedeflenen bir sportif direktörün futbol aklının inisiyatifiyle geliştirilmiş bir organizasyon kurulmasıydı ki en başından itibaren yapılan budur. Yapı eğer canlı bir organizmaysa bu durumda organizasyonun içindeki her unsurun birlikte hareket etmesi önemlidir.

Dün akşam saatlerinde Emre Belözoğlu’nun ekranların karşısına geçmesi de bunun işaretidir, organizma ilk tepkisini böyle göstermiştir.  

Fenerbahçe çok zor bir maç trafiğinin içine giriyor.

13. Hafta Gaziantep (D)
14. Hafta Başakşehir
16. Hafta Kasımpaşa (D)
17. Hafta Alanyaspor
18. Hafta Erzurumspor (D) – 10 Ocak 2021
19. Hafta Ankaragücü
20. Hafta Sivasspor (D) – 20 Ocak 2021
21. Hafta Kayserispor

Bu aynı zamanda bir şans; çünkü eğer bu tünelden seri galibiyetler çıkarsa o sarsıntı geçiren psikoloji toparlanıp, Fenerbahçe’nin bgün ekskilğini duyduğu özgüven duygusu da onarılacaktır.

Eğer buradan hasar alarak çıkarsa işte o zaman kuşkusuz az önce saydığım unsurlardan teknik yönetim krizi ülkenin temel dinamikleri de göz önüne alındığında öncelikli halledilmesi gereken sorun olarak daha da büyüyecektir.

Erol Bulut’un bu sezona dair bir bakıma kendini ispat etme, futbol kamuoyuna kabul ettirme sınavı da işte burası olacaktır.

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..