Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '07

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Erzurum'da eski ramazanlar

Erzurum'da eski ramazanlar
 

Ve bereket ayı Ramazan geldi. Allah'ın rahmeti sizi kuşatır. Yeryüzüne bol rahmet yağar, günahlar affedilir. Dualar kabul olur. 11 ayın sultanıdır Ramazan, bir başkadır…

"Ramazan ayı Erzurum’da bambaşkadır."

Bu cümleyi Erzurumlu olsun olmasın pek çok kişiden duymuşuzdur.

Yücel Şenol, ben ve Ruknettin Eşrefoğlu, Ramazan ayının manevi güzelliklerinden bahsederken daldık meşhur eski Ramazan’lara… Hatıralarımızın tozunu şöyle aldık özenle… Ne güzel günlermiş o günler… Dostluklar, yardımlaşma ve insanı huzura taşıyan o uhrevi hava…. İşte meclisimizden tül kanatlarıyla uçuşan eski Ramazan hatıraları..

İlk oruçtan başladık… Annelerimizin yakasına yapışıp bizi sahura kaldırmalarını ne çok isterdik. Artık büyümüştük. Biz de oruç tutabilirdik. Annemiz bize Tekne Orucu tuttururdu ilk. Sahura kalkar, ertesi gün öğle veya ikindiye kadar ağzımıza bir şey koymadan dayanabilmenin tatlı telaşını ve sorumluluğunu taşırdık.

Erzurum’da ilk orucunu tutan çocuklara verilen hediyelerden biz de nasibimizi almıştık.

Horoz şekeri satan arkadaşlarımızın peşine takılır, ilk ticaret tecrübemizi yaşardık. Avazımız çıktığı kadar bağırırdık: “İftariye horoz şekeriii...”

Çocuklar, iftar topuna 10-15 dakika kala bey konaklarının kapısını çalar ve iftarlık isterlerdi.

Erzurumlu iftar sofrasına öyle son dakika oturmazdı. İftardan en az 10-15 dakika önce sofraya oturulur, sofradaki nimetlere karşı nefis mücadelesi verilirdi. O büyük emrin ve müsaadenin gelmesi huşu içinde beklenirdi. Beklemenin ve kavuşmanın hazzı yaşanırdı her iftarda… Birkaç yudum su ve bir iki lokma ile iftarlar açılır, namazlar kılınır, tekrar sofralara oturulurdu.

Oruçlunun kulağına gelen en güzel iki sedadan biri, akşam ezanı, diğeri Erzurum Kalesi’nden atılan iftar topunun sesiydi.

Ya iftar sofrasına yetiştirmek için uzun kuyruklarda sabırsızlandığımız su kadar aziz hatıralarımız… Erzurum’da her mahallede birkaç çeşme bulunurdu ve iftarda oruçlar, ezanla birlikte bu aziz çeşmelerin mübarek sularıyla açılırdı. Kimi ehl-i kayfler, iftar sofrası için, kışta kıyamette oruçlu oruçlu, su getirmeye ta Dutçu ve Kevgiri köylerine, Palandöken’deki Dadaş çeşmesine giderdiler. Teke deresinden ekşi su getirilirdi.

Şehirde meşhur sucularımız vardı. Bunlar, iftara bir saat kala “Dabakhane, Şabakhane, Yazıcı, Akpungar ve Cennet Çeşmesi”nden “Cakkıl”larıyla bey konaklarına iftarlık su taşırdılar. Hizmette sınır yoktu. Hatta, Gavurboğan ve Tebrizkapı mahallelerinin meşhur sucularından “Naim Emi” yine iftardan hemen önce su taşırken Tebrizkapı kavşağında kalbine yenik düşmüş, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu. Allah gani gani rahmet etsin.

Dostlarımızla sohbetimiz uzadıkça uzadı, hatıralarımız su gibi akmaya başladı. Hatıralara gelecek yazılarımda devam edeceğim. Selametle kalın…

 
Toplam blog
: 143
: 2341
Kayıt tarihi
: 22.08.07
 
 

Bu âlem içinde aileme zaman ayırmak, gezmek, okumak, fotoğraf çekmek, resim çizmek ve iş hayatı h..