Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Temmuz '18

 
Kategori
Tarih
 

Erzurum’un Aksine, Neden Oltu’da Ermeni Katliamı Yaşanmadı? “Birlik Kurmamak-Kuramamak!.”

Peki efendim, sondan başlayalım!.

Oltu Şura Hükümeti Başkanlığını yürüten Yusuf Ziya Bey’in küçük kardeşidir Yasin Haşimoğlu. Paris’te toplanan barış konferansından henüz yeni dönmüştür.. Oltu Hükümeti’nin 17 Nisan 1920 günü aldığı anavatana iltihak kararını Ankara hükümetine sunmak üzeri tekrar yollara düşer.. Aynı zamanda Oltu mebusu olarak, kendisi de Millet Meclisine iltihak edecektir.

Bu yolculuk esnasında Erzurum’da birkaç gün kalmış.. İzlenimlerini şöyle anlatıyor: “Erzurum'da kaldığım süre içinde, Erzurum’un 1916 -1918 yılları arasında Ermeniler tarafından katliama uğraması ve on binlerce Türkün, hiçbir müdafaa tertibatı almaksızın kırılmasının sebebini öğ­rendim. Kısaca; birlik kurmamak-kuramamak.. Oysa Bakü İslam Cemiyeti Hayriyesi her yönden halka yardım elini uzatmıştı. Erzurum'a Seyidof adında, kültürlü, milliyetçi, cesur birisini yollamıştı. Bu zat büyük gayretler sarf ederek halkı örgütlen­meye ve yaklaşan tehlikeye karşı müdafaa hazırlığı yapılmasına çalışmıştı. Fakat, başlarını Hakkı Paşa’nın çektiği (beylik paşalardan) birkaç hain ve kafasız, "Bu adam bizi birbirimize düşürecek" diyerek, Ermenilere duyurmuşlar. Ermeniler de, hemen o gece Genceli Seyidof ve arkadaşlarını öldürmüş. Sonra da emelleri olan katliama, yakmaya, yıkmaya girişmişler ve kolaylıkla emelle­rine erişmişler. Büyük, küçük, erkek, kadın seçmeyerek evlere doldurup yakmak ve çeşitli surette on binlerce masum Türkün kanına girmişler. Hulasa örgütlenememeleri yüzünden böyle bir akıbete uğramışlar.”

Şimdi anlatacaklarımıza dikkat buyurunuz!.

Bu aynı zamanda, Oltu ve çevresinde neden katliamlar yaşanmadığının ve Erzurum’da neyin başarılamadığının hikayesidir..

 “Bakü İslam Cemiyeti Hayriyesi” adında bir cemiyet var. Adı üzerinde, hayır cemiyeti.. Sarıkamış bozgunundan sonra, Anadolu’ya yönelmişler... Bütün bir Doğu’nun yaralarını sarmaya, Ermenilerle çıkabilecek anlaşmazlık ve çatışmalar için halkı bilinçlendirmeye ve silahlandırmaya, bir yandan da okullar, hastaneler açmaya çalışıyorlar. Her tarafta şubeleri var. İyi eğitimli, kendilerini Modern Dünyaya eklemlemiş, ileri görüşlü Azeri aydınları bu cemiyetlerin gönüllü “eskerleri.” Cemiyetin Oltu ile ilişkilerini İsmail Nazaraliyev sürdürüyor. Onun teşvikleri sonucunda Oltu İslam Komitesi adıyla gizli bir cemiyet kurulmuş. Haşimoğlu, Nazaraliyev’den aldığı taktikleri aynen uyguluyor. En büyük destekçisi Örtülü Köyü’nden, daha sonra Köycü soyadını alacak Hüseyin Efendi’dir.

Bir halk adamıdır Haşimoğlu, asker kişi değildir yani. 1904 yılında girdiği (altı + dört = on sınıflı) Rus okulunu 1914 yılında birincilikle bitirip öğretmenlik beratı almış. Aynı zamanda, askeri ve politik kararlar alma yeteneğine sahip bir deha.

1917 Ekiminde meydana gelen Bolşevik ihtilalı üzerine Ruslar bölgeyi terk ediyor. Rusların örgütlediği “Erşurası İcra Komitesi,” bölge yönetimini devralıyor. Erşurası’nınhalk tarafından seçilecek üyelerden oluşması öngörülmüş. Oltu İslam Komitesi’nin gayretleri ileTürkler bu komitede çoğunluğu ele geçiriyor.. 27 Ocak 1918 gecesinde harekâta geçen Komite, yönetimi bütünüyle devralıyor. Ermenilerin elindeki bütün silah ve mühimmat toplandıktan sonra azınlık statüsü tanınarak, ortak bir yönetim kuruluyor. Ancak katliam endişesi baş gösterince, 12 Mart 1918 tarihinde alınan bir kararla Ermeniler kan dökülmeden sınır dışı ediliyor. Daha sonra benzer kararları Narman ve Tortum için de uygulamaya koyan Oltu İslam Komitesi, kısa süre içerisinde bütün Ermenileri, Yarbay Mürsel Bey komutasındaki ordumuzun da desteği ile Oltu ve çevresinden temizliyor.. Böylece Oltu ve çevresinde ne Ermenilere, ne de Türklere yönelik bir katliam yaşanmıyor.

30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros mütarekesinde Osmanlı ordularının savaştan önceki sınırlarına çekilmesi öngörülünce, Oltu halkı tekrar bir belirsizliğe itiliyor. Ve böylece, Oltu İslam Komitesiyeniden canlandırılıyor. Mayıs 1919’da kurulan “Oltu Şura Hükümeti,” tam bir yıl sonra, 17 Mayıs 1920 tarihinde TBMM’ne iltihak ediyor..

Dönelim Erzurum’a..
16 Şubat 1916’da kente giren Ruslar, 1917 Ekim Devriminden sonra geri çekiliyor. 12 Mart 1918 tarihine kadar sürecek beş-altı aylık bir zaman dilimi, belki de Erzurum tarihinin en karanlık günleridir.

Rus işgaliyle birlikte, Bakü İslam Cemiyeti Hayriyesi hemen harekete geçmiştir aslında.. Erzurum’a yardım  ulaştırmak için Ruslardan zor da olsa izin koparılmış, halkın durumu ve ihtiyaçları hakkında bir ön araştırma yapması için General Mayor Han Talişinski ve İlyasov Erzurum’a gönderilmiş, felaketin boyutları tespit edilerek yaklaşık 1700 çuval un, 1600 çuval arpa ilk etapta hemen dağıtılmış, sahipsiz kadın ve çocuklar Bakü ve Tiflis’deki sığınaklara gönderilmiştir..

Erzurum halkının acil ihtiyaçlarını karşılanmak için Cemiyeti Hayriye’nin gönderdiği bu ilk temsilciler bir süre sonra şehirden ayrılıyor. Yerlerine, kalabalık bir ekiple birlikte Genceli Seyidof gönderiliyor. Başta tıbbı malzeme, gaz yağı ve un olmak üzere çok miktarda yiyecek-giyecek ve hatta, ziraatın devamını sağlamak için pulluklar sevk ediliyor. Dile kolay, altmış iki bin çuval un, arpa, mercimek, buğday, mısır gibi yiyecek maddeleriyle, on üç bin küsur çuval ve sandıklar içerisinde kadın, erkek ve çocuk elbisesi, ayakkabı, dergi ve kitaptan oluşan malzemeler, binlerce araçlık konvoyla taa Kafkaslardan Erzurum’a gönderiliyor.

Seyidof henüz yirmi iki yaşında bir yiğit adamdır. Güler yüzlüdür, tatlı sözlüdür, okumuştur, aydındır, entelektüeldir, ileri görüşlüdür. Nasıl canla başla çalışıyor, nasıl göğsünü siper ediyor anlatılmaz. Yaklaşan tehlikeyi görebilen, belki de Erzurum’daki birkaç kişiden birisidir. Bütün derdi Müslüman halkı uyanık tutmak, birlik ve beraberlik içinde olmalarını sağlamak.

Okullar kapalı. Açılmaları halinde masrafları karşılayacağını bildiren Cemiyet, din yobazlarının ve Rusların engeliyle karşılaşıyor. Nabza göre şerbet vermeyi bilen Ruslar, politik davranmayı da biliyorlar. Okul yerine medrese ve tarikatlara mensup tekkelerin açılmasını teşvik ediyorlar. Dini liderlerin sırtını sıvazlıyorlar. Öyle ki, elleri kırbaçlı Rus polisleri cuma saatlerinde halkı, din adına zorla camilere dolduruyor..

Hakkı Paşa adında birisi var. Paşalığı ordudan gelmiyor. Kimdir, neyin nesidir belli değil. Özellikle dini iyi kullanıyor. Gerici kitlelerin nabzı onun ellerinde. Şii, Sünni ayrılığını kaşıyor, kaşıyor. Seyidof ve arkadaşlarının Şii mezhebinden olduklarını, Şiiliği yaymak için geldiklerini ve hatta getirdikleri yiyeceklerin yenmesinin, kitapların okunmasının haram olacağını söylüyor. Örgütlenen mollalar, Seyidof ve arkadaşlarına yönelik bir muhalefet, bir kin yaratmayı başarıyorlar. Bununla kalmayıp, gammazlıyorlar onu. Ve o gece Seyidof ve arkadaşları, Ermeniler tarafından baltalarla katlediliyor.

O saatten sonra, Erzurumlulara kol-kanat gerecek, önderlik edecek bir Allah’ın kulu bile kalmamıştır. Tam da Rusların geri çekildiği bir dem de; ki Rusların varlığı, iyi-kötü bir hukukun da varlığı demekti.

Heyhat!..

Felaket geliyorum demiştir ve gelmiştir..

Sonrası malum.. İnsanın kanını donduracak bir soykırım yaşanıyor. Kimse itiraz edemiyor, kimse sesini çıkaramıyor.. Ve tam bir koyun tevekkülü içerisinde, başlar üç buçuk Ermeni’ye teslim ediliyor..

Oysa o tarihten tam kırk yıl öncesiydi. Binlerce insan Erzurum’un doğu sokaklarından bir mermi gibi fırlamış, Mecidiye Tabyasına doğru karışık ama coşkuyla tırmanmış, tırmanmıştı. Top Dağının beş yüz metreyi bulan yayvan zemini üzerinde Rusların yoğun ateşine aldırmadan, Aziziye Tabyalarına askerden önce halk girmişti.. Koskoca Osmanlıyı alt eden Rus’u yenmek için ve yenmişti de..

Peki ne olmuştu da, o ruh yerini taassuba, miskinliğe, tembelliğe, fukaralığa, zillete bırakmıştı? Nasıl olmuştu da Kent, fikri hayatını cehalete teslim etmişti..

Bu sadece göçle açıklanabilecek bir olgu mudur? Kim, hangi mazereti üretebilir, sürüklediğimiz belalar hangi hamasi söylemlerle kapatılabilir ki?

Sahi, aklıselimin, bilgeliğin ve zarafetin bu topraklarda tutunma şansı hala var mıdır?

Ve iyi adamlar iyi atlara binip gitmişler midir?

 
Toplam blog
: 19
: 679
Kayıt tarihi
: 01.03.11
 
 

1957 yılında Erzurum ilinin Şenkaya ilçesine bağlı Evbakan Köyünde dünyaya geldim. İlkokulu doğduğum..