Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '10

 
Kategori
Eğitim
 

Erzurumlu Emrah (2)

O sırada ebegümeci toplayan on beş yaşlarında, bol şalvarlı, yürüyüşü Arap kısrağı gibi alımlı bir çingene kızını gördü. Emrah'ın elindeki saz sustu o anda... Sadece bakışlar hep kıza döndü... Emrah, izin diledi ve sofradan kalktı. Ürkek ve korku dolu adımlarla kızı izledi. Kız, gülüp gülüp kaçıyordu. O yıllar öyleydi. İzlediği güzel, en yeni çadırlardan birine gülerek girdi.Emrah, çadırdan çıkan kara bir oğlan çocuğunun avucuna para sıkıştırdı. Kızın adının "Güleser" olduğunu öğrendi.

Emrah, günlerce izledi Güleser'i; çadırın kurulduğu meydanı kendine mesken eyledi. Gün kararınca da küçücük odasına dönüyordu. Durgun ve tasalı bir hal ile yatıp kalkmaya başladı.Emrah, Güleser'in ateşine düşmüştü.

"Ne vefasın gördüm bezm-i cihanın/Kan ile pür olsun peymaneleri/Ne lütfunu gördüm pir-i muganın/Başına yıkılsın meyhaneleri..."

Bir sabah vakti çadırların bulunduğu yere giden Emrah, çadırların toplandığını; geride ne çadırlardan, ne Çingeneler'den, ne de Güleser'inden eser kalmadığını gördü. Mazlumoğlu'nun kahvesine yıkıntı içinde döndü. Dostlarıyla helalleşti, doğduğu Tanbura'ya ulaşmak tek avuntusuydu.Anasının yanı, sığınılacak bir kovuk, bir mağara idi...

Emrah Tanbura'ya dönmüştü dönmesine ya, yine de rahat değildi. Yol bir insan için umut olmaya görsün, bağlasan da durmaz. Yine bir sabah erkenden, Tanbura'dan sessizce ayrılıp yollara koyuldu. Günlerden sonra bir gün Kastamonu'ya ulaştı. Kahvelerde çaldığı sazla ve koşmalarla bu kentte de ünü yayılmaya başladı.Bir akşam şehrin varlıklı kişilerinden Alişan Bey'in konağına çağrıldı. Alişan Bey, aileden görme bir beydi. Emrah'ı dinlerken günlük yaşantının dar çemberinden sıyrılıyordu.

"Aramızı karlı dağlar alınca/Gayri dost eline gidip gelinmez/Yahşi himmet gerek rah-ı talebde/Beyhude laf ile menzil alınmaz."

Emrah, Kastamonu'da Alişan Bey'in mihmandarlığı ile evlendi. Yalnızlıktan, gariplikten sıyrıldı. Huzur da insana rahatsızlık veriyor olmalı ki, aşırı özen, sevgi ve yüksek bir kalp bağı ile bağlandığı Emrah'ı; bu eşi az bulunur hanımı bırakıp gitti. Bir bahane olsun diye de gecenin bir saatinde, karısıyla gereksiz bir tartışma başlattı. Emrah doğruca Alişan Bey'in konağına gitti. Güngörmüş Alişan Bey, Emrah'ın gözlerinde gizlenen mutsuzluğu sezinledi. Emrah sazına yaslandı. Kara gözleri dalgındı. Bütün gönüllerdeki yıkıntıyı düzeltmeye, kırgınlığı tamir etmeye çabaladı:

"Mecnun olup çıksam feza-yı aşka/Seda-yı ahıma sahra dayanmaz/Düşse benim gibi bela-yı aşka/Tahammül eyleyip Leyla dayanmaz."

Kastamonu ozanlarından Reşit Mehmet Efendi ile kızı Feride, bir akşam Alişan Bey'in konağına gelip Emrah'la tanıştılar. Ozan Reşit Mehmet Efendi, önyargıyla gelmiş, Emrah'ı "toy" diye bellemişti.Ancak çalınan saz eşliğinde söylenen sözlerin ardında, Ozan Reşit Mehmet Efendi ve kızı Feride Hanım başları önlerinde konaktan ayrıldılar. Yüce dostluklara, bağlılıklara da nazar değer; göz değer. Uykusuz bir gecenin alaca sabahında, Emrah'ın kapısı hızlı hızlı çaldı: "Ağam; Bey öldü, Bey!.." Kimler ölmüyor ki bu dünyada?!.. Beyler de , ağalar da, mevki, makam sahipleri de ölür; göçüp gider... Ama dost ölümleri, ağır bir acı olur yüreklerde; sürer ahirete varana dek...Yeter ki hiç kimse kar yağmayacağını sandığı dağlarına güvenip, hedefsiz yiğit; varlıklı ademkişi olmasın...

O anda şaşkınlıktan Emrah'ın dili tutuldu, dünyası karardı.

Alişan Bey olmadan saz ve söz bir anlam mı taşırdı?!..

"Soldu gül bozuldu gülşenü bostan/Bülbülün gözünde muradı kaldı/Harabe yüz tuttu bezm-i gülüstan/Daha o meclisin ne tadı kaldı."

Bu bir feryattı. Alişan Bey'in mezarını ziyaret etti: "Alişan Bey, Kastamonu'dan gidiyorum; yattığın yerden bağışla beni!.." dedi ve Kastamonu'dan da ayrıldı.

"Bir zaman bu bezmde çok Alişanlar var idi/Çok şecaat sahibi sahip-kıranlar var idi/Böyle virane değildi gördüğümgülzarlar/Bunda tezyin-haneler ali mekanlar var idi/Kanda kalmış bilmezem bu gülşenin ranaları/Nice servi kadliler nevres civanlar var idi."

Emrah, Kastamonu'dan da ayrılıp yine yollara düşmüştü. İnsana yol, umut olmaya görsün; çare yeniden yol oluyor...Yol boyunca oturunca saz ile, yürüyünce de sadece söz ile söyleye söyleye gitti...

"Ben bir seyyah Arap olsam / Giysem karayı karayı / Yitirdim nazlı yarimi / Bulsam arayı arayı..." (Bu şiirin Ercişli Emrah'a ait olduğunu, Halk yazıncısı Ali Püsküllüoğlu "Türk Halk Öyküleri" kitabında yazmıştır. Bilindiği gibi iki Emrah'ımız var biri Erzurumlu, biri Ercişli. Ercişli Emrah'ın şiirinde Türkçe ağırlıktadır.)

 
Toplam blog
: 323
: 2029
Kayıt tarihi
: 04.09.06
 
 

Yaşanan her hayat en iyi hayattır; yeter ki içinde kötülük olmasın!.. ..