Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Haziran '13

 
Kategori
Güncel
 

Esad ve Erdoğan: Ton farkına dikkat!

Esad ve Erdoğan: Ton farkına dikkat!
 

Gezi Parkı eylemcilerinin Hükümete ve polise karşı orantısız zeka kullandıkları herkes tarafından kabul edildi.


Gezi Parkı ile başlayıp bütün Türkiye’ye yayılan eylemler dizisi, Başbakan Erdoğan’ın, Afrika seyahatine kimyası bozuk olarak çıkmasına neden oldu. Giderayak, herkesi tehdit amacıyla “yüzde 50’yi zor tutuyorum” lafını etti. O daha yeni hareket etmişti ki danışmanı Akdoğan, “Erdoğan’ı yedirtmeyiz” gibi mahalle kahvelerinde söylenirken bile başına “affedersiniz” eklenmesi gereken bir cümle kurdu. Sonra sokaklarda eli sopalı tipler peydah oldu. İzmir Valisi, daha yeni atandığı şehirde, uzun süre kalmayı garanti altına almak için “onlar polisti” diyerek özrünün kabahatinden büyük olmasına aldırmadı. Böylece polisin bu eylemler boyunca tümüyle kendilerine tanınan hak ve yetkileri sayısız kere ihlal ettiği resmi organlarca da kabul edilmiş oldu.

Araya Cumhurbaşkanı girip, “demokrasi yalnızca seçim değildir” diyerek Başbakanı düzeltmek istese de, Başbakanın geri adım atmadığı anlaşılıyor. Buna rağmen vekaletini verdiği Arınç, Cumhurbaşkanı ile görüştükten sonra bir ara özür diler gibi oldu ama “istersek interneti kesebilirdik ama kesmedik” diyerek, demokratlıklarının sınırının nerede çizildiğini de gösterdi. Şimdi de Erdoğan’a yakın çevrelerin, Afrika gezisi dönüşü, büyük bir kitlesel karşılama töreni düzenleyecekleri dillendiriliyor. Denilmek isteniyor ki “biz sizden güçlüyüz”! Erdoğan da, Gezi Parkı eylemlerinin yaygınlaştığı Cumartesi günü, Kılıçdaroğlu’na dönük olarak, “senin yüzbin topladığın yerde ben 1 milyon toplarım” diyerek, aynı mesajı vermek istemişti.

“Aslında yok birbirimizden farkımız”!

Anlaşılan demokrasiden çok olmayı, itiraz edene çok olduklarını hatırlatmayı ve eğer beğenmiyorsan sandığa kadar bekle demeyi anlıyorlar. Bir zamanlar, “aslında yok birbirimizden farkımız; farkımız fiyatımız” şeklinde dillere pelesenk olan bir deterjan reklamı vardı. Bu benzetme, benzetilenlerin hoşuna gitmeyebilir ama Suriye’de de demokrasi talepleri dillendirilip, Şam’ın, Halep’in sokaklarına binlerce insan çıktıktan bir süre sonra Esad’ı desteklediği söylenen müthiş bir miting yapılmıştı. Esad da, kendisine itiraz edene, demokrasi isteyene, seçimlere kadar beklemesini öğütlemişti. Sonrasını biliyoruz; Suriye’de her şey çığırından çıktı ve hepimize artık dinlemekten gına gelen bir biçimde Esad, “iç ve dış mihraklar”a dikkat çekti. Demek ki neymiş? Ton farkı diye bir ayrım yapılabilirmiş!

Hiç kuşkusuz, halkın taleplerine kulak tıkanınca hak ve özgürlüklerini kullanmak isteyene gazla, sopayla, plastik mermiyle ve de sivil milislerle karşılık verilince elbette bütün dünyanın dikkati çekilmiş olur. O kadar ki daha geçen ay Beyaz Saray’da ıslanmasın diye Başbakanın üstüne şemsiye tutturan Obama bile “kaygılı” olduğunu duyurmaktan geri durmadı.

Dünün komünizm, şeriat ve bölücülüğü, bugünün Ergenekonu: Yetti artık!

Birilerinin Başbakana, şu Ergenekon umacısı ile halkı korkutmaktan artık vazgeçmesi gerektiğini hatırlatması gerekiyor. Başbakanın, halkın demokrasi taleplerine sahip çıktı diye Kılıçdaroğlu üzerinden, iki de bir tek parti CHP’sini hatırlatarak, “biz gidersek, ekmeği karne ile alırsınız” tehdidinin modasının geçtiğini bilmesi gerekiyor! Erdoğan, savaşın dünyayı kasıp kavurduğu, açlığın, yoksulluğun, ölümün kol gezdiği bir dünyada; mevcut gıdayı herkese dengeli dağıtarak, halkını açlıktan ve ölümden korumayı amaç edinen bir tarihsel dönemi, koşullarından kopartarak, bugünle kıyaslamanın bir anlamı olmadığını ne zaman öğrenecek?

Üstelik, “baş belası” sosyal medyanın bu kadar yaygın kullanıldığı günümüzde halktan ehven-i şere razı olmasını beklemek, tuhaf bir ruh hali içinde olunduğuna işaret ediyor. Dolayısıyla yirmili yaşlardaki insanların “iki ağaç” için günlerce direnmesini, sırf ezber bilinenler bozulmasın ve yeni bir şey öğrenme zahmetine girilmesin diye “olaylar planlı ve organizeydi” gibi klişe sözlerle açıklamak, bu ülkeyi okuyamamak anlamına geliyor.

Dikkat, provokatör çıkabilir!

Onbir yıl önce “başka bir şey” isteyen toplum, karşısına çıkan AKP’ye oy verirken, egemenlere de, “bizi korkutmaktan vazgeçin” şeklinde bir mesaj vermişti. Hatırlanacağı gibi, ebed müddet değişmez umacımızın yanına ikibinli yıllarda özellikle “şeriat ve bölücülük” umacıları eklenmişti. Çok şükür, o umacıların devri kapandı. Şimdi de faili meçhullerin yaygınlaştığı ve kimin ne zaman faili meçhule kurban gideceğinin bilinmediği bir dönemde iktidara taşınan AKP ile birlikte, önceleri toplumun tümünün umutlandığı, sonraları ise her türden muhalefetin susturulması için kalkan olarak kullanılan Ergenekon umacısı peydah oldu.

Ne zaman hak ve özgürlük talepli eylemler olsa AKP’nin, toplumu Ergenekon ile korkutmasına tanık oluyoruz. Bu korkutma halinden artık gına geldi. Gına geldiğini her seçimde oyunu AKP’ye verdiğini söyleyen Gezi Parkı direnişçisinin mektubu da çok çarpıcı bir biçimde anlatıyor. Diyor ya, “İlla bir provokatör görmek istiyorsanız lütfen önce kendi çevrenizden başlayınız”!

Başbakan Erdoğan, çevresine bakar mı; demokrasinin sandıktan ibaret olmadığını, Gezi Parkı’nın iki ağaçtan öte anlamlar taşıdığını; Topçu Kışlası’nın 1940’larda CHP’li Belediye Başkanı tarafından yıkıldığını söylemenin o “iki ağacı” yerinden etmek için ikna edici bir gerekçe olmadığını kavrar mı; protesto için Türkiye’nin dört bir yanında toplanan insanları tehdit edercesine “sizin on katınızı toplarım” söyleminden vaz geçer mi; bilinmez. Bilinen, korkunun ecele faydasının olmadığıdır!

 
Toplam blog
: 102
: 682
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

8 Ocak 1961'de doğdu. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler..