Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '08

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Eşek arısının yuvası

Eşek arısının yuvası
 

Çok çok güzel bir çocukluk yaşadım. Bahçesinde portakal, mandalin, kayısı, muşmula, limon, erik, muz ve zeytin ağaçları olan, Antalya'nın tipik, ahşap, iki katlı konak gibi evlerinden birinde geçti ilkokul çağım.

Tabiî böyle bir evde kediler, tavuklar olmadan olmaz. Kısacık da olsa mutluluk kaynağımız olan dağ tavşanımızı da saymadan geçemem. Kafesinin altını kazarak özgürlüğüne kavuşmuştu da, boynumuz bükük kalmıştı.

Bir de sahip olamadığımız, ama evlerimizin bacalarını sahiplenen leylekler vardı. Zaten bu blogu yazmama neden olan, sevgili blogdaşım Haluk Seki'nin son yazısında anlattığı leylekler ve ne yazık ki yavaş yavaş kaybolan diğer canlılardır. Haluk beyin bloguna yorum yazdım, verdiği karşılık için sözümde durarak bu blogu yazıyorum.

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=120661

Onca ağacın, çiçeğin içinde - portakal, yasemin, fûl öyle güzel kokarlardı ki- elbette arılar olmadan olamazdı. Bir aile dostumuzun evinde 4 çocuk eşek arısı kovalayacağız diye kenarda yığılı duran yorgan, yatak, yastık ne varsa yere indirmiştik.

Aramızda arı tarafından sokulmayan çocuk yoktu hiç. Tedavisi de çok basitti; arının soktuğu yere kesilmiş bir diş sarımsak sürülür ve oyuna kaldığımız yerden devam ederdik. Eşek arısından sakınırdık kendimizi. Sanırım diğer arılara göre daha büyük olduğu içindi sakınmamız.

Zaman geçti, eski evlerimizi terkedip yeni evlere taşındık. Portakal çiçeği kokularını, bahçemizin orta yerinden akan arığı - Antalya'da neredeyse her sokağın, her evin arasında arıklar vardı- leylekleri, kedileri, arıları anılarda bıraktık.

Şu anda oturduğumuz eve taşındığımız yıl salonda minik arıcıklar gördüm. Pencereyi açıp dışarı çıkmalarını sağladım. Sonrasında pencereyi ve oda kapısını kapattığım halde yine minik arıcıklara rastladım. Yine pencereyi açıp dışarı çıkardım hepsini. Bir anlam verememiştim aslında odaya nasıl girdiklerine. Kısa bir süre sonra yine odadaydılar. Bu kez bir dedektif titizliğiyle peşlerine düştüm. Gün içinde sık sık salonun kapısını açıp nereden girdiklerine bakıyordum. Veee, sonunda yakaladım! Eski tip, yere yakın paneli olan klimalardan biri vardı salonda. Dış ünitesi balkondaydı ve bağlantı için duvar delinmişti doğal olarak. Eşek arısı yavruları oradan çıkıyordu salonuma. Dedektifliği balkonu gözleyerek sürdürdüm. Anne eşek arısı belirli aralıklarla yuvasına geliyor, bir süre kalıp çıkıyordu.

Buraya kadar her şey normal. Zaten eşek arıları duvar kovuklarına yuva yaparlar. Beni şaşırtan şu oldu; evimiz bir site içinde ve yakın çevremizde yanılmıyorsam 6 tane var aynı siteden. Bu sitelerin her birinde 11 ya da 12 apartman var. Ayrıca şehrin bir başka yerinde de aynı sitelerden var. Yaklaşık 120 apartman ediyor hepsi. Bu sayıyı daire sayısıyla çarpınca 120 x 25 = 3000 daire eder. Birbirinin aynı onca balkon...Küçük bir çocuğun bile zorlukla bulabileceği bir balkondaki yuvasını bulabilen bir eşek arısı...

Bu olay karşısında eşek arısına karşı neler hissettiğimi anlatamam sizlere. Yuva ve elbette ki içgüdü kavramının ne demek olduğunu, serçe parmağımın yarısı kadar bir eşek arısından bir kez daha öğrenmiş oldum. İşte bu yüzdendir ağaçlara, kuşlara, böceklere, çiçeklere olan sevdam. Onlar genetik kodlarına işlenenin dışında hiç bir şey yapmıyorlar. Hiç kimseye bilerek zarar vermiyorlar. Yaşamımızda vazgeçilmez bir süs gibi duruyorlar bütün güzellikleriyle...

 
Toplam blog
: 261
: 2212
Kayıt tarihi
: 23.07.07
 
 

1954 Antalya doğumlu ve Antalyalı'yım. Ülkemin ve özellikle bu şehrin sevdalısıyım. Sanatın pek çok ..