Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '11

 
Kategori
Eğitim
 

Eşekli kütüphaneci (2)

Mustafa Güzelgöz 1921 yılında Ürgüp’te doğar. İlk ve Ortaokulu Ürgüp’te bitirir. Bir süre İstanbul’da Ticaret Bakanlığı’na bağlı Tiftik ve Yapağı İhracatçılar Birliğinde depo memuru olarak çalışır. 1940 yılında, İkinci Dünya Savaşı çıktığında askere gider. Üç buçuk yıl Tokat’ta askerlik yapar. Babasının durumu ancak ağabeyi Ahmet’in Tıbbiyeyi bitirmesine imkan verir. 1944 yılında Ürgüp Tahsin Ağa Halk Kütüphanesinde göreve memur olarak başlar. 1972 yılının Mart ayında da kütüphane müdürü olarak görev yapar. Türk kütüphaneciliğine 28 yıl hizmet eder. Mustafa Güzelgöz okuyarak, yaparak ve yaşayarak kendi kendini yetiştirir. Çalışkan, dürüst, tuttuğunu koparmasını bilen, vatansever, namuslu, Türk kütüphaneciliğine unutulmaz hizmetler vermiş gerçekten değerli bir kimsedir. 

Yurtta ve yabanda Ürgüp denilince, kayaların oyulmasıyla, meydana gelmiş tarihi bir yerleşim merkezi akla gelir. Peribacaları, kat kat dehlizlerden geçilerek, girilen mezar kalıntıları, dar koridorlar, üzüm ezme havuzları, küpler, toprak masalar ve daha nice antik kalıntılar… Birinci Dünya Savaşında kaçaklara, canilere, kaçakçılara saklanma yeri olan bu yerler, Cumhuriyet döneminde aydınlanır ve tarihe ışık tutan bir açık hava müzesi haline gelir. 

Türk kütüphanecilik tarihini yazacaklar, Orta Anadolu’nun Nevşehir iline bağlı bu şirin ilçedeki tarihi Tahsin Ağa Kütüphanesinin bir özelliğinden söz etmeden geçemezler: Eşekli Kütüphaneden. Evet… Yanlış okumadınız, daha kibar bir deyimle Merkepli Kütüphane’den. 

Kütüphane mesleğine gönül vermiş, o kentte doğmuş, büyümüş bir yönetici vardır: Mustafa Güzelgöz. Bu güler yüzlü, konuksever Anadolu çocuğu, köylere hizmet götürmek ister. “İnsan kitaba gideceğine, kitap insanın ayağına gelmelidir” teorisinin savunucusu olur. 

Ürgüp’ün çevresinde birçok köy ve köy okulu vardır. Kitapsız ve kütüphanesiz. Çoğu, yolsuz, sarp dağ köylerine kitap götürmeyi planlar kafasında. Planlar ama… Ürgüp kütüphanesinde yazı makinesinin dahi bulunmadığı yıllardır o günler. Anadolu çocuğu bu… Eşek aklına gelir! Eşek o günlerde Anadolu’nun fedakar motorlu aracıdır. Kanaatkar, az yiyen, her yolda yürüyen ve sarp yollardan şikayetçi olmayan bir yardımcıdır. Ankara’da Mustafa Güzelgöz’ün hayalini gerçekleştirecek bir kütüphaneler genel müdürü vardır. Müdürden çok, ağabey diyebileceği merhum Aziz Berker. O da kütüphanelere yenilik getirmek çabası içindedir. İkisi elele verirler. 

Odacı kadrosuna eşek sahibine ait olmak üzere birkaç personel alınır. Semerin iki yanına kitap sandıkları… Düzenli bir çalışma planı ve uygulama kısa zamanda başarıya ulaşır. Bir süre sonra Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesi Komisyonlarda görüşülürken arpa, saman, vb. harcamalar Maliye Komisyonuna getirilir ve ödenek istenir. Komisyon üyeleri kütüphane ile eşek, arpa, saman arasında ilkin bir ilişki kuramazlar. Artık bir konvoy haline gelmiş olan Eşekli Gezici Kütüphaneye ait fotoğrafları görüp de çalışması hakkında ilgililerden gerekli bilgi alınınca, arpa harcamasını onaylarlar. 

Nevşehir’in Ürgüp ilçesinde “Eşekli Kütüphane” diye ün salmış bir kütüphane vardır. 18’inci asırdan kalma “Tahsin Ağa” kitaplığının yöneticileri emektar karakaçanın sırtına yükledikleri iki sandığa kitap doldurur. Bunları köy köy, kasaba kasaba dolaştırmaktadırlar. Eşek sırtında dolaşan bir kütüphanenin belki dünyada bir benzeri daha yoktur. Ama emektar karakaçan 27 yılda 35 köy dolaşır ve 27.500 kitap dağıtır. Tahsin Ağa Kitaplığı modern bir binaya ve modern birçok araca sahiptir. Kitaplıktaki eserlerin sayısı 30 bini geçer. Çoğunluğu da tarihi değeri büyük yazmalardır. Karakaçan yüzünden bu kitaplığa “Eşekli Kütüphane” adı verilir. 

Bugün “toplum kalkınması” diye bir meselemiz var. Bir halk eğitim meselimiz var. İlköğretim meselesinin dışında bir de ilkokulu bitirenlerin öğrendiklerini unutmamaları ve kafalarını geliştirmeleri meselemiz var. Bunların hepsi, okumaya, halka okuma zevki ve alışkanlığının verilmesine bağlı. Halka bir defa okuma zevki ve alışkanlığı verdik mi bunun her alanda açık etkilerini görebiliriz. Önemli meselelerimizden biri de boş zamanları değerlendirmek, gizli işsizliği bir parça ortadan kaldırmaktır. Batı ülkelerinde, otobüslerde, metrolarda geçen zamanı bile bir şeyler okuyarak değerlendirenler vardır. Türkiye’mizin kalkınmasını ekonomik hamlelerle birlikte halk eğitimine, okuma zevkinin yaygınlaşmasına bağlayabiliriz. Bu dediklerimizi Mustafa Bey eşeğiyle pekiştirmiştir. 

Ürgüp ilçesinin bu gün yedi köyünde kütüphane kurulmuştur. 28 bin nüfuslu ilçede bir yılda 24.000 okuyucu, 28.750 kitap okumuştur. Ayrıca, eşeklere yüklenen seyyar kitaplıklar, kütüphanesi olmayan köylere kadar götürülür. Buradaki halk da kitapların nimetlerinden yararlanmak fırsatını bulur. Sonuç olarak, Ürgüp’te kız kaçırma ve cinayet olayları her geçen yıl azalır. Köylüler arasında işbirliği fikri doğar. İktisadi hayatta bir canlanma başlar ve gerici fikirler halk arasında yüz bulmaz. Bu başarıya, Mustafa Güzelgöz adında altı çocuklu, 40 lira asli maaşlı bir idealist kütüphane memurunun altı yıllık çalışmasıyla erişilir. 

Güzelgöz, kendini, insanları okumaya alıştırmak davasına adamış bir insandır. Bugün kendisinden Devlet Planlama Teşkilatı da yararlanma yoluna girer. Özellikle Güzelgöz’ün çalışmaları ve deneyleri çok kıymetlidir. Bugün Ürgüp’te ilçe merkezi hariç, dokuz köyde kütüphane vardır. Her kütüphane kendi bölgesindeki köylere kitap göndermektedir. Kitaplar, hayvanlarla taşınmaktadır. Ürgüp içindeki bu seyyar kütüphane teşkilatının elinde beş eşek, üç at ve iki katır vardır. 250 kitap alan sandıklar bu hayvanların iki yanına asılmakta ve kütüphane memuru üzerine binerek köyleri dolaşmakta, ödünç kitap vermektedir. 

Mustafa Bey Karain Köyü muhtarı ile konuşur. Orda bir kütüphane açmayı düşünür. Köyün muhtarı İsmail Ağa’ya derdini açar. Bunun için köyün bir dernek kurmasını ister. Muhtar önce bunu istemez. Daha suyumuz, yolumuz yok der. Güzelgöz, cevap olarak; “Kütüphaneyi yaparsan suyun da gelir, yolun da, ” der. Güzelgöz’ün idealistliğiyle bir dernek ve kütüphane kurulur. Bura için eşyalar, kitaplar bulunur. Sıra açılışa gelir. Kütüphaneler Genel Müdürü Aziz Berker, yanında bir Amerikalı profesörle birlikte gelir. Buraya bir kadro verilir ve kütüphane memurunun bir eşek alması sağlanır. Böylece Karain Köyünde kütüphane ile birlikte ilk kütüphane teşkilatı kurulmuş olur. 

Güzelgöz kütüphane binalarının modern olmasına ve kışın sıcak tutulmasına bilhassa dikkat eder. Hem kitaplara saygıyı arttırmak, hem de köylünün ayağını alıştırmak bakımından. Bazı köylerde köylüler ayakkabılarını çıkarıp kütüphaneye girerler. Her kütüphanenin radyosu ve gayet güzel katalogları vardır. Duvarlarında Türk büyüklerinin resimleri asılıdır. Böylece kütüphane köy için bir merkez halini alır ve köylüler kışın da okuma imkanı bulurlar. 

İstatistiklere göre bir yılda okuyucu sayısı 24.000 kişidir. Ancak bunların içinde kadın okuyucuların sayısı 2000’i geçememektedir. Bunun üzerine köylü kadınların kütüphaneye daha sık gelmelerini sağlamak için bazı kütüphanelere dikiş makineleri alınır. Çökek, Karain, Cemil Köylerinin kütüphanelerinde köylü kadınlar çamaşırlarını dikmektedir. Bu sırada kütüphanede bulunun dikiş, yemek pişirme kitaplarından yararlanmaktadır. Böylece köylü kadınların da kütüphaneye gelmeleri, kitaplardan yararlanmaları sağlanmış olur. 

İdealist Mustafa Bey dikiş kurslarıyla da yetinmez. Kütüphaneleri tam bir eğitim merkezi haline getirmek için bunların yanında bir de spor teşkilatı kurar. Artık birçok kütüphanenin yanında bir de voleybol sahası vardır. Köyün gençleri burada voleybol oynayarak vakit geçirmekte ve bünyelerini kuvvetlendirmektedir. Ayrıca üç köyde duvar gazetesine benzer çalışmalar yapılır. Karain, Mustafa Paşa ve Çökek Köylerinde, köy duvar gazetesi için panolar konulur. Buralara köyle ilgili haberler yazılmakta, Türk büyüklerinin resmi asılmaktadır. Bilhassa bu resimler köylüyü okumaya zorlamaktadır. Renkli resmi gören köylü altındaki yazıları da merak etmekte ve hepsini okumaktadır. Bu çeşit çok yönlü teşkilat kütüphaneyi köylülerin hayatının bir parçası arasına sokmuştur. 

Eskiden bu çalışmaları acayip karşılayan köylüler artık gezici kütüphaneyi dört gözle beklemekte, kitapları tartışmaktadır. Köylü özellikle kendisine yararlı olacak kitapları aramakta, tarımla ilgili kitaplar en çok okuyucu çekmektedir. Gezici kitaplıkların müşterileri arasında çobanlar dahi bulunmaktadır. Böylece köylülerin bilhassa kış aylarında boş zamanları değerlendirilmiş olmaktadır. Kütüphaneler en çok okuyucuyu kış aylarında bulmaktadır. Köylü, kütüphanede hem sıcak bir yuva bulmakta, hem de okuyarak bilgisini arttırmaktadır. 

Tarihi ve turistik yerleriyle, Göreme Peri Bacaları ve kayalar içine oyulmuş eski kiliseleri ile meşhur olan Ürgüp ilçesi, çalışkan ve vatansever bir kütüphane müdürü sayesinde bu kez yurdumuza en iyi örnek olacak biçimde bir kütüphaneler zinciri meydana getirilir. Açılan kütüphanelerin köylüler üzerindeki etkisi büyük olur. Kütüphane memuru, kısa zamanda öğretmen gibi köylüye yardımcı bir insan haline gelir. Adli olaylarda kısa zamanda büyük bir düşme olur, sekiz köyde köy kahveleri kapanır. Atatürk’ün ilkeleri arasında yer alan halkı aydınlatmak ve yetiştirmek yolunda çeşitli kültür hareketleri Ürgüp’te kütüphanecilik çalışmaları ile yeniden hızlanır. 

O dönemlerde Anadolu insanı o kadar dert dolu, çile dolu ki… Yıllar boyu öğretmenden, okuldan, okumaktan, her şeyden yoksun Anadolu köyleri… Senelerce okumak özlemi duyar; yaşmaklı şalvarlı, uzun örgü örgü saçlı bacılar, analar, çarıklı babalar, yalınayak çocuklar… Cahil kalmış, öğretmensiz, okulsuz, kaderi yoksunluklarla yoğrulmuş insanlar… Yaşamak… Çile çile, dert dert, öykü dolu yaşamak… Yoksun, kısır, kıraç kara topraklar üzerinde sabahın köründen akşamın alacakaranlığına dek didinilir. Ayakları çatlamış, yama dolu elbiseli, bağrı yanık, benzi yanık alınlarında, derin bir kader çizgisi olan, nasırlı, çatlak çatlak olmuş elleriyle yaşamak için kara topraklarda uğraşı sarf eden babalar ve beli bükük dedelerin paslı alınlarından damla damla ter süzülür, toprağa düşer ve kurur gider. Yaşamaktan ne kadar uzak! Köy kadının elleri parfüm değil, ah burcu burcu toprak, tezek kokar. Paslı yüzlü, hiç gülmemiş insanlar… Okumamış insanlar… Kitaplar konuşmaz. 

Her şey anlamsız. Hayat zorunluluklarla dolu. Her şey ayrı bir özlem. Buruk acılar çöreklenmiş yüreklerinde. Bu kara toprağın dilleri olsa da söylese, çilelerini, kaderlerini bir bir anlatsa, bu dertli insanların… Okumak… Okumak her şeyin başı. Yıllar boyu okuma özlemiyle çırpınmış bu insanlar. Mustafa Bey bunu bir alınyazısı olarak görmez. Bu insanların kulağı, dili, gözü olur. Yüreklere ilim serper. Bu kıraç toprakları uyandırmayı başarır. Köylere eşek ve katırla ilim irfan götürür. 

 

 
Toplam blog
: 9
: 1418
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğrencisiyim. ..