Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '11

 
Kategori
Öykü
 

Esele ve Azral 7

Bu denizi işte bu yüzden seviyordu. Her an mai sularında farklı bir güzellik yakalayabiliyordun. Güneşin tenine değdiği anlarda körpe bir genç kız gibi parlıyordu. Geceleri ise dertli ve biçare bir kadın gibi hüzünlü olabiliyordu. Tepedeki ayın üzerine düşen ışıkları acılı gözlerindeki ifadeyi net ve anlaşılır olarak belirginleştiriyordu. Kör dahi olsan görememen imkansızdı.

- Ah, güzel kadın acımasız ve merhametsiz bu göklerin sana çektirdiği hasretle tükeniyor olmana rağmen yine de ona olan aşkın umutla sürüyor kolların ona yine de uzanıyor. Sana böylesine bir acıyı çektiren adama bu sonsuz bağlılığın nedendir? diye sorsa da hissettiği ruhundaki acı dışında kendisini ifade edemeyeceğini bildiğinden çaresiz sustu ve başını ayaklarının altındaki beyaz kumlara eğdi.  Ezhka'nın sakin dalgaları vuruyordu aralıklarla ayaklarına...  Gözlerinden süzülen yaşlarda düşüyordu şimdi üzerine aynı zamanda... Yaşadığı o büyük aşkı hatırlatmıştı hissettikleri ona... Değersiz ve anlamsız olduğunu acı bir yüzüne vuruluşla anlamış olsa da o lanet olasıca adamı gerçekten çok sevmişti. İhaneti kahrediyordu onu hala... Hala hazmedemiyordu alçak bir aşağılık olmasını... Ona neden ve nasıl ihanet edebildiğini de anlayamıyordu...  Ona nasıl güvenebildiğini gerçek yüzünü nasıl göremediğini anlayamıyordu. Nasıl bu kadar kör olabildiğini bilemiyordu. Üstelik Babasının tüm uyarılarına ve hatta bazen aşırı tehditlerine rağmen yine de onu hayatında tutma isteğine nasıl karşı koyamamıştı,lanet ediyordu aptallığına şimdi... Lanet ediyordu onu tanıdığına ve hala onun için ağlayabiliyor olmasına...

- Sakin olmalısın dedi yanında usulca bekleyen Erem...

- Haklısın,sakin olmalıyım. Ama olamıyorum işte... Bir unutabilsem... Neden yapamıyorum,Erem? Neden unutamıyorum bu ihaneti...

- Acını,öfkeni anlayabiliyorum kardeşim ancak zararı sana oluyor. Görüyorsun işte... Sorman gereken soru neden değil. Nasıl? Bundan sonrasında hayatıma nasıl devam edebilirim? Hayatımı yoluna nasıl koyabilirim? Yeniden nasıl normal olabilirim olmalı,değil mi? Düşünmemelisin. Düşündükçe daha da hırslanacaksın? Ve nefsin sana istediğini yaptırmadan da huzur bulamayacaksın. Tüm bunları bildiğin halde Esele hala kendine işkence ediyorsun. Lütfen sakinleş kardeşim. Kendi iyiliğin için... Olur mu?

- Kafam karmakarışık,Erem...  Neyi nasıl yapacağımı bilmiyorum. Nereden başlayacağımı bilmiyorum.

- Özel hayatına müdahale gibi algılayabilirsin Esele fakat sana bir tavsiyem olacak.

- Dinliyorum dedi çekingen ifadesinden aslında söylememesi gereken birşey olduğunu bildiğini tahmin edebiliyordu. Ancak ne olduğunu bilemezdi.

- Şu Azral denen adam... dedi bir süre susup tepkisini kolladıktan sonra sessiz kalmaya kararlı olduğunu görünce devam etti; - Neden sana yardımcı olması için ona izin vermiyorsun? Belki de hiçbirşey sandığın gibi kötü olmayacak... Belki de bu defa gerçek mutluluğu ve huzuru bulabileceksin. Bunu denemeden...

- Sus lütfen Erem... dedi bir elini havaya kaldırarak;-  Bu kendini bilmez sözlerini kardeşim olman dolayısıyla görmezden geliyorum. Yeni bir ilişki konusunda neler düşündüğümü çok iyi biliyorsun. Sözünü dahi etmeseydin iyi olurdu. Bu konuyu bir daha sakın açma,olur mu dedi hırçın bakışlarını üzerinden bir an bile ayırmadan.

- Üzgünüm dedi başını yere eğerek.

- Tamam,üzülme...  Şu an iyi değilim,kardeşim. Seni incitmek istememiştim. Düşünemedim,kusura bakma.

- Önemli değil,Esele. Ama sana ısrar etmek zorundayım. Senin iyiliğin için... Bu önerimi bir düşün en azından. Öyle birden olamaz zaten, zamanla...

- Anlıyorum. Tamam, en azından düşüneceğime dair söz verebilirim sana. Tamam mı dedi gülümseyerek.

- Tamamdır. Şimdi ayrılalım istersen. Ailen seni merak edecek.

- Haklısın. Çok geç oldu. Gitsem gerçekten iyi olacak dedi gülerek.

- Öyleyse daha sonra görüşürüz. Şİmdi Babana hiç rastgelmek istemem,sinirlidir.

- Görüşürüz,canım...

Yanında atı olmadığı için şanssızdı. Şehir merkezine ulaşması yarım saatini almıştı ve ay neredeyse kaybolmak üzereydi. Babası muhtemelen çok öfkelenmişti. Merkezde bulunan tek ahır da beş kilometre güneyde kırsalda kalıyordu. Küçük bir hanın önünde gözüne bir at çarpmıştı. Hızlıca ilerleyerek içeri girdi ve atın sahibinin kim olduğunu sordu. Cevap alamayınca yineledi sorusunu... Şimdi herkes bir ona bir de sorunun cevabının kimde olduğunu görmek için çevrelerine bakıyordu. Tepkisiz kalan yalnızca bir kişi vardı. Barın önündeki sandalyelerden birinde oturan yüzü cüppesinin başlığından görünmeyen bir adam...  Yaklaştı ona...

- Dışarıdaki tek atın sahibi siz misiniz? diye yineledi sorusunu.

- Kim bilmek istiyor?

- Atınıza acil olarak ihtiyacım var,beyefendi. Ücreti neyse öderim. İstediğiniz miktarı söylerseniz anlaşabiliriz.

- Atım satılık değildir hanımefendi. Size iyi geceler dilerim dedi yerinden bir milim dahi kıpırdamamış, tepkisiz oturuyordu. Neyse ki artık kimse onunla ilgili değildi.

- Anlaşabilmemizin hiç yolu yok mu,beyefendi diye sordu bir kez daha çaresiz. Şimdi iş yerine geçip Aliya alması da ona ekstradan iki saat vakit kaybettirecekti. Böylece eve geçmesi geceyarısını bulurdu. Belki aşardı bile... Nasıl bu denli düşüncesiz olabilmişti ki?

- Esele şimdi evi kontrol ettim. dedi yanında beliveren Erem;- Baban gerçekten çok öfkeli... Acele etmezsen sorun çıkacak. Ters bir bakış fırlattı susması için... 'Göremiyor musun meşgulum' diyen sert bir bakıştı bu.

- Arkadaşınızı dinleseniz iyi olacak,küçükhanım diyen adama dönmüştü bakışları o anda da.

- Efendim dedi şaşkınlıkla.

- Önce oturun isterseniz dedi başındaki başlığı çekerek yanındaki boş sandalyeyi işaret etti. Esele normal şartlarda olsa böyle bir teklifi asla kabul etmezdi ancak bu adamın Erem'i görüyor olması onu şaşırtmıştı. Sandalyeyi hafifçe geri çekerek oturdu.

- Onu görebiliyor musunuz diye sordu oturur oturmaz da...

- Zannediyorum ki...

- İsminizi öğrenmem de bir sakınca var mı acaba,bay...

- Rahap...

- Memnun oldum,bay Rahap... Siz adımı zaten arkadaşımdan öğrendiniz.

- Esele dedi yanıbaşında onu beklemekte olan Erem; - eve geç kalıyorsun.

- Gitme vaktiniz geldi sanırım,küçükhanım. Durumunuz hakkında sizden fazla bilgiye sahip şu anda...

- Peki bana atınızı verebilecek misiniz? Gerçekten ihtiyacım olmasaydı sizi zor durumda bırakmayı hiç istemezdim. Ki üstelik yabancı birisiniz.

- Tabi neden olmasın. Fakat izin verirseniz sizi evinize ben bırakmak isterim.

- Esele... dedi Erem adamın bu teklifi üzerine irkilmişti.

- Tamam sorun değil,canım dedi onu nazikçe susturarak adamın teklifini onayladı.  Adam hesabı ödedikten sonra beraberce handan çıktılar. 'Lütfen önden buyurun' dedi ata binmesi için... Teşekkür ederek ata bindiğinde adam yuları kavrayarak ata atladı ve yuları hafifçe çekerek ilermeye başladılar. Bir süre sonra atının hızını arttırmıştı Rahapn...  Bir saat sonra mütevazı küçük bahçeli eve varmışlardı. Esele nazik tavrı için bırakmak istememişti onu. Eve davet etti, ikna etmesi epey zor olmuşsa da sonunda beraber girmişlerdi eve... Ancak elbette Babasının Esele'nin eve bir misafir getirmesi ya da zaten evlerinde bir kişinin daha olması ilgisini cezbetmiyordu. Sinirli çehresiyle delip geçen bakışlarını üzerine dikmişti.

- Çok özürdilerim,efendim dedi birşey söylemesine olanak vermeden; - Deniz kıyısında iken vaktin nasıl geçtiğini hiç anlamıyorum,biliyorsunuz.  Bu bey Tungan... Beni evime kadar getirme nezaketini gösterdi.

- Aliya neredeydi peki, Esele?

- Onu handa bırakmıştım,efendim. Dinlenmeye ihtiyacı vardı. Gün içerisinde çok fazla yorgun düşmüştü. Paniklemiştim açıkçası çok öfkelenmenizden, bu esnada da Bay Rahap'ın atı ile karşılaştım. O da beni kırmadı ve yardımcı oldu. Size detaylarından daha sonra bahsetmeme müsaade edersiniz umuyorum ki... Şu an görüyorum ki tek misafirimiz yeni arkadaşımız değil dedi bakışlarını Azral'a çevirdiğinde.

- Haklısın. Bu meseleyi seninle daha sonra konuşmamız uygun olacaktır. Madem yeni biri daha var aramızda konuyu uzatmayalım.

- Çok teşekkür ediyorum efendim anlayışınız için derken yanındaki misafirini de oturması için koltuklara yönlendirmişti.

- Teşekkürler diyerek ona gösterilen yere oturduğunda farketmişti aynı zamanda karşısında dikilmekte olan genç adamın dik dik ona baktığını...

- Bir sorun mu var, genç arkadaşım? Epey sinirli görünüyorsun.

- Durumumun sizi ilgilendirdiğini zannetmiyorum,beyefendi.

- Adınız Azral değil mi? Azhka ticaretin kurucusu ve yöneticisi... Doğrusu çok daha kibar ve olgun bir genç görmeyi umuyordum. Elbette hiçbirşeyin çoğu kez umulan gibi olmayacağını unutuyorum. Hatamı bağışlayın.

- Ünüm epey yayılmış anlaşılan... Bir suikastçının diline kadar ulaşabildiğime göre... dedi ukala ve aşağılayıcı bir ses tonu ile...

- Suikastçı mı? dedi Esele şaşkınlıkla; - Siz bir suikastçı mısınız?

- Öyleydim dedi hafifçe tebessüm ederek;- Ancak bugünlerde sıradan bir bireyim bende...  Geçmişim mazidir.

- Eski bir suikastçı demek... Neyse geçmişiniz beni ilgilendirmiyor. Ben bugüne ve yarına bakarım. Kim olduğunuz değil kim olacağınız önemlidir...

- Ne kadar mantıklı bir düşünce tarzı ve söylev...  Şimdi küçük arkadaşım beni daha bir etkiledin. Senin yaşında bu denli mantıklı düşünen insanları bulmak çok zor...

- Teşekkür ederim. O sizin kibarlığınız... Şimdi izninizle daha rahat birşeyler giyinmek  istiyorum diyerek yanlarından ayrıldı. Odasına geçip hızlıca üzerini değiştirmesinin ardından yemek için birşeyler hazırlayan Annesinin yanına mutfaga geçmişti.

- Yardıma ihtiyacın var gibi görünüyor,küçüğüm dedi arkasından sarılarak boynundan öptü.

- Hazırladıklarımı masaya götürebilirsin. Bunun dışında yardım gerekmiyor,canım.

- Peki,tatlım dedi kolları sıvayarak birkaç dakikada masayı hazırlamıştı. Misafirlerini sofraya davet ettikten sonra yemeklerini servis ederek kendisi de boş kalan sandalyesine çökmüştü ancak aç olmadığından kabalık olmaması için yalnızca atıştırmakla yetiniyordu. Babasının yemek yerken konuşmama gibi bir katı kuralı nedeniyle yemek boyunca çıt çıkmamıştı aralarında... Yemekten sonra bir süre sohbetlerine eşlik ettikten sonra  biraz dolaşmak üzere yürüyüşe çıkmıştı. Aliya'yı Azhka hanında bıraktığı için Babasının atını alarak eğerini geçirdi üzerine... Yola koyulacağı esnada Babası Rahap'la birlikte evden çıkmışlardı.

- Gidiyor musunuz,Bay rahap dedi atı çevirerek yüzünü onlara dönmüştü.

- Vakit geç oldu. Israrınız üzere kalmıştım. Uzun tuttum, artık gitmeliyim.

- Size kadar eşlik etmeme izin verin o halde. Ödeşmiş oluruz dedi hafifçe gülümsedi.

- Neden olmasın dedi Kurza'nın elini sıkıp iyi akşamlar diledikten sonra atına binmişti; - Tekrar görüşmek dileğiyle efendi Kurza... Tanıştığıma çok memnun oldum.

- Görüşmek dileğiyle genç adam dedi bir elini havaya kaldırıp selam verdi. Başını eğerek onayladı onu...

- Çok gecikmem,efendim.  Beni merak etmeyin.

- Sana güveniyorum. Gecikmemeye çalış. Henüz Azral'ın burada olduğunu unutma.

- Anlaşılmıştır,efendim dedi ve dizginlere asıldı hafifçe...

 

 

 

 
Toplam blog
: 38
: 43
Kayıt tarihi
: 10.08.11
 
 

Çalışırken denk gelmiştim milliyet blog sayfasına... Burada yazılanlar beni çok cezbetti ve ben d..