Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '12

 
Kategori
Mizah
 

Eşimin Türk vatandaşlığına kabul hikayesi

Her sene ikamet tezkeresini yenilemek için aynı uzun formu doldur, bilmem yıllık 700 TL yatır, çocuk benden olduğu halde evlilik sahte mi değil mi kontrol prosedürleri...  Ama o dönemden aklımda net kalan ikamet tezkeresini almak için yapılan ilk mülakatti. Bayan polis memurunun karşısına oturduk. Kadrolu tercüman ya ortada yok ya da hiç yok. Ben tercüme ederim dedim, hayır olmaz siz eşisiniz dedi. Oradan Rusça bilen bir öğrenci hemen masaya buyur edildi ve mülakat başladı. Bana tek soru yok hepsi eşime... Sorulardan ilk birkaçı şöyle: hangi tarihte tanıştınız, handi tarihte evlenmeye karar verdiniz? Haa? Ben gülmeye başladım, aa o da ne, eşim net tarihleriyle söyleyiverdi. İyi ki bana sormamış. Yine de tercüme hatalarını engelleyerek biraz işe yaramış oldum.

Yılı da gelmişti, dedik böyle olmuyor, vatandaşlığa başvuralım. Sil baştan, onlarca belge toplayıp başvurduk. Fakat prosedür öyle başvur-al değil. Önce Emniyetin evlilik sahte değildir diye rapor vermesi lazım.

Bizim iki numara doğmadan hemen önce eve yatılı olarak bir Türkmen kadın almıştık. Adı Cemile. Bizim Cemile çoğu küçük çocuklarını bırakıp çalışmaya gelmiş, iş izni alma şansı olmayan 400bin kadından biriydi ozaman. Ayda 400 dolar alıp hepsini gönderiyordu. O zaman Türkmenistanda Türk dizileri oynamıyor. Gelir gelmez ekrana yapıştı. Zaten çok duygusal, Cemile dikkat et kendini kaptırma diye kaç kez söyledim. Birgün eve geldiğimde beni görür görmez, ödürdüleeer, vurdulaar diye iki gözü ili çeşme ağlamaya başladı. Ben neredeyse panikleyip herhalde eşi ya da kardeşi mi diye aklımdan geçerken bana televizyonu gösterdi. Hay Allah iyiliğini versin!

Dediğim gibi ben yurtdışındayken prosedür gereği eve yabancılar şubesinden iki polis geliyor. Evlilik gerçek mi mevzusu. Her geldiklerinde de kapıdan merhaba deyip giderlerdi. Fakat bu sefer evde eşim yok ve kapıyı kim açıyor bilin bakalım. Bizim Cemile’nin kapıyı açmasıyla kendisi için geldiler sanıp ağlamaya başlaması bir oluyor. Halbuki kimsiniz diye sorulduğunda misafirim demesi yeterli :). Sonrası malum. Polisler eve giriyor, eşim markette, Cemilenin telefonu üzerine hemen eve geliyor. Bu sırada eşimin arkadaşı, onun eşi dakikalar içinde geliyorlar.  Daha sonradan babam da onlara katılıyor.

Eşim beni aradığında tablo şu: Cemile ağlıyor, herkes ikna ve tartışma içerisinde, bebeğimiz herkese gülücükler dağıtıyor, kalabalık misafirden memnun. Eşim bir de benin evimden kimse bu kadını götüremez diye posta koymuş, üstelik ısrarla. Onlar da hanfendi vermezseniz, kayda geçer vatandaşlığınız tehlikeye girer demişler. Benimki de girerse girsin demiş. Hayatım, kanun var prosedür var diyerek önce onu bir sakinleştirdim. Korkulacak birşey yok, daha önceden duymuştum, gayet medeni biçimde 1-2 gün içerisinde ülkesine gönderiliyorlar. Neyse polis memurunu telefona rica ettim. Zaten iki ay sonra gönderecektik diye. Beyefendi şu andan itibaren zaten birşey yapamayız amirimize bildirdik, o da hemen alın gelin dedi dediler. Neyse gerisini babam takip etti ve bizim Cemileyi gayet rahat biçimde ülkesine gönderdiler.

Dediğim gibi Emniyet eviliğin sahte olmadığı raporunu vermeden önce bir mülakata daha çağırıldık. Bingoo, mülakatı yapacak olan memur eşimin Cemile yi vermediği memur. Memur arkadaş da naabeer, çekinme çekinme gel otur diye gevşek gevşek konuştu, neyse güldük aldırış etmedik. Mülakat denilen şey, bilgisayardan soruları sorup anında kayda geçiyor. Sorular şöyle: dün ne yemek pişirdiniz, bizim cevap dışarda yedik. Uzatmayayım, ne kadar ananelerimize uymuş o ölçülmeye çalışılıyor. Sanki bizim millet Almanyaya gidince Alman oluyor :) Fakat bizi koparan soru, eşinizin cep telefonu numarası nedir sorusu oldu. Memur arkadaş gülmemize bozuldu. Eşim tabii ki bilemedi. Neden aklında tutsun ki telefonun rehberinde kayıtlı işte, düğmeye basınca arıyor. Yoook, dedi arkadaş insan eşinin telefon numarasını bilir. Neyse velhasıl keyifli bir mülakattan sonra oradan ayrılduk. Dosya onaylanıp MİT e gönderilmiş, orada ben diyeyim 3 siz deyin 6 ay kaldı. Tabii kimdir bu kadın ben de bilmiyorum, KGB ajanı falan da olabilir, ellerine sağlık iyi incelediler, benim de içim rahat etmiş oldu :)

Cemilenin yakalanmasının arkasından başıma gelenler ayrı bir tez konusudur. Evde 24 saat kaldığı için evimi “Ev hizmeti işyeri” statüsünde işyerine çevirip, Cemileye çalışma izini alıp bir de sigortalamam gerekiyormuş. Başvursaydım da çalışma izni zaten verilmiyor, Türkiyede üst düzey bürokratların evleri dahil 400bin kadın çalışıyor desem de hepsi havaya. Burada “Devlet sadece tuttuğunu ....” prensibi geçerli. Yarı zaman yurtdışında olmam gerektiği ve eşimi yeni doğan bebek ve ablasıyla yanlız bırakmamanın karşılığında toplamda 5000 TL ceza ödedim.

Para bir yana 1 ay boyunca çalışma bakanlığı ve SSK arasında mekik dokudum. Gittiğim yerlerdeki memurların çoğu, ev hizmeti işyeri diye birşeyi ilk defa duyuyor ve hayrete düşüyorlardı. Neymiş neymiiiş? Hadi canım ciddi mi? Sözleri havalarda uçuştu. Çalışma izni olmayan bir kadın için geriye dönük işyeri açtırırıldım, sigortayı cezasıyla ödedim ve sonra işyerimi kapattım. Yapılan ne kadar usüle uygundu, mahkemeye versem ne olurdu bilemiyorum ama, bir memurun bana şöyle dediğini iyi hatırlıyorum: Beyefendi uyuşturucu kaçakçısı olsanız dahi yanınızda on adam çalışmış olsa, devlet hem sizi hapse atar hem de onların sigortasını ödettirir dedi. Ne yapayım ben de saygı duydum...  Bir ara çalışma bakanlığından iş yerinizi bilmemne anlamında beyan etmediniz diye ayrı ceza geldi. Ama ev hizmeti işyeri kapsam dışıymış. Kurumun bir departmanı bunu bildiği halde, ben diğer departmanına ev hizmeti kapsam dışıdır diye dilekçe yazmak zorunda kaldım. Yani yazdırdılar.

Bu arada nihayet MİT ten valilik nüfus ve vatandaşlık işerine gelen dosya son mülakat randevusuyla sonuçlandı. Düşünün, Emniyetteki bir sürü sorudan sonra, dedik herhalde bu daha kapsamlı olur. Komisyon toplandı, devletin her kesiminden insan var, genelkurmay dahil. Odaya girdik yarım daire şeklinde oturulmuş, bizi de dairenin ucuna buyur ettiler. Son derece samimi sohbet havasında sorular gelmeye başladı. Sorular dediğime bakmayın sadece 3-4 tane o da maksat muhabbet olsun. Avusturalya vb ülkelerde ciddi ciddi tarih soruları oluyor, insanlar çalışıp giriyormuş. Bence hiçbir anlamı yok zaten birkaç hafta içinde unutulu o kadar bilgi.

Bizimkisi daha samimi. Soru 1: Kaynananızla aranız nasıl? Ben eşime kaynana kelimesini tercüme ettikten sonra biz gülmeye başladık, onlar da güldü. Yani dedi, soruyu soran, Rus hanımlara sorduğumuzda hep annemi çok seviyorum diyorlar biz de öylesine sorduk dedi. Ben de siz hepsine inanıyor muydunuz, yani hem kaynana hem gelin Rus, deyince ortam iyice gevşedi. Gülüşmeler arttı. Eşim, yani dedi sürekli görüşüyoruz, hem saygı hem sevgi var... Soru 2 evde hangi dili konuşuyorsunuz? Valla dedim işin doğrusu her ikisi de ama Rusça daha fazla. Ellerinde birer kağıt, tüm komisyon üyeleri birbirine bakıyor ne not alacağım diye. Velhasıl diğer birkaç soru da benzer nitelikte idi ama biz dürüstlüğümüzden şaşmadık. Sohbet samimi ve tatlı bir şekilde bitti. Komisyon başkanı hayırlı olsun dedi. Sonuç olarak iki çocuk annesi, gelecekte Türkiyede yaşamaya karar vermiş, etrafa zarar vermeyen bir insanı Türk vatandaşı yapmak için hakkaten de başka ne kritere gerek var.

O gün lazım görülen kriterler bakımından bugüne değin neler değişti. Rahat Türkçe konuşuyor, kokoreç, midye yiyor, çok güzel ezogelin çorbası yapıyor ama sadece ve sadece doğal olarak istediği için. Biz şanslıyız çünkü insanların mutlak doğru ya da değer kabul ettikleri şeylerin çoğunun sadece gelenek olduğunu gördük.

Vatandaşlığa kabul yazısı eve geldi. Mektubu açıyorum, ve yazının son cümlesi beni duygulandırıyor  “.....insan hak ve hürriyetlerine saygılı bir vatandaş olmanız dileği ile Türk vatandaşı olmanızdan dolayı sizi kutluyorum..... “ Daire Başkan V.

 
Toplam blog
: 40
: 2627
Kayıt tarihi
: 12.07.12
 
 

Petrol Mühendisi  İlgi alanlarım: Psikoloji, kişisel gelişim, eğitim En çok yapmayı sevdi..