Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Türkiyeyi Etkileyen iç ve dış politika sorunları

http://blog.milliyet.com.tr/sakin02

01 Kasım '09

 
Kategori
Öykü
 

Eski bir Başbakan

Ynutuyor, bazen ne unuttuğunu bile hatırlamıyordu. Karısıyla bu sabah sonu gelmeyen kavgalardan birini daha yaşlı adam hafifçe yerinden kıpırdadı. Artık hiçbirşey eskisi gibi değildi. Son zamanlarda çok çabuk uapmışlardı. Çizgili patiska pijamasının altını çıkarmayı unutmuşsa ne olmuştu yani... Karısı, sosyal mesken boyutlarındaki evlerinin kapısına kadar gitmesine çok kızmıştı. Ona göre konu komşu gene onlarla dalga geçmişlerdi. Bu seferki tartışma her zamankinden sertti. En çok koyanda ayni kattaki bir kadının çocuklarının uyuması nedeniyle sessiz olmalarını istemesi olmuştu. O kadını daha önce bir yerde görmüştü ama çıkaramıyordu. Bu durumu karısına sormaya cesaret ettiği gün ise kadın çok gülmüştü. Ayol demişti o bizim komşumuz ve onbeş yıldır ayni dairede oturuyorlar. Kızı çalıştığı için torunlarına bakıyorlar. Hatırlarsın canım geçen bayram elini öpmüşlerdi sende mendil içinde bozuk para verelim diye tutturmuştun.

Sıkıntıyla telefonları olduğu küçük sehpaya uzandı. Özel kalem müdürünü uyarmalıyım diye düşündü. Çok telefon olunca ya hangisini cevireceğini unutuyor, ya da hangisinin çaldığını karıştırıyordu. Bizimkine arayıp gönlünü alayım dedi kendi kendine. Kırmızı telefonu kaldırdı ve tok bir ses duyuldu. Buyrun sayın Başbakan... Gene evi arayacağına askerlerle olan acil hattı aramıştı. Yılların deneyimiyle bozuntuya vermedi. Nasılsınız sayın Komutan dedi, epeydir görüşemiyoruz, bir hatırınızı sorayım istedim. Telefonda duyduğu seste herhangi bir alay ifadesi sezmedi. Komutan günlerden cuma olduğunu, haftalık olağan görüşmelerini dün yaptıklarını söylememiş, hatta hissetirmemişti bile...

Bir anda her zaman olan şey gene oldu. Tanrım her zaman böyle olsa diye söylendi. Zihni berraklaşmıştı. Kararlı bir hareketle elini beyaz telefona uzatarak özel kalem müdüründen, o günkü randevularından bazılarını yerini değiştirmesini, bazılarınıda iptal etmesini istedi. Bu gün önemli bir gündü. Helsinkide yapılacak bir toplantıda ülkesinin adaylığı kesinleşecekti. İş aslında bitmişti ancak nihai metinde içine sinmeyen noktalar vardı. Önünde duran metne tekrar baktı, satır aralarında yazanları ve yazmayanları tekrar tarttı. Kırk yıllık daktilosunun başına geçerek metinde değişmesini istediği kelimelerle ilgili hızla notlar çıkarmaya başladı. En iyisi diye düşündü Komisyon Başkanının metin yayınlanmadan önce buraya gelmesini sağlamak. Bu sayede ağırlığımız artar ve bende değişiklikleri son kararımız olarak yüzüne söylerim.

Daktilosunun durduğu küçük sehpadaki telefonlardan birinin ışığı yanıp sönmeye başladı. Göz ucuyla baktı ve karısının aradığını hemen anladı. Sabırsızlıkla telefonu kaldırdı ve durum nedeniyle çok meşgul olduğunu, onu sonra aramasını hatta bugün hiç aramamasını söyleyerek sertçe kapattı. Telefondaki Dışişleri Bakanı konuşamamıştı bile...

Devlet Başkanı, sabah erkenden tekrar kalkmıştı. Karısı herzamanki gibi homurdandı, zaten beş kere kalktın, birde horozlar uyanmadan tekrar kalkıyorsun artık odaları ayırmanın zamanı geldi... Prostatı onun tanımıyla yumruk gadar olmuştu ve basına açıklanan sağlık bültenine göre sadece gözünde glokom vardı. Dışişleri, toplantılarda sıkıştırırlar diyerek sorunun açıklanmamasını istemişti. Hasılı bu durum devletin en iyi saklanan sırlarından biriydi. Zaten o solcu Dışişleri bakanını da hiç sevmemişti. Adam kendisine onu devlet televizyonunun başından yürüttüğünden beri diş biliyordu.

Tekrar karısını düşündü. Parkinsonu iyice azmıştı. Kafasını toparlıyamıyor olur olmaz herşeye söyleniyordu. Resmi yemeklerde kırdığı potlar ise ayrı bir alemdi. ABD Başkanına verilen yemekte bu sefer oğlunuzu getirmediniz, sağlığı iyi mi diye sormuştu. Allahtan daha önceden Devlet Başkanının hanımının arasıra kafasının karıştığı bilindiğinden, konuk first leydi cevap vermeyerek hafifçe gülümsemekle yetinmişti. Hele o Arap Kralı geldiğinde modern görünüşlü Kraliçeye neden çarşaf giymediğini sormuş arkasından çoçuk yapmaması gerektiğini söyleyerek uzun uzun doğum kontrol yöntemlerinden bahsetmişti. O kadar ayrıntıya girmiştiki, henüz hiç çocuğu olmayan Kraliçe kıpkırmızı olmuştu.

Günlük gazeteleri getiren sırım gibi Başyavere dik dik baktı. Adamın hiç yorgun görünmemesine sinir oluyordu. Her işe onu koşuyor, ilgili ilgisiz her seyyahatine götürüyor, yorulup pes etmesi için elinden geleni yapıyor, adam bana mısın demiyordu. Zaten o eski arkadaşlarından birinin oğlunu bu göreve istemişti ancak Komutan anılan şahsın başka göreve planlandığını söyleyerek yerine bu hiç yorulmayan bu adamı vereceklerini söylemişti. Sonradan öğrenmiştiki arkadaşını oğlu teröristlerle çatışma olan bir bölgeye gönderilmiş, anası oğlundan ara sıra haber alır olmuştu. Ayıp oldu çok diye söylendi..

 
Toplam blog
: 89
: 321
Kayıt tarihi
: 27.07.09
 
 

ODTÜ 1970 Kimya Bölümü mezunuyum. Çalışma hayatımın bir bölümü kamuda bir bölümü ise özel sektörd..