Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Haziran '16

 
Kategori
Tarih
 

Eski bir Suriye'den

Devlet ve millet olarak büyük fedakârlıklarla katıldığımız ve bizim için büyük acı ve yıkımlara mal olan Birinci Dünya Savaşı’nda birçok cephede olduğumuz gibi Suriye’deydik de.

Günümüzde IŞID, Esad ve başka güçlerin savaştığı ve milyonlarca sivilin göç ederek kaçmak zorunda kaldığı Suriye’de, 1918 tarihinde Türk cephesi vardı.

Eylülün 19’unda İngilizler, süvari güçleri başta olmak üzere cephemize yüklendiler. Bu yüklenme baskın tarzındaydı. İsa peygamberin doğum yeri olan Nasıra’ya kadar ilerlemişlerdi. Türk güçlerinin üzerindeki baskı o kadar yoğun ve imkânlar o kadar sınırlıydı ki, baştaki komutanlarla ordu kumandanları arasında iletişim kurulamıyordu. Türk güçleri neredeyse bozgun tarzında geri çekilmiş ve Akka-Dera hattında tutunmaya çalışıyordu.

Bu geri çekilme Araplar üzerinde “beklenen” etkiyi yapmıştı!

Bütün Suriye Arapları, yani Müslüman Araplar, Müslüman Osmanlı Devleti’ne isyan etmişlerdi!

Araplar, Osmanlı’nın ricatını görünce, İngilizlerin müttefiki oldular.

Bu tarihsel olayı kaynaklardan okuyalım. Osmanlı Ordusu Subayı Mustafa Kemal, Suriye’deki Nablus Karargahı’na ikinci defa 7. Ordu’nun kumandanı olarak atanmıştır:

“İstanbul’dan çıkalı daha on beş gün olmamıştı. Denetleme yaptım. Gördüm ki her şey bitmiş. Yakın bir felakete engel olabilmek için esaslı tedbir almak çok zor. Kurmay Başkanım bana günün raporlarını okudu. Her günkü gibi basit raporlardı. Yalnız o gün raporda bir İngiliz esirinin ifadesi dikkatimi çekti, bir veya iki gün sonra İngilizler bütün cephe üzerinde ciddi bir saldırıya geçecekler... Bir muharebe (savaş) emri yazdırdım. Düşmanın 19 Eylül günü akşamı genel bir saldırıya geçeceğini zikredip, buna karşılık ordumun alması gereken önlemleri yazdım. Grup kumandanı olan Liman von Sanders Paşa’ya da bilgi için gönderdim.

“Çok hürmet ettiğim Liman von Sanders, çıkardığım bu sonuca gülmüş. Böyle bir ihtimalin çok uzak olduğunu söylemiş. Ancak gene de tedbir almakta bir sakınca olmaz diyerek bana haber göndermeye gerek görmemiş.

“19-20 Eylül gecesi kolordu kumandanlarını telefon başına çağırdım ve sordum: ‘gönderdiğim emri aldınız mı, gereken önlemleri yerine getirdiniz mi? ‘Emirleriniz yapılmıştır’ cevabını verdiler. Ben daha telefon konuşmasını bitirmeden düşman topçusu taarruza başladı. Gece savaş ile geçti. Benim ordumun sağ kanadında bulunan birlik düşman tarafından yarıldı, esir oldu. Boş kalan cepheden geçen düşman süvarileri Liman von Sanders’in karargâhını bastı.

Gerçek anlaşılmıştı, fakat neye yarar?

“Ben büyük zorluklar içinde nehir ve çölleri aşarak ordumu Şam’a kadar getirebildim. Liman von Sanders’in karargâhının olduğu Rayek’te dağınık, düzenini kaybetmiş, maneviyatı bozulmuş birtakım insanlardan başka, kuvvet denecek bir şey kalmamıştı. Bunları, güvendiğim subaylar ve kumandanlar aracılığıyla toplatıp düzene sokturdum. Rayek istasyonunun tamamen ateşe verilmesini emrettim.

“Bütün cephelerde ve bütün kuvvetler üzerinde emir ve kumanda kalmamıştı.

“Adeta delice bir emir verdim:

“Şam’da bulunan bütün kuvvetler, benim orada bıraktığım İsmet beyin emri altında ve Rayak havalisindeki kuvvetler Ali Fuat Paşa’nın kumandası altında Kuzey’e gidecekler.

Bu emri bilgi maksadıyla Liman von Sanders Paşa’ya da gönderdim. Liman von Sanders Paşa çok alicenap bir cevap vererek, ‘karar budur’ dedi ve ekledi ‘fakat ben nihayet bir ecnebiyim, bu kararı veremem. Ancak memleketin sahipleri verebilirler’. O halde, dedim, ‘kararım uygulanacaktır.’

“Geride sağlam kalan 7. Ordu ve birer enkazdan oluşan diğer kuvvetleri Suriye’nin kuzey ucu olan Halep’te toplayıp orada yeni karar almak üzere harekete geçtim.

“Halep kumandanına şu talimatı verdim: ‘Bu akşam Halep’in ilerisindeki kuvvetleri geri çekeceğim. Yarın da Halep’in kuzeybatısında bulunan İngilizler ve Araplarla savaşacağım. Buna göre hareketlerinizi düzenleyiniz.

“Olaylar dilediğim gibi gelişti. Ertesi günün sabahı, benim kuvvetlerimin geri çekildiğini zanneden İngilizler ve onlarla beraber savaşan Araplar, büyük bir sevinç içinde bize karşı taarruza geçtiler. Biz önceden bunu tahmin edip gerekli tertibatı aldığımız için de yenilgiye ve dahası bozguna uğradılar.

“Bu zafer neticesi bir hat çizdim ve kuvvetlerime emir verdim: ‘düşman bu hattın ilerisine geçmeyecektir’. Ve nitekim geçememiştir”.

İleriki tarihlerde Mustafa Kemal’in çizdiği bu hattın Misak-ı Milli (Ulusal Ant) sınırlarının saptanmasında kullanıldığını belirtmeliyiz. İskenderun ve Antakya’nın milli sınırlarımız içinde kalmasını bu savaş ve bu karar sağlamıştır. 

http://www.elazigfirat.com/Ky-244-ESKIBIR-SURIYE-MANZARASI.html

 
Toplam blog
: 26
: 254
Kayıt tarihi
: 24.05.12
 
 

Yüksek öğrenim. Tarih, felsefe ve sosyoloji alanlarına ilgim var. Güncel politikayı takip ediyoru..