Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Temmuz '08

 
Kategori
Öykü
 

Eski bir tiryakinin itirafları

Eski bir tiryakinin itirafları
 

yorumsuz


Çocuktum. Sehpanın üzerinde bir paket “gelincik”, bir paket de “yenice” sigarası dururdu. Konuklar geldiğinde tiryakilere ikram edilmek üzere… Annem, elinde küçük kahve tepsisiyle mutfak kapısında göründüğünde, bütün evi mis gibi taze kahve kokusu sarardı. Kahveyle iyi gider diye bir de sigara ikram edilirdi konuklara. İlk nefeste, sigaranın ucunda kırmızı bir kor ışıldar, duman havaya savrulduğunda, kırmızı renk sakinleşirdi.

İlk kez o zamanlar özendim sigara içmeye. Bir an önce büyümeli, ben de sigaramın dumanıyla halkalar savurmalıydım havaya Sabahat teyze, ya da Nail amca gibi. Büyükler, en eğlenceli işlerden birini, sigaradan duman savurma oyununu kendilerine ayırmışlardı. Çocuklara da onların tükettikleri sigara paketleriyle oynamak kalmıştı. Paketler boşaldığında biz, karton kapaklı bu sigaraların üst kapaklarını kesip biriktirirdik. Dominoya benzer bir oyun oynardık bu renkli kartlarla. Her kartın puanı vardı. Gelincik beş puan, Yenice on, Sipahi on beş, Yaka yirmi puandı yanlış hatırlamıyorsam. Kazanana, kaybedene göre bu kartlar sürekli el değiştirirdi. Büyükler, bu oyunumuzu pek ciddiye almazlardı. Ama bizler, kapı önlerinde bu oyunu oynarken, sigarayla ufaktan tanışmış oluyorduk.


Sigara içen büyüklerin havası bir başkaydı. Bir kere imtiyazlıydılar. Sigara içtikleri için kimse cezalandırmıyordu onları. Şöyle bacak bacak üstüne atıp, bir ucundan yaktılar mı sigaralarını, bir de dumanını savurdular mı havaya, imparatorlaşıyorlar, devleşiyorlardı benim çocuk gözümde. İktidar büyüklerdeydi. Sigara içmek, büyümek, iktidarda olmak demekti. Ha deyince de büyünmüyordu ki ! Ara sıra boyumun uzadığı söyleniyordu ama hiç de büyümüşüm gibi davranmıyordu büyükler. Oysa ben, büyüdüğüme inanmak istiyordum. Ufak kaçamaklar yapmaya başladım. Kimse yokken, bahçenin bir köşesinde evden aşırdığım sigarayı yakıyor, bir iki nefes içtikten sonra söndürüyordum. Keyfim kaçıyordu. Sigara içmek, müthiş keyifliydi aslında. Keyfimi kaçıran, sigara içerken yakalanma korkusuydu.

Sonra galiba biraz büyüdüm. Yüksek öğrenim yılları geldi, çattı. Yurt yaşantısı başlamıştı. Okulda herkes sigara içiyordu. İçmeyen yok gibiydi. Öğrenciyiz ya kıt kanaat yaşıyoruz. Ama bir şekilde sigaraya para ayırıyoruz. ’Birinci’ marka sigara içmek bir ayrıcalıktı o sıralarda. Ayağında postal, sırtında parka, kolunun altında gazeteyle kaplanmış bir kitap varsa, ‘Birinci’ den başka sigara içmeyi düşünemezdin. Yani bizim gibi ’Proleter’ olanlar Birinci içerdi, şımarık zengin çocukları, Bafra ! :))

Okul bitti. Hayat üniversitesi başladı bu kez. Hayat üniversitesine herkes gidiyor. Bilirsiniz, dersler çok kazıktır burada. Koşullar ise ağırdır. Bazı derslerden kalırsan, başarısızlıkların öteki derslerini de etkiler. Panikler durursun. Hayat biter, okul bitmez. Bunalırsın, bunaltırlar… Zayıf anların vardır, zayıf kaldığın, sonra da zayıf aldığın durumlar vardır. İşte o anlarda elim sigara paketine giderdi hep. Proleterlik devam ediyordu yine. Ama artık sigara paramı kendim kazandığıma göre, Samsun sigarasına terfi etmiştim.

Çay mı getirdiler, hemen yak bir sigara !… Çalışmaya ara mı verdin, yak !… Otobüs mola mı verdi ? Çabuk yak ki otobüs kalkmadan ikincisini de yakabilesin !… Eyvah, yarım paket sigaram kalmış! Yedek paket var mı acaba bir yerlerde ? Tamam, karar verdim; bundan sonra sağa sola, çekmecelere paket atacağım. Hani, olmadık bir zamanda biterse, zulada sigara olsun !… Kapıyı kilitlemiş miydin ? Açabilir misin yeniden ? Paketimi evde unutmuşum da… Masanın üzerindeydi… Neyse, boşver, azalmıştı zaten. Bir karton alırım köşedeki marketten… Zam mı gelmiş sigaraya ? Ne yapalım yani zam gelmişse ? Bir tek kötü alışkanlığım sigara zaten, iki kuruş fazla veririm, ne olmuş yani !… Bak, ben o bölmede oturmam. Sigara içmek yasak orada. Gel, şu masaya ilişelim, ya da bir üst kata çıkalım !…

Artık tiryakiliğim iyice durmuş oturmuş ve Samsun 216‘da karar kılmıştım. Yıllarca içtim bu mereti. İçtikçe keyiflendim, içtikçe içesim geldi. Dumanını savurdukça, dertlerimi, sevinçlerimi, öfkelerimi, tasalarımı savuruyordum havaya. Sigara ve ben yapışık ikiz kardeş gibi olmuştuk. Öyle ki sabahları kahvaltı masasında, çayımı ileriye itip, sigara paketimi yakınıma çeker olmuştum. Yemek yedikten sonra yakılan o sigara var ya… acayip bir keyif veriyordu bana. “İster fakir ol, ister fukara; her yemekten sonra yak bir sigara ! Ama Samsun 216 olsun.

“Çok sigara içiyorsun !” diyenlere nasıl sinirlendiğimi anlatamam. Bilgiçlik taslamasalar, burunlarını sokmasalar olmaz ! Kendileri tiryaki olsalar, içmeme iradesi gösterecekler sanki ! Konuşuyorlar işte, boş konuşuyorlar ! Siz bunları söyleseniz de içeceğim söylemeseniz de…Boşuna yoruyorsunuz çenenizi. Bari konuşmasanız da iki kuruşluk keyfimizi kaçırmasanız ! En iyisi, tuvalette ya da banyoda içmek… Ancak orada kurtulurum çenenizden !

Bu durum bu şekilde, yıllarca sürdü. Sonra bir gün… Bir sonbahar günü, sokak köpeklerini beslemiş olmanın iç huzuruyla bankta oturuyordum. Soluğum daraldı ilkin. Rahat bir soluk almak için başımı gökyüzüne doğru kaldırdım. Bir Japon filmi izlemiştim. Fantastik bir filmdi. Yüzlerce…belki binlerce ok yağıyordu havadan, yağmur gibi. O okları gördüm gökyüzünde. Hızla bana doğru geliyorlardı. Ne olduğunu anlamama fırsat kalmadan, hepsi tek bir noktaya yöneldi. Hızla göğsümün ta ortasına saplandılar sırayla.

Gözümü bir hastane odasında açtım. Oksijen veriyorlardı. Bu seferlik yırtmıştım kefeni. Eve geldik. Hayret ! Birkaç saattir ağzıma hiç sigara koymamıştım. Evin içinde biraz dolaşıp kafamı toparlamak istedim. Tam da kitaplığın yanına gelmiştim ki soluk alamadığımı hissettim. Her soluk almaya kalkıştığımda, Japon filmindeki fantastik oklar sırtıma, göğsüme, boğazıma saplanıyor, sımsıkı tutunduğum kitaplığın önünde, olduğum yere mıhlıyordu beni. Yaşayacağım acı günlerin başlangıydı bu kitaplık macerası. Ama bu illetten, dünyanın gelmiş geçmiş en rezil dost kılıklı düşmanından, sigaradan kurtulacağım günlerin de başlangıcıydı aynı zamanda.

O günden sonra hiç sigara içmedim. İradeye söz geçirmekle ilgisi yok bunun. Benim sigarayı bırakma kararı verme ve irademin gücünü sınama lüksüm olmadı hiç. Baktı ki yapışık ikiz kardeş olmamız yalnızca bana zarar veriyor, benim hareket alanlarımı kısıtlıyor, veda bile etmeden çekip gitti…terk etti beni.

Aklımın bir köşesinde şu dize kalmış: “Asıl terk edilendir, terk eden…” Giderken ardından hiç bakmadığıma göre, belki ben terk etmişimdir onu. Çok önemli değil. Artık içmiyorum.

 
Toplam blog
: 142
: 969
Kayıt tarihi
: 04.07.08
 
 

Yaşam, sorulardan ve yanıtlardan oluşmuş. Her soru, aynı zamanda kendinin yanıtı... Çift yumurta ..