Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ocak '15

 
Kategori
İstanbul
 

Eski dost

Eski dost
 

Ankesörlü telefon.


Balık Pazarı'nın bitiminden Ahmediye'ye açılan sokağa doğru dönüp de, köşedeki duvarda O'nu tek başına ve de orada sanki, günler geceler boyunca eski dostlarını beklemiş, artık gücü tükenince de ayakta kalabilmek için duvara yaslanıp destek almaya çalışan birisi gibi, hiç kımıldamadan dururken gördüğümde, ''Ahhh ah, zaman ne de çabuk geçiverdi gitti, nasıl da değişiverdi her şey bir çırpıda?'' diyerek, kendi kendine konuştuğu hissine kapılıvermiştim nedense.

Halbuki bugüne kadar zamana karşı ne direnebilmişti ki, o direnebilsin di?


Yoksa, o eski günlere dönmek mümkün olsa, ya da en azından kendisini hatırlayan birileri çıkıp da yanına gelip iki kelam etse, eh o da olmadı hiç değilse üç beş satır yazı yazsalardı bir yerlerde hakkında, belki ona da çoktan razıydı ama, mahallenin eski, vefalı insanlarının bile, hiç akıllarına getirmeden yanından geçip giderlerken, geçmişin hatırına olsun dahi dönüp bakmamalarının, ufak da olsa bir tebessümü fazla görmelerinin nedenini anlamakta, 'muhtemelen' zorluk çekiyor olmalıydı.


Artık onunla konuşulmadığı gibi, hakkında da konuşulmuyordu. Görmezden geliniyor, sanki hiç olmamış, yokmuş gibi davranılıyordu. Zamane gençlerinin laflarıyla, toplamada sıfır, çarpmada bir muamelesi görüyordu, her gün gittikçe daha da artan kalabalıklardan.


Görüyordu dediysem, her ne kadar insanlar onu görmezden gelseler de, O durduğu yerden sanki dikkatle insanları izliyor, ellerinde tuttukları kuş kadar şeylerle sohbet ede ede gidişlerine, uzaktan neler olup bittiğini anlamaya çalışan gözlerle bakıyor gibiydi.


Oysa eskiden, herkes nasıl da onu görebilmek, yanında olabilmek ve de tabii en önemlisi konuşabilmek umuduyla önünde kuyruğa geçerdi.
 
O günlerde ancak mahallenin zavallı delileri kendi kendilerine konuşarak sokaklarda yürürlerdi. Şimdi ne olmuştu da herkes, tek başlarına yürürken kahkahalar atıyor, kendi kendilerine gülüyor, parklarda otursalar bile hiç kafalarını kaldırmadan ellerindeki bir şeyle sürekli oynayıp duruyorlardı? Ne bulutların arasından çıkıp da yüzünü gösteren güneş, ne çiçeklerin arasında dolaşan kediler ne de gökyüzünde uçan martılar. Varsa yoksa o ellerindeki şey, artık ne ise o...


Yanından geçip giderken sanki bütün gücünü toparlayıp da bana bir şeyler mi fısıldadı, yoksa bana mı öyle geldi doğrusu pek emin olamadım,
 
''Bizim devrimiz geçti, yakalayamadık hızla geçip giden zaman trenini ve işte şimdi bir köşede, yalnızlığımızla başbaşa kalıverdik her  birimiz...''
http://www.kaantika.com/?pnum=52&pt=Eski+dost

 
Toplam blog
: 344
: 1122
Kayıt tarihi
: 22.07.09
 
 

Okur yazarım. Okur yazarlıktan kastım, okuduklarımı yazmamdır ki, bu yazılarımı genellikle 'kitap..