Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mart '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Eski kuruşlar, eski bakırlar, eski mintanlar alıyorum.

Eski kuruşlar, eski bakırlar, eski mintanlar alıyorum.
 

İstanbul denilince, hep eskisini aradık. Nasıldı acaba diye. Aklımıza hep de Beyoğlu gelirdi.


Son yılların süper deyişi nedir ? “ Nostaljik takılmak” Biz de öyle yaptık. Araştırdık, arşivlere baktık, mahzenlere girdik, şifreleri karıştırdık, zaman tüneline bindik.

Eski bir çuvalı sırtımıza vurduk, mahalle aralarına daldık.” Eski kuruşa, eski bakırlar aradık” Yan geldik, çamura yatmadık, keyfimize baktık.

Hayâl âlemimizle, eskiye merdiven dayadık. Sizler için, Nuh’un Ankara Makarnasını aradık, bulduk. Anamızın ısmarladığı mintaks’ı da, filemize attık.

İlham Gencer’in çatısına varıp, “ aşk güzel şeydir” i dinledik. Filmini hatırladık. Mutlandık. Şimdikilerin, aşklarının içine nasıl karşılıklı tükürdüklerini hatırladık.

Dedik ya, nostalji takılıyorum bu ara. Eskiye mazi, yenmişe de kuzu derler düşüncesinde olmadık. Eski şarabın, eski aşkın kıymetini bildik.

İnsanoğlunun, eskiye dönük daima bir özlemi vardır. Eski urbacı gibi, eline geçeni kenara kor, biriktirir. İçindeki anılar önemlidir esas.

Anamız, az mı seslendi, bu günkü gibi hatırlarız “ Parlament Pazar gecesi sineması başladı” diye. Ama biz, o sese değil, mavi giysiler içinde huri kızların, ellerimize tutuşturdukları o sigaraların yanından ayrılmadık. Gidersek, o kızlara gideriz, dedik. Filmi sonra da görürdük elbet.

Bononza’lar, Heidi’li günler, örümcek adamlar, azgın falkonetti denilen o belalı adamlarlaydık zaman zaman. Dallas’lar, Ceyarlar, Bobby’ler le içli dışlıydık.

Elimizde çiğdem külâhı, film bittiği halde bitmezdi. Bir gecede de 5 film gösteren de olurdu. Neydi o filmlerdeki atmosfer? Ağlamaktan şiş şiş çıkardı gözlerimiz.

Yüzümüzü, zaman zaman eskiye dönmeyi çok seviyoruz. Nostaljiye fazla yüz vermek, hastalık olabilir. Siz siz olun, çocukluğunuzu arıyorum diye, sabah sabah dolaşmayın öyle. Bir bakmışsınız, eskiciler çarşısında bulursunuz kendinizi. “İçim böylesi rahat oluyor” diyorsanız, o başka. Çocukluğunuz, cebinizde dursun.

Yüzyılımızın açığa çıkmış bir hastalığı bu nostalji. Psikiyatrist’e gitseniz, o da çaresiz kalır. Sizin beyniniz, “eski” yi, en güzel yorumlayandır. Zihnin şiirsel işleyişi, nostaljidir. Yaratıcı olur insan hem.

Nostalji bir bakıma, “geçmişimizdeki” varolanlardır. Nostalji, yaşananlar üzerine kurulur, yorumlanır. Birbirimizin tanığı olarak, birlikte yaşanır yaşananlar. Ne var ki, mekânlar ve şahıslar değişiyor. Ya bizde bıraktığı tat? İnsanlarda tat alma duygusu, değişik değişik.

Hem nostaljinin, onun bunun ağzına yakışmayacak bir asaleti vardır. Herkeste anılar diz boyudur ama, geriye dönüp yaşayamaz onu.

Nostaljilerde hep, “ilk” ler vardır. İnsan yaşantısında neden ilk buse vardır ve neden unutulmaz? “Şahanedir” de ondan. Biz o buseleri, sonraları kaçar defa düşünmüşüzdür, zirvelerde muhafaza etmişizdir.

Ya şimdi n’apıyoruz? Internetteki sanal aşklardan bahsediyoruım tabi. Tadı tuzu var mı? Yok! Niye yok? Dudaklar ancak, önündeki cam’a değebiliyor. Böyle şey olur mu Allahasen!

Aşklar da, meşkler de, sevda ile yanmalar da, camın ötesine geçemiyor. Görünmeyen manyetik dalgaları, sizin feryadınızı, kapı eşiğine kadar taşıyor. Oraya gelince de, sırtından atıveriyor.

Internet’teki aşkın raconu başka, nostaljideki başka. Bir kere, nostaljideki, yaşanmış aşktır. Bütün azalarıyle yaşamışızdır onu. Internette öyle mi ya? Karşılıklı chat’leşide, biri “ öp beni” diyor. Neyi, neresinden öpeceksin ki! Karşı taraftan ses geliyor “öptüm” diye. Nasıl öpmüştür. Mausun ucunu , fotoğrafın dudağı üzerine getirip, tıklıyor. Al sana öpmek. Var mı öyle şey?! Ört ki, ölem!

Bakmayın siz teknolojiye. Sizi esir almış o. Çağımız teknoloji devri amma, ara yerde özümüze dönelim, nostalji yapalım.

Nerde o mis gibi “aşk” kokan mektuplarımız nerde? Nerede o zarfların içine koyduğumuz çiçekler? Bir de not düşerdik. “Çiçeğimi ak kağıtların arasına koydum. Gözyaşlarımı bu kağıtlara emdirsin, kalbimden kalbine iz bıraksın diye. Çünkü onlar, benim gözyaşlarım. ” diyerekten.

Nerde o buram buram hasret kokan asker mektupları. Mektupların yerlerini, internetler aldı. Günümüz www ile başlıyor kom- te-re’lerle devam edip, arama, kopyalama, yapıştırma deyip, arzularımızı tık’layarak belli ediyoruz. Hepsi bu.

Aman, varsın deli desinler. Zırt pırt orta yerlerde dolaşıp duruyor desinler. Fırsat buldukça nostalji yapın. Memleketi dolaşın anasını satiym. Nasılsa bedava. Her kapıyı çalın. Dolaşın, dünyayı kaplayın.

Bir gazoz kapağı bulsanız, cebinize atın. Tıpkı, eskisi gibi. Bir köşede, içinin mantarını çakı ucuyla çıkarım, onu, gömleğinizin altına getirip, diğerini de dıştan, alttakinin üzerine gelince, bastırıverin kuvvetlice, al sana bir madalya. Göğsünüzde, durdukça durur. Mantarı, koyverinceye kadar. Öyle ya. Kapağı tuıtan mantar, yeter ki, gevşemesin. Tıpkı, eski günlerdeki gibi. Aklınıza neler gelecektir, neler, neler. Gelsin anasını satiym.

Bir anda madalyanız olsun. Ama, şimdiki kapakların içinde, mantar yok. Plastik var, yapışık olarak. Vazgeçin tabi...

Desenize, onun da suyunu çıkardılar!

Ört ki, ölem!

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..