- Kategori
- Gündelik Yaşam
Eski Radyolar Gibi...
“Hayat çok tuhaf.Çocukken zaman çok yavaş geçer. Sonra bir de bakmışsın 50 yaşına gelmişsin ve çocukluğundan ne kalmışsa geriye bir kutuya sığmıştır. Tozlu bir kutuya…”*
Eski evlerde tavan araları vardı. Evin büyükleri dışında pek kimsenin uğramadığı, umursamadığı, unuttuğu bir dünyaydı burası. Atmaya kıyılamayan eski eşyalar saklanırdı burada.
Her biri anılarla yüklü eskimiş, eksilmiş, eprimiş eşyalar.
Ne atabilmişizdir, ne de alıp kullanabilmiş…
Vakti geçmiş, modası geçmiş, zamanın gerisinde kalmışlardır.
Eski radyolar gibi…
Siyah-beyaz televizyonlar gibi…
Sararmış resimlerle dolu aile albümleri gibi…(Mesela annemin, büyük, büyükannemin gelinlik resimlerini hala neden sakladığına bir türlü akıl erdiremem.)
Annemin çeyiz sandığı gibi…
Ah, o çeyiz sandığı… içinde tüketilmiş bir ömrü, nakışlarda saklı kalmış göz nurunu, artık kullanılmayan yün yorganları lavanta, naftalin ve beyaz sabun kokuları içinde özenle saklar. Hiçbir zaman kullanmayacağımızı bildiğimiz halde, zamanında bizi sımsıcak ısıtan o demir döküm sobayla bir gönül bağımız vardır sanki. Belki de çocukluğumuzda salonun ortasında gürül gürül yanarak bütün evi ısıtan, bizi sıcacık sarıp sarmalayan sobaya vefa borcuydu ödediğimiz…
Ve o irili ufaklı bir dolu kutu, kutu, kutu…
Bir gün birinin onlara dokunmasını özleyerek zamansız bir bekleyiş içindeki kutular…
Her şey Amelié’nin filmde söylediği gibidir, “…çocukluğundan ne kalmışsa geriye bir kutuya sığmıştır. Tozlu bir kutuya.”
Bebeklik giysilerinden, kesilmiş ilk saçına; ilk patiğinden, kolu bacağı kırık ilk bebeğine kadar tozlu bir kutunun içinde hala o günkü kokularıyla saklıdırlar.
&
Yaşlandıkça –ya da yaş aldıkça diyelim- bir tavan arasına döner yüreğimizde.
Kimsenin uğramadığı, umursamadığı, unuttuğu…
Eski eşyalar yerine anılar biriktirmişizdir.
Biri gelsin, mazinin tozlu raflarındaki anılara dokunsun isteriz
Kuytularımızda özenle sakladığımız, bir türlü unutamadığımız yitirilmiş dostluklar, yarım kalmış aşklar, keşkeler, belkiler, umutlar… ve bir yaşama sığdırılmış onca güzellikler ebedi bir sessizliğe gömülse de, anımsadığımızda dudaklarımızın kenarında kendiliğinden oluşan gülümseme, içimize yayılan sıcaklık onların hala canlılığını koruduğunu anlatır bize.
Oysa çoktan yaşanmış, bitmiş, zamanı geçmiştir…
Eski radyolar gibi
Siyah beyaz televizyonlar gibi
Sararmış eski fotoğraflar gibi…
Bizim hikâyemiz gibi…
*Amelié /replik