- Kategori
- Ramazan Eğlenceleri
Eski Ramazan Eğlenceleri !
Ramazan ayı içerisindeyiz ya ! Çocukluğumuzdan aklımızda, zihnimizde ve gözümüzün arkasında kalan resimlerden bazılarından bahsetmek istiyorum bu yazımda.. Geleneksel Ramazan günlüklerimiz ve Ramazan eğlencelerimiz..
Biran düşününün, bir zaman makinesi var ve sizi bir yerlere uçuruyor, bir süre sonra geri getiriyor. Ben bu zaman makinesi ile çok farklı yerlere gidip, çok şey görmek isterdim ama içinde bulunduğumuz ayı göz önünde bulundurarak, mesela eski Ramazan günlerinin Anadolu’da, İstanbul’da ve kendi kentimde nasıl yaşandığını gözlemlemek isterdim. Eski derken, elbette ki yaşımızın müsait olmadığı, kendimizin hatta anne-babamızın henüz portakalda vitamin olmadığı zamanlardan bahsediyoruz. Hatta hazır gitmişken daha eskilere gidelim. Mesela Osmanlı zamanına.. Zaten, sahibi olduğumuz kültürün büyük bir parçası bize o zamanlardan gelmemiş mi ? O zaman bu devire gitmek sanırım doğru olur.
Şimdilerde, o zamanlardan günümüze gelen, aksettirilen birçok kültür eserinin çoğu güncel hayata uyarlanmış. Çoğu, eskisi gibi muhafaza edilmeye çalışılıyorsa da, menşeini bilmeyen, bu kültür hakkında bir özgeçmiş bilgisi olmayan genç nesil ise, çok vasat bir kültür olarak karşılamakta hatta gereken özen ve merak uyanmamakta. Bunu açıkça gözlediğimi itiraf etmeliyim. Nede olsa, bu genç nüfus, bilgisayarla yoğuşmuş, çok renkli ve çok ekranlı bir televizyon kültürü ve sürekli değiştirilen bir yap-boz eğitim sisteminin içinde kalmış bir insan toplumunu oluşturmuyorlar mı ?
Böyle bir peşrev çektikten sonra, gelelim şu geleneksel Ramazan şenliklerimize.. Bakalım zaman makinesi bizi nasıl bir yere postalamış..
Eski İstanbul’dayız.. Apartmanların sıra sıra bulutları delmediği, denizin kirlenmediği, hatta insanların toplu taşımayla ve egzozlu araçlarla tanışmadığı zamanlardayız. Sokak ararlında, seyyar satıcıların dolaştığı, insanların henüz cadde olmamış sokaklarda rahatlıkla ve güvenle dolaştığı mahaldeyiz. Büyükler oruçlu, erkekler küçük hasbıhal kahvelerinde sohbetteler, kadınlar başlarında temiz örtüleri evlerinin önünü temizliyorlar, kimileri de iftara hazırlık yapıyor. Çocuklar henüz baliğ değil, oynuyor, büyük heyecan var içlerinde. Çünkü iftardan sonra şenliklere gidilecek.
Evet, nihayet şenliklerdeyiz. Direkler çakılmış, çadırlar kurulmuş. Geniş bir alan yayılmış eğlence noktaları. Burası
direkler arası. Bir çadırda müzik sesleri geliyor. Burada fasıl var. İçeride, güzel giyimli fesli erkekler, kimilerinin
eşleri yanlarında.. Bir güzel fasıl dinliyorlar. Birazdan kantocu çıkacak sahneye.. Sonradan günümüze gazino olarak evrimleşecek olan bu çadır eğlencesi ne güzel.
Kimi yerde çadırlar arasında, kimi yerde meydanda sıra sıra seyyar satıcılar var. Pamuk helvacısı, şerbetçisi, akide şekercisi, hıyarcısı, turşucusu, süt mısırcısı, macuncu, elmalı ve horoz şekercisi, patlamış mısırcısı, dondurmacısı,
bozacısı, salepçisi zamana kıyafetleri içinde. Çocuklar başlarında cıvıl cıvıl.. Bir başka köşede, küçük kıraathaneler var. Burada büyük erkekler oturmuş sohbet ediyor. Kimi nargile fokurdatıyor, kimisi çay, kahve ya da ıhlamur içiyor. Bir köşe de, bir vatandaş oturmuş saz çalıyor. Sohbet en derinden tavan yapmış durumda..
Biraz ileride grup grup kalabalıklar var. Kimi, heyecanla iki direk arasında gerilmiş ipte gezinen ip cambazlarını izliyor. Kimi, yağlı güreşe tutuşmuş iri kıyım güreşçileri izliyor. Çember çeviren Jonglör, silindir kutuların üstünde duran hokkabaz, sihir yapan sihirbazlar da epeyce alkış alıyor izleyenlerden. Hele o ateş yutan adam yok mu ? Ağzından alevler çıkınca, pek bir korkuyor çocuklar bu ateşbaz’dan. Acep, nasıl çıkarta ki bu alevleri ?
Bir tarafta mini atlı karınca, elle çevrilen salıncaklarda pür neşeli çocuklar. O da ne ? İnsanların arasında dev bir insan dolaşıyor ! İşte bu çocukların çok ilgisini çekiyor. Bu uzun tahta bacakları olan bir insan aslında. Hem insanları selamlıyor, hem de çığırtkanlık yapıyor. Bir köşe de, çocuklar oturmuş, gölge oyunlarını (Hacivat-karagöz) izliyor, diğer tarafta kukla gösterisi.
Bir başka çadırda ise, Türk tiyatrosunun temel taşlarından olan orta oyunu oynanıyor. Kavuklu ve Pişekar insanları kırıp geçiriyor.. Diğer bir tarafta, günümüzde ustası tek tük olan, omzunda mendili, elinde asası Meddah var. Bu o zamanlarda ustalık istiyordu, çünkü tek kişilikti ve uzunca bir zaman halkı hem güldürecek, hem ders verecek arasıra düşündürecek bir kişilik. Herkesin harcı değil yani..
Burada da eğlence var. Bu çadırda da Aşuk ile Maşuk müzikli bir gösteri yapıyor. Diğer tarafta, masalcı dede, keloğlan, bacı kalfa eğlendirmeye ve güldürmeye devam.. Bir taraftan eğlencelikler yeniyor ,diğer taraftan eğlenceler büyük bir keyif ve zevk-i sefa ile seyrediliyor. Sahur vaktine kadar süren eğlenceler tadına varılmadan yerini derin bir uykuya ve saatler sürecek bir oruca bırakırken, akşamki iftar ve sonrasının heyecanı ise yine taptaze insanlarda duruyor. Bir sonraki eğlence akşamı iple çekiliyor..
Bu zaman makinesi beni hiç geri çekmese ne iyi olurdu !
../..