Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Nurettin Erdoğan Yönetici

http://blog.milliyet.com.tr/nurettinerdogan

13 Haziran '16

 
Kategori
Kültürler
 

Eski ramazanlar, eski komşuluklar

Eski ramazanlar, eski komşuluklar
 

Nerede O Ramazanlar, Nerede Komşuluklar


Her Dinin kendine göre oruç tutma şekli Vardır. Biz Ramazan’lardan bahsedelim biraz. Eski İstanbul’dan bahsedeceğim birazcık sizlere. İstanbul’dan  İstanbul’lulardan benim çocukluğumun Ramazanlarından bahsedeceğim sizlere.

Ramazan, Müslümanlar için Mübarek bir ay. Ramazan gelmeden önce evlerde bir telaş, bir koşuşturma olurdu. İftarlarda yenecek tatlılar yapılır, Şerbetler hazırlanır. Çocuklar, anne babalarına , Ben de oruç tutmak istiyorum derlerdi. Anne Babalar, nineler dedeler de tamam evladım sen tekne orucu tut , akşama kadar çocuklar oruç tutamaz ama sen yarım gün tut derler ve biz de yarım gün yemek yemezdik.

Akşam olunca tüm aile bir araya gelir, hep birlikte sofraya yada Masaya oturur, Kandillerin yanmasını, İftar Topunun atılmasını beklerdik. Çocuklar yemekten önce pide kuyruklarına  girerler, sıcak pideyi alır almaz, gömleklerimizin kolunu dışarı çıkartır, sıcacık pideyi ellerimiz yana yana eve getirirdik. Tabii ki eve gelene kadar da pidenin ucundan kıyısından birazcık tırtıklardık.

İftar Topu atıldığında evin büyüğü  kısa bir dua eder, bizleri akşama çıkartan ve verdiği rızıklarla bizleri rızıklandıran Allah’a şükreder, bizleri, anne babalarımızı Bağışlamasını diler ve haydi buyurun der, Besmele çeker, ardından biz de Besmele çekerek Orucumuzu açardık.  Orucumuzu ya bir Hurma ile, ya bir bardak suyu yudumlayarak veya da sofrada bir tabakta bulunan tuza parmağımızı ıslatarak banar, dilimize değerek açardık.

İftardan sonra Akşam Namazları kılınır, ardından da çaylarımızı yudumlardık sohbetlerle, neşe içinde.

O zamanlar televizyon yoktu. Onun için kimse dizi izliyor olmazdı tabii. Televizyon da olmayınca sohbetler çok güzel geçerdi. Dedelerimizin , babalarımızın, annelerimizin, ninelerimizin anlattığı hikayeleri sohbetleri dinlerdik.

Daha sonra Büyükler Teravih namazına hazırlanırlar, hep birlikte teravih namazına gidilirdi. Teravih namazına biraz erken çıkılır ve Hocanın verdiği vaazlar, sohbetler dinlenirdi. Namaz uzun sürerdi . Namazdan çıkınca da terlerdi insanlar, evlerine geldiklerinde hemen önerinde çaylar, yaz ayları ise soğuk şerbetler gelirdi. Tabii bu arada evde baklava, güllaç; ne varsa önümüze gelir, çayın yada şerbetin yanında o tatlılar yenirdi. Tabii annelerimiz, ninelerimiz de bu arada Sahur hazırlığı yaparlardı. Sahura kadar kimi evler oturur, kimi evlerdeki ahali de tervihten sonra yatarlar, daha sonra Davulcunun gelmesi ile onun davulunun vurduğu tokmak sesi ve manilerle uyanır, manileri dinlerdik.

Ramazan geldi dayandı, camiler nura boyandı
İki gözüm beyefendi, davul sesine uyandı
Güm güm de gümgüm
Bu aya hürmet gerek
Nimete şükür gerek
Mübarek Ramazan’da
Hakk’a ibadet gerek. Ardından Gümgüm de gümgüm…

Sahura büyükler kalkarlar, bizi de kaldırın diye önceden onları tembihlerdik. Kaldırırlardı ve neşeyle kalkardık. Sofrada sevdiğimiz ne varsa yer, neşe içinde büyüklerle sahurumuzu yapardık.

Ramazanda gündüz İnsanlar neler yaparlardı, komşuluklar nasıldı; biraz da onlardan bahsedelim. Biz Beşiktaş’ta otururduk ve Ermeni, Rum, Musevi, Alevisi, Sünnisi bir arada yaşardık.

Ramazan aylarında Gayrimüslimler sokaklarda asla yemek yemezlerdi. Yemek zamanlarında ise sabah, Öğle ve ikindi çaylarında pencerelerini kaparlar ve oruç tutanlara göstermezler, belli etmezlerdi. Komşular birbirlerine saygılıydılar. Asla bizim karşımıza bir gayrimüslim geçip  de yemek yemezdi. Şimdi öyle mi? Bırakın Gayrimüslimleri, Müslümanlar da sokaklarda alenen yemeklerini rahatlıkla yiyor. Ne değişti de böyle olduk. Ne değişti de bırakın başka dinlerdeki insanlarla takışmayı, şimdi kardeş kardeşi kırıyor. Kardeş kardeşi vuruyor. Hele sosyal medyada herkes birbirine ateş püskürtüyor.

Akşamları Genelde her evde misafir olurdu. Bazen Gayrimüslim komşularımız bizleri iftara davet ederlerdi. Hatırlıyorum; bir yervant amcamız vardı. İftara bizi davet ederdi her Ramazan. İftarda top atılana kadar bizimle birlikte onlar da beklerler, babama dua ettirirdi. İftarı yaptıktan sonra da masadan kalktığımızda hemen evlerinde bulunan seccadeyi çıkartır, kıbleye doğru sere, seccadenin yanına da 99 luk tespihi koyar ve Babama buyur ederdi. Babam ona ne sen zahmet etme Yervant Usta ben sererim dediğinde, yapma arkadaş, bu kadar sevabı hep sen mi alacaksın, biraz da biz hizmet edelim de, biz de sevap kazanalım derdi.

Ramazanlardan sonra Bayramda Tüm Gayrimüslim Komşularımız bayramımızı kutlamaya gelirlerdi. Bir de biz onların ellerini öperdik, onlar da bize mendil verirlerdi, mendilin içinde de bize bayram harçlıklarımızı hazırlarlardı.

Bizler de onların Bayramlarında onlara giderdik ailece ve onların bayramlarını kutlardık. En sevdiğim de Yumurta bayramlarıydı. Rengarenk pişmiş Yumurtalar alır bir güzel soyar, yerdik. Bir de Paskalya bayramlarına gittiğimizde, Luis teyzenin meşhur Paskalya çöreğine bayılırdık.

O zaman kimse kimseye başka dindensin gözüyle bakmazdı. Kimse sen Ermenisin, sen Rumsun, sen Musevisin, Sen Alevisin, Sen Sünnisin diye ayırım yapmazdı.

Sokaklarda biz çocuklar özgürce dolaşırdık. Annelerimiz bizim yanımızda mahallenin ağabeyleri var nasılsa derler, onlara bizi rahatlıkla emanet ederlerdi.

Eski Ramazanlarda eğlenceler düzenlenirdi. Kimi evlerden bazı ninelerin Ud sesleri , birlikte yapılan fasılların sesleri pencerelerden duyulurdu.

Ramazanın gelmesini dört gözle beklerdik velhasıl. Ramazanlar biterken de Camilerde Elveda Ey Şehr-i Ramazan elveda ilahileri okunur, herkes mahzunlaşır, bir sonraki Ramazan’a eriştirmesi için Allah’a dualar edilirdi.

Velhasıl Eski Ramazanlar da çok güzeldi, Eski Komşuluklar da çok güzeldi. Şimdi o güzel İnsanlar nerde dersiniz? Mezarda mı? Onlar Mezardaysa, onların çocukları torunları nerede? Ne oldu bu güzelim memlekete, ne oldu o güzel insanlara.

İşte o günleri yaşayanlar, yaşadıklarını gençlere anlatmalı, o güzellikleri onlara da yaşatmaya çalışmalıyız. Yoksa o güzel günler asla geri gelmez. O komşular, o komşuluklar da önce anılarda, sonra da hikayelerde kalır. 

 
Toplam blog
: 41
: 702
Kayıt tarihi
: 31.05.16
 
 

Kabataş Liseli olan Nurettin Erdoğan, ömür boyu eğitime inanan bir yönetici. Küçük yaşlarda girdi..