- Kategori
- Siyaset
Eski tüfek...
"Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin...
Savaş sloganlarımız
kulaktan kulağa yayılacaksa
ve silahlarımız elden ele geçecekse
ve başkaları mitralyöz sesleriyle,
savaş ve zafer naralarıyla
cenazelerimize ağıt yakacaklarsa
ölüm hoş geldi, safa geldi..."
Benim gibi altmışlı yaşlardaki her “Eski Tüfeğin” 1970’li yıllardayken odasını, Che’nin o meşhur resmi ve altında bu unutulmaz sözlerinin yazılı olduğu büyük boy bir posteri süslerdi.
Bizim emsaller o yıllarda devrimciliği; gençliğimizin en güzel günlerini verecek, hatta gerektiğinde ölümü bile göze alacak kadar sevmişti.
"Netekim" olmadı...
Devrim yapmak şöyle dursun, ağız tadıyla bir gençlik bile yaşayamadan 1980 darbesini yaşattılar bizlere.
Savrulduk olgunlaşmamış buğday başakları gibi her birimiz bir yana.
Yıllar, aldığı gençliğimizin karşılığı, acı bir tecrübe bıraktı bizlere.
Artık olgunlaşmıştık...
Yasaklı yıllar, yasaklı partiler, yasaklı liderlerden sonra, bu sefer her şeyiyle yerli, gücünü halk’tan ve Hak’tan alan, halkçı Ecevit’in “Demokratik Solunu” benimsedik.
Sağduyulu, çoluk çocuk sahibi insanlar olarak, “Devrim” bizler için artık ölümleri değil, “Ak Güvercinleri” çağrıştırsın, “su kullananın, toprak işleyenin” olsun istedik. “Yarınlar bizim olsun, bütün dünya buna inansın, hayat bayram olsun istedik. ” Bu inançla, bu heyecanla, umudumuzun adını dağlara, taşlara yeniden yazdık.
Ama yine olmadı...
Malum güçler yine müsade etmedi.
Devrim, yağmurdan sonra çıkan gök kuşağı gibiydi sanki. Biz yaklaştıkça o uzaklaşıyordu…
Şimdilerde ise her şey birbirine karışmış gibi.
Bir “Ergenekon” teranesi tutturmuşlar gidiyor.
Artık kimin devrimci, kimin ihtilalci, kimin ittihakçı, kimin kuvayici olduğu bile belli değil.
Bizler geldik, gidiyoruz.
Yanarım yanarım da, şu fani hayatta adam gibi bir “devrim” yapamadık ya, ona yanarım...
Hasan UĞURTÜRK