Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '10

 
Kategori
Kültürler
 

Eski Türk filmlerinin aşığıyım

Eski Türk filmlerinin aşığıyım
 

Tonton, sevimli Adile Naşit... Dürüstlük abidesi Münir Özkul... Gelmiş Geçmiş en kusursuz güzellik Filiz Akın... Selvi boylu, yakışıklı mı yakışıklı Tarık Akan... En saf güzellik Hülya Koçyiğit... Babacan, tatlı, sevimli Hulusi Kentmen... Biraz saftirik, biraz komik, Kemal Sunal... Başka bir yakışıklı da Ediz Hun... Ve daha sayamayacağım onlarca unutulmaz Yeşilçam sanatçıları... Bize rollerini adeta yaşatan; en yetenekli, en gerçekçi oyuncular...  

Ben o zamanlar çocuk olduğum için mi bu kadar unutulmaz geliyor şimdi bu isimler sanıyorsunuz? Hayır, halâ bu sanatçıların filmlerini izlerken, ilk defa izliyormuşçasına yaşıyorum eski filmleri. Düşünüyorum da, eskiden teknolojiden uzak, dar bütçeyle üretilen filmlerle, şimdi son teknolojinin kullanıldığı, milyonlarca dolarlık bütçeler sağlayan sponsorlarla çekilen filmleri kıyasladığımda şaşırtıcı bir sonuca ulaşıyorum... Şimdiki filmler berbat demek istemiyorum; ama eskilerle kıyasladığımda çok yavan geliyor bana. Eski tadı alamıyorum... 

Geçenlerde eski bir Türk filmine rastladım; sanırım ismi "Aile Şerefi". Münir Özkul ile Adile Naşit... Ve onların kalabalık ailesi. Filmin sadece 15 dakikasını izledim; ve kim bilir bugüne kadar kaç kez izlemişimdir; ama ilk defa izliyormuşum gibi duygularım bana tamamen o anları yaşattı... Şimdi yeni filmlerden bazılarına rastlıyorum da, hiç izleyesim gelmiyor, 2-3 sahneden sonra sıkılıveriyorum...  

Eski Türk filmlerinden çok şey öğrendiğimi hissediyorum. Aile bağlarını, dürüstlüğü, toplumsal dayanışmayı, saf ve temiz aşkları, erdemli olmayı, gururu; kısaca günümüz insanında olması gereken ama hepsinin bir arada toplanmış haline asla rastlayamadığımız pek çok insani değeri önce ailemden, sonra ilkokul öğretmenim Mücella Yıldırım'dan, sonra da eski Türk filmlerinden öğrenmişim. Ailemde de, ilkokul sıralarında da yaşayarak öğrendiğim bu değerleri Türk filmlerinde de pekiştirmişim; sonuç olarak onları da izlerken yaşadığımı göz önüne alırsak, çok şanslı bir çocukluk geçirdiğime inanıyorum. Hababam Sınıfının her sahnesini, içinde geçen her repliği ezbere biliyorum; ama bir kanalda rastlasam yine izlerim. Hangimiz keyif almadık ki Hababam Sınıfı'ndan? 

Çocukluktan çıkmama yakın Türk filmlerinin konusu değişmeye başladı. Banu Alkan-Serpil Çakmaklı döneminden bahsediyorum. Yani sıcak ev ortamının yerini rengârenk ışıklı diskoların almaya başladığı dönem. Aşkların ikiyüzlü olduğu, uyuşturucunun cazip kılındığı, gece hayatının çekiciliğinin anlatıldığı, benim de Türk filmi izlemekten soğuduğum dönem. Evet, bunlar da hayatın gerçekleriydi ama; insanların, aklına gelmeyen bazı kötü değerlerin farkına varmalarına sebep olan filmlerdi bence. Aldatma, tecavüz, yozlaşmış toplum, sırtından vuran dostluklar, riya... Açıkçası, düzgün çalışan patronların sekreterine yan gözle bakmasının bu filmlerden sonra ortaya çıktığına inanıyorum. Damadını ayartan kayınvalide, gelinine göz diken kayınpeder imajı da bu döneme ait bir milat.  

Sonra daha da büyüdüm, teknolojik cihazların kullanıldığı, ses efektleriyle süslenen; ancak bir defa izlenebilen filmler piyasaya sürüldü. Bunlardan da sahteciliği, küfür kültürünü, dolandırıcılığı, bazen kötülerin iyiyi yenebildiğini öğrendik. Tabi öğrenilebilecek iyi şeyler de var; ama günümüz insanı (özellikle gençler) nedense kendilerine kötüyü örnek almanın fark yaratacağına inandıkları için iyi niteliklerin farkına varamıyorlar. Evet, melesa ben G.O.R.A. filmini ikinci kez izlemeye katlanamam. Aynı şekilde Bay E, Vizontele, Şans Kapıyı Kırınca, Kahpe Bizans... gibi filmleri belki ikinciye izlerim, ama üçüncü kez izleyeceğimi zannetmiyorum. Recep İvedik'i bir kez bile izlemedim, izleyeceğime de hiç ihtimal vermiyorum. Bu filmleri küçümsediğimden değil; sadece eskilerle kıyasladığımda harcanan paraya da, kullanılan teknolojiye de gerek kalmadan nasıl kaliteli ve izlenebilir filmler çekilebileceğini görebiliyorum.  

Oyunculuğa gelince... Eski filmlerdeki sanatçıların, anlık olarak her sahneyi yaşattığını belirtmiştim. Şimdi ise, bazı filmleri izlerken, bırakın ânı yaşamayı, oyuncunun ne kadar sahte rol yaptığı dikkatimi çekerse, filmi takip etmek yerine oyuncunun yeteneksizliğine takılıp kalıyorum elimde olmadan. Sadece ben değil, pek çok kişi de öyle. Örneğin birkaç yıl önce bir filme gitmiştik, sanırım "Pars: Kiraz Operasyonu" adlı film. Başroldeki abimizin rol yaparken (daha doğrusu yapamazken) kullandığı mimikler, ses tonu ve hareketlerden dolayı sinemada bulunan tüm izleyiciler, filmi bırakmış adamcağızın yeteneksizliğinin had safhaya çıktığı anlarda kahkahaya boğuluyordu. Tamam, kim bilir ne kadar emek harcanmıştır, saygı duyuyorum ama elimde olmadan yine eski Yeşilçam sanatçılarıyla kıyaslayıvermiştim o gün. Haddim olmayarak tabi...  

Bu "film" konusu, biliyorum, bazılarını kızdıracaktır; fakat kişisel görüşüm şu ki; ne olursa olsun eski Türk filmleri unutulmaz. Son 15 yılın Türk filmleri deyince aklıma öyle akılda kalabilecek, derin iz bırakan filmler gelmiyor pek. Ama eski filmler deyince şimdi yüzlercesini sayabilirim. Bu farka sebep olan tam olarak nedir bilmiyorum, ama ben eski Türk filmlerini çoook özlüyorum...  

<özlem ulugöl="">  

 

 
Toplam blog
: 152
: 1957
Kayıt tarihi
: 19.08.06
 
 

Ortada bir problem görüyorsak bu bizim de problemimizdir. Ve eğer 'birisi'nin bu konuda bir şeyle..