Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Eskici

Eskici
 

Genellikle genelleme yapmam diyenlerden misiniz? Ben değilim. Genelleme yapmaya, sınıflandırmaya, kategorize etmeye, kümeleştirmeye, kümeler arasında ortak küme yaratmaya, obeb (ortak bölenlerin en büyüğü) ile okek (ortak katların en küçüğü) üretmeye bayılırım. Zihnimdeki sıfat kartlarını kişilerin üzerine etiket olarak yapıştırırım. Aynen buzdolabının üzerine post-it yapıştırmak gibi.

Bugünlerde takıntı sıfatım eskici, yenici ayrımı. Hangi yakınlarım, tanıdıklarım eskici, hangisi yenici? Ya ben? Kendime ait soru en basit cevaplanacak olanı; elbette eskiciyim. Her şeyin eskisini severim. En başta da giyim kuşam konusunda. Üzerimdeki elbise, yıpranmış, sarkmış, esnemiş, keşermiş*, ağarmış, rengi atmış, dikiş noktaları ayrışmış, belirli noktalardan hasar da almış olsa, eski elbiselerimin hepsine son derece sadığımdır. Eski elbisenin beni ne kadar ısıtacağını, ya da ne kadar serin tutacağını, üzerimde nasıl duracağını, vücuduma nasıl uyum sağladığını çok iyi bildiğimden, ilk tercihlerim onlardır. Ama eski elbiselere olan bağlılığımın en önemli gerekçesi, yaşamında özensiz ve dikkatsiz olan benim için, eski elbisenin üzerine bir şey dökmenin, kirletmenin, yıpratmanın üzüntü yaratmıyor oluşudur. Daha doğrusu üzüntü vermeyecek olmasının verdiği rahatlıktır. Oysa yeni elbise aldığımda öyle midir? Yaptığım her işe, attığım her adıma, her hareketime özen gösterme durumu beni fazlası ile stresli yapar. Eh, bu durumda benim gibi, söz konusu stresleri kabullenmek istemeyen bir insan için yeni bir elbise olsa olsa ıstırap oluyor.

Gerçi bu yeni elbise ile kurduğum ilişkideki olumsuzluk tek taraflı değil. Onlarda beni sevmiyorlar. Yeni bir elbiseyi üzerime giydiğim ilk gün, mutlak ama mutlak (genelleme yapmayı sevdiğimi söylemiştim) başına bir şey geliyor. Yeni bir takım elbise giydiğim bir gün, hiç beklenmedik bir anda yağmur fırtınasına, hem de çamurlu bir yağmura yakalanmış ve ilk günden eskitme başarısı göstermiştim. Bir diğerinde ise dolmakalemimin mürekkebi akmış, dışından çok belli olmasa da astar kısmında koca bir leke oluşturmuştu. Diğer elbiselerim içinde benzerleri olur; ya pantolonum bir yere takılır, ya gömleğin kol ağzına bir şeyler bulaşır, ya da yemek yerken yağ damlar. (aslında bu en sık rastlananı, evde en çok tükettiğimiz temizlik ürününün yağ sökücü olması bunun ispatı)

Bu sebeplerlen dolayı, eski kıyafetin rahatlığını hiçbir şeyde bulamadığım için, yeni elbiselerde gözüm yoktur. Mağaza dolaşmayı da sevmem, giyim alışverişine zaman ayırmayı da. İnsan kendisine ıstırap verecek bir şey için zaman harcar mı hiç?

Eskiciliğimin doruk yaptığı diğer konu ise arkadaşlarımdır. Eski dostlarımla, yeni tanıştığım insanlar arasında da tercihlerim genellikle şaşmaz kesinliktedir. Yeni tanıştığım insanlar o güne kadar kurduğum düzeni bozacakmış gibi gelir bana. Eski dostlarım, tanıdıklarım ise güvenli bir liman gibidirler. Eski dostlarımı çok iyi bildiğim şehirlere benzetirim. Ulaşacağım noktayı takip edeceğim yolu ezbere bildiğim, gözüm kapalı yol alabileceğim, ulaştığım noktada hayal kırıklığına uğramayacağım bir şehir gibidir, uzun süredir tanıdığım insanlar. Lazım olan bir ürünü nereden alacağımı, en uygun fiyata, en kalitelisini nereden bulabileceğimi bildiğim, aşina olduğum bir mekândır onlar. Oysa hayatıma yeni giren kişiler, neyi nerede bulacağımı bulmak için sokak sokak dolaştığım ve işimi rastlantılara bıraktığım insanlardır. Nelere kızar, nelerden alınır, nelere önem verir, vazgeçilmez ilkeleri ile esnek davrandıkları noktalar nelerdir sorusuna cevap bulmak bile başlı başına bir eziyettir benim için. Uzunca bir sürenin benim ona kendimi ispat etmem ile, onun kendisini bana ispat etmesi için geçecek olması ve tüm bu süreci yeni bir elbise giymek gibi, kırılmadan dökülmeden, zedelemeden aşmaya çalışmak çok ama çok yorucu bir iştir benim için. Bu nedenle belli bir süre gözlemleyip de, ilişki geliştirmeye değeceğini düşünmediğim insanlara da çok bulaşmam açıkçası.

Eskicilik bir nebze muhafazakârlıktır aslında, yeninin düzen bozucu yönünden korkmanın eseridir. Ve insanlar yaşlandıkça eskiyle kurdukları bağ, yeni ile kurdukları bağdan daha güçlü olur. Çok muhafazakâr bir insan sayılmasam da, ruhumda gizlenen bir çöpçü adam mevcut galiba.

* Keşermiş; bu kelimeyi Word programı kabul etmedi, merak edip TDK’ya baktım karşılığı yok. Günlük yaşamda sık kullandığım bu kelimeyi TDK’da bulamamak beni oldukça şaşırtsa da Google’da yaptığım araştırma ile sözcüğe Hatay Türkçesinde rastladım. Anlamı ise; “kirlenmek, çürümek” olarak gözüküyor. Antep yöresinde ise daha çok kullana kullanan yıpranmış, orijinalliğini kaybetmiş anlamında kullanılır. Bu bilinmezliğe rağmen kullanmaktan vazgeçmek istemedim. Daha önce benzer kullanımı “satıl” kelimesi için yapmıştım.

Blognot; Bu yazıma aslında sevgili Hoşsada’nın “Dostluk, kişilik, özgürce karar verme” http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=73514 yazısı ve benim ona yazdığım yorum esin kaynağı olmuştu. Eski dost tercihinden, eskiciliğe uzanan bir yazı oldu.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..