Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Kasım '13

 
Kategori
Gelenekler
 

Eskilerden. 3: Kaynanalar

Eskilerden. 3: Kaynanalar
 

muhammet.free.fr


 Yalnız yerleşmek için İstanbul’lular  Gönen’e göçetmez. Aslında Gönen’liler çok iyi okuyan; eğitime okumaya  önem veren insanlardır. Kızlarını, oğlanlarını mümkün olduğu kadar okutmaya çalışırlar. Ama bazen de, ekmek kaygısıyla bazı gençler, gurbet yollarına düşerler, en çok da İstanbul’a giderler.

Gönen’li  iki sağdıç , iki samimi arkadaş İstanbul’da iş buluyorlar… Ha burada , “Sağdıç” lafını açmak gerekir. Sağdıç aslında bugün kullanılan “Kanka”nın hemen hemen bire bir karşılığıdır ve hatta ondan da ileridir. Çünkü Sağdıç olanlar, yalnız bu dünyada değil, öteki dünyada da birbirlerini bulacaklarına ve arkadaşlıklarını orada da sürdüreceklerine inanırlar.

Erkekler birbirlerine “Sağdıç” derken, kız tarafından bunun adı :”Ahretliktir”. Sağdıçlar ve ahretlikler birbirleriyle dünya ahret kardeştirler ve hatta kardeşten bile yakındırlar. Aslında hakiki sağdıç ve ahretlik olmak bir takım  rutinleri gerektirir; birbirlerine bohçalar hazırlarlar; erkekler gömlek, fanila vs; kızlar etek, bürümcük vs. gibi hediyelik eşyalar sunarlar birbirlerine bir takım dualarla birlikte. Sağdıçlık bir bakıma kan kardeşliği gibidir. Ama dini fazı daha yüksektir.

İki arkadaş İstanbul’a gitmişler. Orada yer, temel tutmuşlar. Bir gün Gönen’e geri döndüklerinde anneleri bunlara birer de güzel kız bulmuş Gönen’den; evlenmişler, Gönen’in güzel kızlarını kollarına takıp hop İstanbul’a dönmüşler.

Ondan sonra uzun bir süre oğlanlardan ne bir ses, ne bir seda çıkmış. Dürdane Hanım’la , ahretliği Ferdane  hanım nasıl merak etmişler nasıl?

Oğulları, kızları kollarına takıp gitmişler, analarını da arkalarında unutmuşlar. İyi mi? İyi olur mu? Onu Dürdane Hanım’la, Ferdane Hanım’ın içine sorun. İçlerinden nasıl kızıyorlarmış nasıl! Güzel oğullarını o şeytan gibi kızların kollarına takmışlar; haydi yolcu etmişler… Peki, şimdi neredeler?

Günlerden bir gün Annelere oğullarından mektup gelmiş  ve annelerini, İstanbul’a yeni evlerine, yerlerine davet etmişler.

“Gel anneciğim, evimizi yerimizi gör. Biraz kalın, sizi rahat ettirelim,” demişler.. mektup, telefon bu kadar  ısrar üzerine, Dürdane Hanım’la, Ferdane Hanım İstanbul’a gitmeye karar vermişler. Gönen’den iki ihtiyar, ala-ü vala ile akrabalar tarafından uğurlanmış .İstanbul’da onları sağdıçlar karşılayacaklarmış. Ve gerçekten otobüs terminalinde oğulları hazır ve nazırmış, onları arabaya attıkları gibi evlerine götürmüşler.

Bir iki gün geçmiş. Eh rahatları yerinde… Ama gelinler rahat dururlar mı? Gelinin biri bir şeytanlık düşünmüş . İki ahretliği aynı evde buluşturmuşlar.

İki ahretlik yine birbirlerine gördüklerine çok sevinmişler ve cıvıl cıvıl cıvıldamaya başlamışlar.

Gelinlerden biri : “Anne biz gezmeye gidiyoruz, üç dört saat sonra geliriz. O zamana kadar rahat edin. Alın size meyva, çerez… (Şaka yollu) Hadi bakalım, yiyin için, bir güzel de bizi çekiştirin.. Olur mu?” demiş.

Kaynanalar karşı gelmişler:

“Olur mu evladım. Biz ancak sizin güzelliğinizi, asaletinizi övebiliriz…” demişler.

Ama gelinlerden biri çok şeytanmış; ötekisini kenara çekmiş, yeni çıkmış  “ses  kayıt cihazını” göstermiş. Şimdi bunu oturdukları kanapenin altına kuracağım; seslerini alacağız… Bakalım biz yokken, bunlar ne yapacaklar,neler söyleyecekler..? diyerek, ses kayıt cihazını çalıştırmış ve yaşlı kadınları odaya davet etmiş. Kadınlar da olaydan habersiz , “Allahaısmarladık…” diyen gelinlerini uğurladıktan sonra, ver yansın etmeye başlamışlar.

“Ahh ah Ferdane , oğullarımzı bu çıplak şeytanların koynuna  kendi ellerimizle verdik. Görüyor musun, oğlanlar kızların gözünün içine bakmaktan bize “Nasılsın?” bile diyemiyorlar. Ahh ah… çıplak  şeytanlar, oğullarımızı esir almışlar. Keşke gelmeseydim de bu günleri görmeseydim. Ben mahvoldum”  diyerekten  ağlamaya, söylenmeye başlamış.

Ferdane de altında kalır mı?  “Seninki mi , benim ki daha şeytan ama bu gelinler bizim oğlanları bayağı bayağı zaptetmişler. Büyülemişler… Oğlanların gözleri, kızların mavi gözlerinden başka bir şey görmüyor. Papaz büyüsü mü yaptılar, ne yaptılar? Aman aman , biz oğlanları böyle günler için mi yetiştirdik… Bu çıplak şeytanlar için mi yetiştirdik… vah zavallılar vah…” diyerek o da kendine göre bir gayda tutturmuş.

Ve akşama kadar , Dürdane’yle Ferdane gelinleri yıka çekiştire bir hal olmuşlar. Arkalarından söylemedikleri laf bırakmamışlar.

Neyse, bizim ihtiyarlar ver yansın gelinleri çekiştire dursunlar. Zaman geçmiş gelinlerin eve gelme vakti gelmiş. Gelinler gelmişler…

“Nasılsınız efendim, iyi misiniz, iyi vakit geçirdiniz mi? Yoksa acaba, durmadan biz gelinleri mi çekiştirdiniz… Ama doğru söyleyin…” diye takılmışlar.

Dürdane Hanım’la Ferdane hanım hemen itiraz etmişler:

“Çekiştirecek ne var çocuğum. Allah razı olsun, dedik; sizlerin iyiliğinizi konuştuk. Dua ettik..” diye karşılık vermişler. “Birimiz bir divana, birimiz bir divana yattık, kestirdik… İşte o kadar.”

Ondan sonra, teypi sedirin altına saklayan gelin, aleti çekmiş çıkarmış; masanın ortasına koymuş:

“Şimdi bu alet hemen bize anlatacak, acaba bizi yerip yıktınız mı, yoksa bizler için güzel şeyler mi söylediniz…” demesiyle birlikte teypi çalıştırmış  ve kaynanaların arkalarından söyledikleri sözler birer birer teypten tekrarlanmaya başlamış:

Teypten:

“Ahh ah Ferdane, oğullarımızı bu çıplak şeytanların kollarına kendi ellerimizle verdik. Görüyor musun, oğlanlar kızların gözünün içine bakmaktan bize “Nasılsın?” bile diyemiyorlar. Ahh ah… çıplak şeytanlar, oğullarımızı esir almışlar. Keşke gelmeseydim de bu günleri görmeseydim. Ben mahvoldum,”  sözleri işitilmiş. Arkasından Ferdane konuşmuş:

“Seninki mi, benim ki daha şeytan ama bu gelinler bizim oğlanları bayağı bayağı teslim almışlar. Büyülemişler…. Papaz büyüsü mü yaptılar, ne yaptılar?  Oğlanların gözleri, kızların mavi gözlerinden başka bir şey görmüyor. Aman aman, biz oğlanları böyle günler için mi yetiştirdik… Bu çıplak şeytanlar için mi yetiştirdik… vah zavallılar vah…” diyerek o da vermiş veriştirmiş…

Bu sözleri  teypten işiten Dürdane’yle Ferdane ağızları açık birbirine baka kalmışlar, renkten renge girmişler…

“Aaaa … Ferdane bu benim sesim be…”
“Hiç söyleme, bu da benim sesim Aaa…” diyerek, ezilmişler büzülmüşler;  biçimden biçime girmişler; çok mahçup olmuşlar… “Bu Deccal ne konuşuyor böyle…” deyip kalmışlar…

Çok utanmışlar, çok sıkılmışlar… Söyleyecek hiçbir söz bulamamışlar. Gelinler da artık üzerlerine fazla varmamış.

Hemen evlerine gitmek istemişler. Evlerine varıp, oğulları gelince,  Dürdane’yle Ferdane :

“Biz İstanbul’u sevmedik, ne olur yarın bize bilet alın da memlekete geri  gidelim,” demişler. Oğullar vaziyeti anlamamış;  kalmaları için ısrar etmişler ama, Dürdane’yle Ferdane’de artık kalacak yüz mü kalmış, söz mü kalmış..!

Hemen ertesi gün otobüse atladıkları gibi memlekete gelmişler; soranlara da “biz İstanbul’u sevmedik; çok sıkıldık, bizim memleket gibi güzel yer mi var,” demişler.

İşte  size Dürdane ile Ferdane Hanım ve çıplak şeytanların hikayesi.

Beğenmediyseniz ne yapalım; elbet beğenenler de vardır.

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..