Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '08

 
Kategori
Yolculuk
 

Eskişehir - Kathmandu(7) Çöl geçişi

Eskişehir - Kathmandu(7) Çöl geçişi
 

kınalı sakallar


Yaşı 30 un üstünde olan Eskişehir liler hatırlayacaktır(muhtemelen her Anadolu şehrinde de vardır!); eski otogarın hemen yan tarafında köy otobüslerinin kalktığı bir sokak vardı.Yan yana dizilmiş külüstür otobüsler , gürültüsü patırtısıyla seyyar satıcılar, geleneksel kıyafetleri ile köylüler, tavuklar, at arabaları , rulmanlı el arabasıyla eşya taşıyan, kafası üç numara tıraş edilmiş çocuklar, sırtında koca çuvallarla hamallar, yazın tozlu , kışın çamurlu yollar…özellikle Cuma ve cumartesi günleri tam bir curcuna ve şenlik alanına dönüşürdü. Bugün ‘doğu dünyası’ denince kafamızda canlanan birçok imgeyi burada görmek mümkündü.

İşte çölü geçeceğimiz aracı görünce birden gözümde burası canlandı. Otuz yıl önce köye gitmek için bindiğimiz otobüsler bundan daha yeniydi! Bilmem köhneliğini örtbas etmek için mi yoksa gösteriş düşkünü olduklarından mi Pakistan da otobüs ve kamyonlar aşırı süslü. ‘Kitsch’ den öte bu süslemeyi bazen oyle bir abartıyorlar ki şöför camdan dışarısını küçücük bir aralıktan görüyor. Gerçi kısa mesafe çalışan otobüslerde cam filan da yok .. Bizim otobüsün ise dışı değilse de içi bayağı süslüydü. Küçük bayraklar, plastik otlar ve çiçekler her yanı sarmıştı! Daracık bir koridor ve tümü kapalı, koyu renkli ağır kadife perdeler, ortaya serpiştirilmiş plastik ve hasır tabureler. Sonradan öğrendim ki burada en kötü yerler yani en arka koltuklar yabancılara verilir, en iyi yerler sürekli müşterilere ayrılırmış.

En arkadaki koltuğuma oturduğumda etrafı seyretmek için perdeyi açmamla muavinin gelip kapaması bir oldu .perdelerin kapali olmasının sebebi klima çalışırken çöl güneşi girip içeriyi ısıtmasın diyeymiş .

Bu arada klimalı otobüs için fazladan ödeme yaptık.Klima motoru da külüstürün motorundan ayrı , en arkada dışarıdan iple çekerek çalıştırdıkları jenaratör gibi bir şey. Acayip de patırtılı çalışıyor. Her neyse zaten otobüs hareket ettikten sonra ilk onbeş dakika çalıştı sonra tekleyip durdu.Muavin Murtaza gelip beni kaldırdı, koltuğumun altından vücudunun yarısını sokarak kurbağacık anahtarı ile bir şeyler yaptı , klima tekrar çalıştı ama 10 dk. sonra gene durdu! Bu sefer Murtaza gelip arızaya bakmadı bile , önden başlayıp arkaya kadar önce perdeleri sonra bütün camları ve tavan havalandırmalarını açtı.Biz de çölün sıcağı ve tozuyla baş başa kaldık.

Sıcak neyse de havada uçuşan kum taneleri o kadar ince ki heryere, saçlarımın dibine, giysilerime hatta iç çamaşırlarıma kadar doluyordu.

İlk defa çöl ortamında bulunan ben , çöl insanlarının o sıcakta ne diye kafalarını , yüzlerini o kadar çok örttüğünü , vücutlarını o kadar sarıp sarmaladıklarını şimdi çok daha iyi anlamıştım.

Yolun düzgün olmamasından mıdır, süspansiyonlarından mıdır o kadar hoplaya zıplaya , savrula uça yol alıyorduk ki bırakın başımı arkaya yaslayıp biraz kestirmeyi, koltuktan düşmemek , çukurlara girdikçe kafamı alçak tavana çarpmamak , otobüs sağ sol yaptikça yana devrilmemek için her an tetikte olmak, sıkı tutunmak gerekiyordu. Abartmıyorum , en az 20 defa tüm vücudumla oturduğum yerden ayrıldım. Su içmek içinse pet şişeyi ağıza bastırıp ortasından sıkmak gerekiyor ki su hızlı aksın.Yeterince hızlı davranmazsanız sarsıntıdan üstünüze başınıza su dökülebilir…

Yol aldığımız asfalt iki karşıt blok arasında soğuk savaşın sürdüğü dönemde , 1950 lerde Türkiye , İran ve Pakistan tarafından ortaklaşa yapılmış. Yani Sovyetler birliği ile sıcak denizler arasına çekilmiş malum yeşil hattın ulaşım çizgisi. ‘Nato Yolu’ da denirmiş.bugün yeşil hat çöktükten yıllar sonra bakımsız viran bir çöl yolundan başka bir şey değil. İki tarafından asfalt parçaları kırıla kırıla daralmış , krater büyüklüğünde çukurlar ve tepeler oluşmuş.Otobüste şöför her şeyin hakimi.Yolcuların söz hakkı yok; istediği zaman mola verip, istediği zaman hareket ediyor, istediği kadar yolcu alıyor. Bütün koltuklar ve koridor dolu olduğu için arkadan öne geçenler, inip binenler çıplak ayakla kolçaklara basarak, koridorda oturanların üzerinden aşıyor.

Bütün bu curcunada eksik olmayan şey ise: O berbat ses sisteminde , belli ki bizim arabeskten daha acılı ama daha hareketli bir müzik. Sesi de sonuna kadar açık.

Bu kadar sıkı fıkı bir yolculuk yapınca insan ister istemez etraftakilerle tanışıyor tabii.Adamlar Türk olduğumuzu duyunca, hemen ‘müslüman mısınız?’diye soruyorlar.öyle olduğunu öğrenince davranışları değişiyor ve hemen bu haberi yanında, arkasında oturanlara iletiyor. Ve onlardan da derhal gülücükler ve memnun baş sallamalar geliyor. Çaprazımda oturan İbrahim isimli sakallı(gerçi burada sünnet olduğu için tüm erkekler sakallı) bir adam ‘Eğer Amerikalı, İngiliz , Danimarkalı filan olsaydınız bu kadar rahat olamazdınız bu otobüste’ dedi. Onun önünde , yanında 4 karısı ve 7 çocuğuyla seyahat eden bir adam vardı. Bana yeşil macun gibi bir şey ikram etti.buralarda ikram edileni reddetmek çok büyük kabalık. Yeşil nesneyi onların yaptığı gibi avucumda yuvarlayıp dişetimle yanağım arasına koydum.Bilmiyorum psikolojik mi ama onbeş dk. sonra yol yorgunluğum geçmiş , hafiften neşelenmiştim. Biraz başım ağrıyordu o da geçti !

Gece yarısına doğru nihayet Quetta ya vardık. Otobüsün tepesinden sırt çantalarımızı alıp yol arkadaşlarımızla vedalaştıktan sonra bir moto-rikşa ya( taksiye dönüştürülmüş triportör) atlayıp bir hostele yerleştik. Hemen duşa girdim, giysilerimle...

Çölün tozu her yerime yapışmıştı , burnumun içinden simsiyah çamur aktı.

 
Toplam blog
: 18
: 1135
Kayıt tarihi
: 03.07.07
 
 

Diş Hekimiyim. Sebebini bilmiyorum; küçük bir çocukken motosiklet kullanmak, dünyayı gezmek bir d..