Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Eylül '12

 
Kategori
Siyaset
 

Eşkiya ve hükümdarlık…

Eşkiya ve hükümdarlık…
 

Yıllardır arkadaşız… Benim kişiliğimi bilen, O’nu da şekil itibariyle tanıyan hemen hemen herkes nasıl olup da bir araya gelebildiğimizi hiç anlayamazdı. Ben, kullanım sıklığı yüzünden halkın argo sözlüklerinden çıkarıp on sekiz yaş sınırını kaldırdığı sözcükleri bile kullanamayan bir adamken, O tam bir patavatsız orman kibarıydı… Ben kendi halinde, rahat, sakin bir hayat içerisinde sallanıp dururken, O öylesine hırslı bir adamdı ki, elinden gelse zırhlı bir süvari gibi atına atlayıp, tüm şehri ele geçirmek için önüne gelen herkesi asıp, kesip bitirecekti…

Arkadaşlığımızın nasıl devam edebildiğini soranlara gülümseyerek cevap veriyordum. “Çünkü” diyordum, “Çünkü o da benim gibi duygusal…”

Duygusallık ve O, olur gibi bir şey değildi ama biliyordum işte, duygusaldı. Bir gün bir içki masasında coşmuş, anlatmaya başlamıştı. “Çocukken kabalığım yüzünden mahallenin çocukları benden kaçardı. Benle oyun oynayacak kimse bulamazdım. Gençken de öyle oldu, beni görenler çil yavrusu gibi dağılırdı. Çok yalnızdım, sonra gördüm ki paran oldu mu etrafında bir sürü insan oluyor. Güçlü oldun mu, herkes etrafında pervane gibi… Güçlü olmak için de hırs lazım Alper, o yüzden böyle sağa sola saldırıp duruyorum. Yalnız kalmaktan korkuyorum…”

Biz yıllardır irticayı birinci tehdit olarak görüp, ona karşı adeta savaş açmıştık. O kadar acımasızdık ki, “cumhuriyetperverler” bile “Yahu bu adamların hepsini toplasan nüfusun yüzde biri bile etmezler, bırakıverin uğraşmayın bu kadar!” demeye başlamışlardı. Biz üzerlerine gittikçe hırslandılar, hırslandıkça güçlendiler… Oysa tamamen duygusal adamlardı bunlar. “Biz yamalı çoraplarla okula giderdik” deyip ağlarlardı, o yüzden çocuklarına feribotlar, yatlar, yelkenliler, gemicikler aldılar. O yüzden bu kadar hırçınlaşıp kendilerini, güçlerini sonuna kadar kullanmaya meylettiler.

Fazla üzerlerine gittik, fazla korktuk… Oysa duygusal adamlardı bunlar. Herkesi yandaş yapmak için bu kadar çaba sarfetmeleri bunu göstermiyor mu zaten? Yalnızlıktan kurtulmak istiyorlardı, bir zamanlar hasım oldukları kuvvetleri bile dost tutmak istiyorlardı. Denklem basitti aslında. Fazla güçlü oldukları zaman, güç korku yaratacaktı. Korku, bütün zincirleri kıracak ve yerini hayranlığa bırakacaktı. Sonra dostluk başlayacaktı. Ezilmişliklerinin acısını çıkaracaklardı. İntikam mı? Hayır hayır, dedim ya, tamamen duygusallık bu. Yoksa o kadar güçlü göründükleri halde, kameralardan hiç çekinmeden iki gözü iki çeşme ağlayabilirler miydi?

Bizim halkımız doğuştan duygusaldı zaten. Bir zamanların ezilenlerinin şimdi büyük bir güce sahip olup, Hz. Musa’nın asasına kadar ulaşmaları ne muhteşem bir hikayeydi böyle. O asayı neye değdirseler değişiveriyordu. Her şeyi istedikleri gibi yapıveriyordu. Yaşar Kemal’in İnce Mehmed’i falan halt etmişti yanında. Asıl hikaye buldu işte. Fakat her hikaye gibi bir gün sona erecekti, biliyorlardı. Öyle bir şey yapmalıydılar ki bu hikaye bir efsaneye dönsün, birileri günün birinde ezilmişliklerini hatırlayınca bu efsaneyi dillendirip mutlu olsun. Mesela bir köprü daha dikmeliydiler İstanbul’a, büyükşehir yasasıyla eyaletlere bölmeliydiler ülkeyi. Hatta taşları yerinden oynatıp, başkanlık sistemini getirmeliydi…

Tamamen duygusaldı tüm yapılanlar. Çekip gittiklerinde herkes bunları hatırlamalıydı. Adlarını şehirlere, köprülere, Türk lirasının üzerine yazmalıydılar. Nasıl ağlayarak gelmişlerse, millet de onları ağlayarak yad etmeliydi…

Şu benim arkadaşın hikayesine devam edelim mi? Edelim. Evet 38'ine vardığında artık O gençliğindeki gibi değildi. Elini attığı her şeyi satın alıyordu. Yatlar, evler, dükkanlar, arabalar… Etrafı pek kalabalıktı artık. “Biz de senin gibi olmak istiyoruz” diyen insan kalabalığını gördükçe bir kat daha büyüyordu sanki. Şimdi ezme sırası kendisindeydi, etrafındakileri de ezmeye çalışıyordu, kendisini seven sevmeyen herkese tepeden bakıyordu. Fakat günün birinde bir ayağı tökezlese bütün etrafındaki o kalabalığın üzerine çullanıp kendini yok edeceğini de iyi biliyordu. Bana bunu da itiraf etmişti, hem de bu sefer bir içki masasında değil…

Sanırım hepsinin anlamak istemedikleri işte tam olarak buydu. Tamam anladık sen duygusalsın da etrafındaki adamlar duygusal değil mi? Zorla dostun yapmaya çalıştığın yandaşların yarın ezildikleri için senden intikam almayacaklar mı? Sanıyor musun ki iktidarın bittiğinde seni övmeye devam edecekler. Sanıyor musun ki, “Helal olsun be adama neler yaptı ülkeye” laflarını son nefesine kadar duyacaksın? “Eşkiya dünyaya hükümdar olmaz” diye boşuna dememişler, duygusallık günün birinde zorbalığa dönüştüğü zaman hayali kahramanlığın sona yaklaşıyor demektir. Korkunla sana bugün kahraman diyenler yarın gerçek isminle anıp “Eşkiya” diyecektir, sakın kızma, duygusal olmak işte tam da böyle bir şey demektir…

 
Toplam blog
: 9
: 728
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

Alper Kutay Erke Vikipedi, özgür ansiklopedi Alper Kutay Erke (d. 24 Nisan 1979, Konya), mizah, ..