Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '20

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Et Tüketimi ve Küresel Isınma

İklim değişikliğinin toplumun hemen hemen her kesimince kabullenildiğini söyleyebiliriz. Son tahminlere göre 2050 yılına kadar ortalama sıcaklık 1,3 C0, 2100 yılına kadar 1,2 – 3,7 C0 arasında artış göstereceği beklenmektedir. Sıcaklığın artışı yanında, kuraklık da tarımı alabildiğine olumsuz etkilemektedir. Örneğin kurakta, bitki tam gelişemiyor, erken oluma zorlanan bitki, tam dane dolumunu gerçekleştiremeyebiliyor. Tabiiki olay bununla bitmiyor. Değişen iklim, hastalık ve zararlı etmenlerinin de yaşamsal değişimine neden oluyor. 1960 yılından beri zararlıların her yıl 2,7 kilometre kuzeye göç ettikleri biliniyor. Hastalık etmenleri ve zararlıların yaşam süreleri uzayabiliyor, hatta üreme hızları artabiliyor, yeni genotipler oluşturabiliyorlar. İşte bu, dünya tarımı için bir felaket olacaktır. Çünkü, söz konusu yeni hastalıklar ve zararlılara dayanıklı çeşitler henüz ne ıslah edildi ve ne de onlarla mücadele ilaçları henüz formüle edildi!
 
Diğer taraftan 2050 yıllarına doğru, şu anda tükettiğimiz gıda miktarının %70 artırılması gereğine değinilirken, bu artışın et için %80 ve tahıl için %52 civarında olması tahminlenmektedir. Bu da günümüzde 260 milyon tonluk dünya et üretiminin 2050’lere 455 milyon tona çıkarılması gerekeceği anlamına gelir.
 
Çevre için tarımın, özellikle hayvancılığın, karnesi pek de iyi değildir.  Örneğin bir kilo sebze için 322 litre, bir kilo meyve için 962 litre su tüketilirken, bir kilo tavuk eti için 4325 litre, bir kilo koyun eti için 8763 litre ve bir kilo sığır eti için 8763 litre su tüketilmektedir. Yalnız unutmamak gerekir ki dünyada üretilen tahılın üçte biri yeme, yani hayvan beslenmesine yöneliktir. ABD’de kullanılan antibiyotiklerin %80’ninin hayvan yetiştiriciliğinde kullanıldığı da diğer bir gerçek.
 
Yarınlarda sorunsuz bir tarımsal üretim için toprak ve su kaynaklarımızı korumak zorundayız. Tarımsal üretimde kaynak kullanımına dikkat etmezsek, gelecekte sürdürülebilir gıda üretimi açısından sorunlarla karşılaşacağız demektir. İnsan kaynaklı çevre kirlemesinde tarımın karnesi pek iyi görünmemektedir. Örneğin dünya temiz su tüketiminin %70’i gıda üretiminde kullanılmaktadır.
 
Bu günkü tarımsal üretimimizle bile, milyonlarca aç, eksik beslenen, mikro besin elementlerini yeterince alamayan ve obez nüfus gerçeğinde “gıda-sağlık-çevre” üçgenine biraz daha fazla odaklanmak durumundayız. Burada karşımıza üç hedef çıkıyor:
 
1) tarımsal üretim teknolojisindeki geliştirmek;
 
2) tedarik zinciri boyunca gıda kayıplarında ve atıklarda azalma ve
 
3) bireylerin gıda seçeneklerini ve diyet kalıplarını değiştirmek.
 
Tarımsal üretimin çevreyi minimum kirleterek azami verimi sağlaması konusu, birçok güncel yayında ele alınmıştır[1].
 
Burada, son maddenin yarının toprak ve su kaynaklarımızın korumasındaki olası etkilerini irdelemeye çalışalım. Yeme alışkanlıklarının gıda tüketiminde büyük rol aldıkları bir gerçek. Vegan, vejetaryen gibi tüketici guruplarının özellikle et tüketimde davranışları herkesçe bilinir. Özellikle protein kaynağı olarak et öne çıkmakta ise de bitkisel kaynaklardan baklagiller proteinlerinin beslenme açısından et proteinini aratmadığı bilinir. Bu durumda bir kilo et ve bir kilo fasulye üretimi gerekli kaynakları aşağıdaki tabloda karşılaştıralım. Gerekli üretim alanı, kullanılacak su, gübre ve ilaç rakamlarında, neredeyse on kat miktar farkı hemen göze çarpmaktadır. Rakamları proteine indirgediğimizde bir kg ET proteinin eldesi için, bitkisel proteininden 18 kat daha fazla arazi, 10 kat daha fazla su, 12 kat dah fazla gübre ve 10 kat daha fazla ilaç kullanıldığına şahit oluruz (Çizelge). Bazı gıdaların bir kiloluk üretimi için atmosfere salınan CO2 miktarları grafikte izlenebilir. Orada bir kilo fasulye üretiminde bir kg CO2, bir kg tavuk eti için 5 kg CO2, bir kg sığır eti için 27 kg CO2, atmosfere salınacağı hesaplanmıştır
 
 

  

Arazi (m2)

Su (m3)

Gübre (gr)

İlaç (gr)

Fasulye

3,8

2,5

39

2,2

Et

52

20,2

360

17,2

 
Genel olarak, bitki bazlı diyet uygulayanların yani vejetaryenlerin daha sağlıklı olduğu bilinir. Onlar birçok hastalıklara yakalanma riskleri oldukça düşüktür. Vejetaryenler tip 2 diyabet, obezite, koroner kalp hastalıkları ve bulaşıcı olmayan diğer hastalıklara yakalanma olasılıkları oldukça düşüktür. İyi planlanmış bir vejetaryen diyet, vücut gelişme ve büyümesi için yeterlidir. Etsiz diyetler sadece önleme için değil aynı zamanda birçok hastalığın tedavisinde de uygundur.  
 
Vejetaryen yaşam biçimi ile sera gazı seviyesini ortalama %35, gıda üretim alanlarını ortalama %42 ve tarımsal su kullanımı ortalama %28 azaltabileceği tahmin edilmektedir[2].  Bu gerçek, çevre konusunda bilinçli toplumlarda etsiz diyete kayma doğrultusunda bazı uygulamaları çoktan başlattı. Birleşik Krallık üniversitelerinde kantin ve restoranlarında başlatılan etsiz menü uygulaması şimdiden 44 üniversiteye bulunuyor[3]
 
Memnuniyetle gözlenmektedir ki bitki bazlı et pazarı da açılmış ve 2030’lara doğru 85 milyar dolarlık bir meblağa ulaşılacağı tahmin edilmektedir[4].
 
Nazimi Açıkgöz
 
 
[1] http://blog.milliyet.com.tr/kuresel-isinma-ve-tarim/Blog/?BlogNo=613238
 
[2]https://news.llu.edu/research/lower-meat-consumption-key-fighting-global-warming-study-says
 
[3]https://www.independent.co.uk/life-style/university-uk-vegan-ban-meat-climate-change-environment-a9347256.html
 
[4]https://nacikgoz.blogactiv.eu/2020/01/07/plant-based-meat-market-will-reach-us-85-billion-in-2030s/

 

 
Toplam blog
: 145
: 432
Kayıt tarihi
: 04.01.12
 
 

1964 yılında Ankara Üniversitesini bitiren Nazimi Açıkgöz, doktorasını 1972 yılında Münih Teknik ..