Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mayıs '11

 
Kategori
Blog
 

Etik analiz

Etik analiz
 

Şu son 4-5 gündür enteresan şeyler oldu MB da.

İlk kez olmuyor tabii ki. Ama olanlara hepsi bir arada birbirine bağlı ve birbiri ardınca, çok da kısa bir süreç içinde zincirleme bir oluşlar bütünü olarak baktığımızda, ortaya çıkan durum ve sonucun çok çarpıcı olması nedeniyle, yaşanan bu son süreç oldukça önem ve ayrıcalık kazanıyor. (Asıl gerçek ve doğru ayrıntıda gizlidir)

Öncesinde, nisbeten bir dinginlik var. Herkes kendi yazısıyla ilgili gibi.. yine tek tük çarpışmalar var ama münferit şeyler, pek bir önem arzetmiyor, ortama yansımıyor.

Akabinde birileri bir hareket gelsin isteğinde sanki. Kıpırdanmalar var. Hissediliyor.
Ancak o birilerinin hareketten anladıkları zaten geçmiş tecrübelerden bilindiği için, tehlike işareti bu, çünkü bu demektir ki yine çirkin, yanlış bir şeyler olacak. O yüzden daha aklı selim sahibi olanlar birden ortama çevriyorlar yine dikkatlerini… Zira bilinmektedir artık, perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Aport, hazır bekleyişe girmek üzeredirler, saatler günler birşeylere gebedir, algılamışlardır bunu çünkü. Bişeyler olacak yine ama, bakalım ne?
(Hem merak, hem tedbir, hem itidal)

Ancak daha bekleyişe bile geçilmeden,
hiç beklenmedik bir şekilde, hareket isteyenler tarafından değil de, tam aksine bu defa diğer taraftan bir salvo geliyor ki… anam anam ne salvo. Öbürlerininkini bile aşan bir şekilde tam belden aşağı. Öylesine çirkin.

Oysa bunlar doğruları yapan taraftılar hani, kendilerine göre.. ilginçlik, terslik ve durumun önemi de biraz burada da zaten. (Bazı doğru bilinenlerin yanlışlığı, şeytana uyma)

Üstelik yeni bir konu da değil. Daha önce de bir takım kulislerde dedikodu kazanı kaynatılmış bir durum… Artık aynı konu ne zaman, hangi arada, nasıl olduysa o meçhul, ama tekrar bir şekilde ısıtılıp bu defa “alenen” blog gündemine düşüyor. Hatta ısıtılıp ısıtılmadığı dahi meçhul aslında. Yani diğerlerince özellikle ısıtılmış olmaması dahi mümkün. Belki kendiliğinden öyle bir durum oluşuverince diğerleri de bunu fırsat telakki ederek, fırsatı ganimet bilip duruma atlamış da olabilir, ki bence de öyle olmuş olmalı. Daha mantıklı, hatta zaten öyle görünüyor. (Fırsatçılık, amaca giden her yol yanlış da olsa mübahtır anlayışı, şeytancılık)

Konu kendi şahsına münhasır bir özellik de arzettiğinden, fazla bir katılım olamıyor, olmuyor, özellikle de bayanlar tarafından… Ama, her iki taraftan sadece belirgin 3-5 kişi arasında bile olsa da karşılıklı saldırılar öyle seri ve şiddetli ki, haliyle ortam da son derece seri bir şekilde ve birden kızışmış durumda. Durum çok ani geliştiği için de, çoğu insan da izlemede. E normal, hem konu çok bıçak sırtı ve hem de henüz o kadar yeni ve birden gündeme girdi ki, hele durum bir olgunlaşsın da bakalım ne olacak. (Temkinlilik ve yanlışa bulaşmama isteği, kaygı, insanca)

Demeye kalmadan… hareket isteyen taraf, sanki bu bir zaten hareket değilmiş de, hareket yok muş gibi bu defa hareket isteğini o da “alenen” açıklıyor. Daha doğrusu bir harekete teşvik, üstü örtülü, aklı sıra çaktırmadan bir provokasyon şeklinde. E bu da normal, ya katılım istiyor, ya da ne de olsa “hedef”, kendilerinden biri olduğu için, durumu örtme yönünde dikkati başka yöne çekmeye çalışıyorlar. Başka yönde başka bir tartışma ve hareket çıksın ki, dikkatler o konudan uzaklaştırılsın… Katılım olsa da işe yarar, diğer türlü olsa da işe yarar. Akıllıca. (Yanlışın içindeki zeka, şeytanlık)

Ama duruma uyanan biri, bir aklı selim sahibi ve o hareket isteyenlerin “yanlışlığın”a da zaten karşı olan biri, dolayısıyla diğer taraftan gibi de olan biri, o hareket isteyen yazıya karşılık bir yazı yazıyor. Bomba gibi bir yazı. Yazı çok doğru bir yazı. İnsanlara neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlatan bir yazı. Haraket berekettir ama, bereket asıl nedir, onu anlatan bir yazı. Böylece de insanları aklı selime çağıran ve o hareket isteyenlerin asıl yüzünü de ister istemez ortaya koyan bir yazı. En altında da o insanların yaptıkları birkaç ufak yanlışla birlikte bu son durumun yanlışlığına da sadece iki kelimeyle örnekleme yapılmış kısacık bir paragraf var. Yani aslında sadece doğrudan taraf bir yazı. Ama bekliyor editoryada da bir tam gün, hemen yayına verilemiyor. Zira o arada editorya da o yanlış ve çirkin durumun farkına varıyor artık... Ve aynı anda, hem diğer o konunun yer aldığı bütün o çirkin bloglar yayından geri çekiliyor, ve o doğru yazı da sonundaki o ufak paragraf çıkartıılarak yayına veriliyor. O yanlışlar ve çirkinlik hiç olmamış gibi bir hava verilmek için belki. Böylece o çirkinlik de sanki hiç yaşanmamışçasına, sonlandırılmış oluyor. Güzel bir durum. Doğru bir uygulama. En azından işin bu safhası çok iyi. Madem o çirkin durum ile igili bloglar ve yazışmalar kaldırıldığına göre, o minicik paragrafın yazıdan çıkarılmasında da hiçbir yanlışlık yok, ona gerek de kalmamış oluyor zaten. (Zeka, akıl, cesaret, bilgi, duruma hakimiyet, vakıfiyet, otorite, doğru, hak)

O doğru yazı yayına verildikten 40 dakika sonra da başka bir “nisbeten o da aklı selim içeren” 2. bir yazı daha giriyor kategoriye. Ancak o yazının başlarında bir yerde çok kısa olarak o çirkin durumdan yine dolaylı bir bahis var. Üstelik işlenen asıl konunun dışında olmasına rağmen güya örneklem olarak kullanılmış ve karşılıklı konuşma havası verilerek 5- 6 satırlık bir skeç gibi sanki o çirkinliği algılatan bir bölüm halinde. Eleştiriyor ve o da bu durumun yanışlığını vurguluyor. O yüzden o da doğru bir yazı.

Bu iki yazı, okunması gereken yazılar. Çünkü doğruyu içeren, yanlışı eleştiren yazılar. Cesur yazılar. Ve ön sayfada yeterince uzun, belli bir süre durmalı ki, insanlar görsün ve okusun. Çünkü faydaya hizmet ve insanları çirkinden, yanlıştan uzaklaştırma yazıları… Kaldı ki ortamın da, insanın da, toplumun da zaten ihtiyacı olan yazılar o tip ve o içerikte yazılar.

Ancak yine o çirkin konuyu tartışan taraflara üstelik de aktif olarak katılanlardan biri, tam da o ilk doğru yazının önerdiği yönde ve diğer 2. doğru yazıda da yer alan karşılıklı konuşma şeklinde olan bölümdeki gibi, bunu daha da genişletip yazısının tümüne skeç tarzı hakim olacak şekilde, işin içine mizah da katarak öyle bir yazı yazıyor ki durumun ilginçliği ve sonucun yanlışlığı da orada başlıyor zaten. Zira kendinden önceki 2 yazıdan ilham alındığı çok belli ama yazı kendi başına da zaten gerçekten çok güzel ve öyle dikkat çekici ki, bu diğer asıl okunması gereken 2 yazıdan en çok 2-3 saat arayla yayına girince de, doğal olarak o eğlenceli yazı tüm ilgi ve dikkati üstünde topladığı için, önceki diğer iki yazı da tam anlamıyla hiç edilip, güme gitmiş ve işlevsiz kalmış oluyor. Sırf bu 3. yazının çok büyük bir zamanlama yanlışı yüzünden. Kısaca, doğruya balta vurulmuş oluyor. (Doğrunun yanlışlaşması, görememe, yanılgı, aylaklık, aymazlık... sonuç: etik olmama)

Yani “görünüşte” o kadar sanki doğru ve güzel gibi görünen bir yazının aslında ne kadar büyük bir yanlışa imza attığının da blog tarihine geçişi de olmuş oluyor bu. Üstelik bunu, o yazıyı yazan dahi farkedemiyor bile… Herhalde… Ve alkışlanıyor üstelik, yani sadece o değil, kimse farketmiyor. Gerçekten insan adına, insanlık adına ve “doğru” adına… akıl adına da çok acıklı bir durum. Alışkayanlar için değil ama bu, farketmeksizin saftirikçe alkışlayanlar için. (Yanılgı, alıklık, aymazlık)

Çünkü alkışlayanlar arasında farkedip veya bilinçli ama doğru ya da yanlış başka bir amaçla alkışlayanlar da var kuşkusuz.

İlk etapta ben de alkışladım mesela. Çünkü doğru ve yanlış yanyanaydı ve yanlışa karşı doğruyu ön plana çıkarmam gerekiyordu. Yapılan iş, zaten müstakilen doğruydu, ama bütünsel doğruluk planında zamanlaması yanlış bir işti. Bu yanlışın irdesini de mecburen yine zamana bırakmaktı doğru olan. Çünkü bir de, yazan bakalım ne yapacaktı, nasıl bir yol izleyecekti, onu da ancak yine “zaman” bana gösterebilecekti. Bu yazıyı da zaten, “zaman” kendi sürecini tamamlayıp bunu da gösterdiği için artık yazıyorum şimdi. (Doğru, etik)

Fakat diğer alkışlayanlar söz konusu olduğunda, bunu üstelik de eğitimli insanların, ve de zaten aklı olduğu düşünülen insanların yapmış olması da durumu oldukça vahim de kılıyor haliyle.

Bu üç yazı münferit bakıldığında aynı konu çerçevesinde yazılmış 3 ayrı doğru yazıdır. Ve araya giren başka konularda yazılmış sanırım 2 yazıyı saymazsak eğer, sadece 3 saatin içinde peşpeşe yayına girmişlerdir. İşte doğruya gerçekten hizmet ve doğruluk ile hakkaniyet açısından incelik orada başlıyor zaten. Ben mesela hemen yazmam, yazmışsam bile bekletirim, çünkü bakarım aynı minvalde kim ne yazmış... ve varsa eğer öyle bir yazı daha, en az bir gün ara veririm ki, o yazı da hakkını bulsun, benimki de diye… Çünkü doğru her yazı bu hakkı haketmektedir zaten. Gerçekten doğruyu yapan, doğruyu savunan, doğru insanlar, asla sadece kendilerini düşünmezler, diğer tüm doğrulara da geçit verecek şekilde hareket ederler. Kaldı ki akıl da, iyi niyet de bunu gerektirir zaten. (Etik)

Çünkü aksi yapılırsa, yine yanlışa hizmet edilmiş, “doğru” harcanmış oluyor sadece.
“Doğru”yu doğru kılan o inceliklerdir, “doğru” o ayrıntılardaki inceliklerde gizlidir daima.

Sonuç: Ortamda yine doğru adına değişen bir şey yok. Ama hata ve haksızlık, yani “yanlış” artık daha da diz boyu! Ama sessiz sinsi bekliyor... her zaman ortalıkta olması, şart değil. Şimdilik görünürlerde olmaması, yok demek değil.

Buradaki insanlar… tabii ki hepsi değil de, daha ziyade “öne çıkanlar” yazı yazmıyor, yazıları aracılığıyla birbirleriyle savaşıyor. Ne diyeyim, Allah akıl fikir versin. Ama tabii, yanlışlarla savaşmak yerine birbirleriyle savaşanları öne çıkaranlara da Allah akıl fikir versin… hatta asıl onlara akıl fikir versin ki, zira onlar olmasa “öne çıkanlar” böyle akılsızlardan ve bu denli akılsız ve yanlışlarda olmazlardı zaten.

Ve ben... sizinle değil, yanlışlarınızla savaşıyorum!! 

 

12.05.2011 

 
Toplam blog
: 157
: 3152
Kayıt tarihi
: 03.03.11
 
 

Ekonomistim, emekliyim. İki evlat annesiyim. Müzikle ilgilenirim, bestelerim vardır. Düşünürüm, a..