Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mayıs '12

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Etiket: Sıradan bir hikaye...

“Görelilik kuramım başarıyla kanıtlanırsa Almanya benim bir Alman olduğumu iddia edecek, Fransa ise dünya vatandaşı olduğumu açıklayacaktır. Kuramım gerçek dışı çıktığında ise, Fransa bir Alman olduğumu söyleyecek, Almanya ise bir Yahudi olduğumu açıklayacaktır.”

Albert Einstein, 6 Nisan 1922, Fransız Felsefe Derneği

 
Doğar doğmaz bu mavi gezegene, sol ayak bileğimize takılır hemen ya da okula başladığımız vakit hayat bilgisi kitabımızın üzerine biz kendimiz yapıştırırız onu özenle. Keşke hepsinin üzerinde kendi adımız yazsa, keşke hepsi masum, rengarenk çiçekli, yarış arabalı, barbie bebekli olsa. Daha doğmadan, daha olmadan yapışır bize aslında, bazen bu yüzden doğamaz bile insan. İşte öyle güçlüdür bu etiketler, töredir, namustur bazen. Bazen de sadece sevdiğimiz bir elbisenin fiyatı yazar üzerinde ama satılan etiketin kendisidir aslında. Gucci’dir, Chanel’dir mesela…
 
Çocukluğum, İstanbul’da bir semtte geçti. Hani şu çocukların birbirleriyle küstüklerinde “Kendi mahallene git, burası bizim” dedikleri türden bir mahalle. Bizimdi; sakindi, sessizdi, güvenliydi! Yıldızları görürdük o zamanlar, şimdi ki kadar bina yoktu. Belki de o zaman binaların arasından gökyüzüne bakmayı düşünebiliyorduk, bilmiyorum… Ama gerçek olan o uçsuz bucaksız göğe bakıp hayaller kurduğumuzdu, kafamız yukarda midemiz bulanana kadar dönerken…
 
Mahallemizin bir bakkalı vardı, sıcak ekmek ve günlük süt için gidilen. En önemlisi de kalın bir veresiye defteri olan. O zamanlar çok market yok, halk bildiğinden şaşmıyor tabi, marketler ham yapar diye korkuyor… Bizlerde elimize geçen birkaç kuruşla beraber soluğu işte o küçük ama çok büyük bakkalda alırdık. Hıdır Amcanın bakkalı… Renk renk şekerler, paket paket krakerler… O zaman sağlıklı sağlıksız bilmezdik ki, ne olursa, avucumuzdaki bozukluklar neye yeterse alır yerdik. Hıdır Amcaya doğru uzattırdım avucumu, “Hıdır Amca bunlarla ne olur?” derdim. Çoğu zaman hepsi bende kalırdı, istediğimi alırdım, bazı zamanlarda ise “Çok şey olur” der ve bir sürü şey verirdi birkaç kuruşa. Sokaktaki herkes çok severdi onu. Yeni bebeği olanların kapısına her sabah süt bırakırdı ücretsiz. Böyle bir adamdı işte.
 
Yıllar geçti...
Ben büyüdüm, bir sürü bina yapıldı sokağa, adım başı market. Şimdi herkes marketlere gidiyor, onlarında insan halinden anlayan bir veresiye defterleri yok. O sokaktan taşındım ama ailem hala oradaki evimizde yaşıyor. Onları ziyarete gittiğim bir vakit neden hatırlamıyorum ama yolum sokağın sonuna düştü ve oradan girdim. Baktım ki Hıdır Amcanın üst katında yaşadığı, çocukluğumun cenneti, bakkalı hala orda, yüksek binaların arasına sığınmış duruyor. Garip bir duygu kapladı içimi, yavaş adımlarla bakkal dükkanına ilerledim, neyle karşılaşacağımı bilmeden, kapıdan girdim. Hıdır Amca orda, bakkalın köşesindeki sandalyesinde, beyazlamış saçı ve sakalıyla beraber oturuyordu. Selam verdim. Beni tanıyıp tanımadığını sormama fırsat kalmadan, “Hoş geldin Yavuz oğlum” dedi ve başladı ağlamaya. Şaşırdım, “Ne oldu Hıdır Amca” dedim. Anlattı! “Senin bakkal Hıdır Amcan şimdi mahallenin Kürt Hıdırı oldu” dedi. Mahallenin şimdiki gençlerinin sütbabası, yaktığı veresiye defterleriyle ünlü Hıdır Amcası siyasete kurban gitmişti. “Artık kapıma gelip selam veren bile yok” dedi ağlayarak. Ne zaman ailemi ziyarete gitsem sokağın sonundan girdim hep, selam vermek için. Yakın zamanda da kaybettik kendisini. Nur içinde yatsın…
 
Neler olmuş bize böyle? Yaşımızla, rengimizle, ırkımızla gurur duyar olmuşuz ve bunları kullanarak incitiyoruz! Birkaç yılda aldığımız diplomaları boynuna asıp gezmediğimiz kalıyor bazen. Bizden önce yaşımız, cinsiyetimiz, kökenimiz, mesleğimiz ya da kapıda duran arabamız giriyor mekana, bizim yerimiz yok aslında. İnsana yer yok! Etiketlenmekten kaçarken etiketliyoruz gün boyu, nefret söylemleri ile dolu dolu yaşıyoruz, Allah bereket versin… Ne kadar adil olduğumuzu, bu düzene karşı durduğumu gösteriyoruz bazen de cemiyete, farklı inanç, ırk ve cinsiyetlere sahip arkadaşlarımız olduğunu anlatarak. Bravo bize. Ama biliyorum reklamlardaki gün gelecek, o gün herkes bize sadece “İNSAN” diyecek!
 
Yavuz Gündoğan
Profesyonel Yaşam Koçu ve İletişim Uzmanı
 
Toplam blog
: 4
: 149
Kayıt tarihi
: 02.05.12
 
 

İstanbul Üniversitesi’nde İletişim ve Sosyoloji okudu. Öğrencilikle birlikte medya sektöründe çal..