Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '09

 
Kategori
Deneme
 

Etme

Etme
 

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme

Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme

Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme

Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme

Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme

Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme

Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mavediyorsun etme

Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme

İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme

Mevlana Celaleddin Rumi

Yılmaz Erdoğan, Taksim Trio'nun "Gözüm" adlı parçası eşliğinde Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin şiirini seslendiriyor: "Etme" Şiiri dinlemeye başladıktan sonra uzun süredir yazmak istediğim, başladığım ama bitiremediğim Mevlana yazımı artık bitirmem gerektiğini anladım.

Yazamayışımın sebebi Mevlana felsefesinin büyüklüğü karşısında kendimi yetersiz ve aciz hissetmemdi.

Benim Mevlana’ya aşkım Orhan Pamuk’un “Kara Kitap” isimli kitabını okuduktan sonra başladı. “Kara Kitap” ta Mevlana ve Şems’e bir gönderme yapılmıştı. Günlerce aklıma takıldı. Daha sonra her yerde karşıma Mevlana ve Şems çıkmaya başladı.

Mesnevi’yi okumaya başladım. Mesnevi’yi öyle bir solukta okuma imkanı yok. Mesnevi’yi okurken çok tanıdık geldi. Aslında bizi biz yapan değerler orada, o zamanda varmış. Orada anlatılan meselleri birçok yerde okumuşum. Kimi masal olarak anlatılmış bize. Kimisini Efsane olarak dinlemişiz. Okuduğum sevdiğim birçok yazar ondan ilham almış, etkilenmiş. Eserlerinde Mesnevi’nin izlerini gördüm.

Mevlana bir deniz, onun büyüklüğünden etkilenmemek mümkün değil. Dünyanın her yerinde ve ülkemizde Mevlana’ya ve görüşlerine müthiş bir rağbet var.

Bu bir tesadüf değil. Elif Şafak’ın “AŞK” kitabıyla ardından Ahmet Ümit’in Bab-ı Esrar’ı ardı ardına yayınlanan Mevlana’ya sevgi ve ilgiyi artıran kitaplar. Özellikle Elif Şafak’ın Mevlana felsefesine yakınlığı bu yakınlığı da tüm eserlerine yansıtmış olması daha da çok sevdirdi.

Mevlana’nın kitapları günümüzde birçok yabancı dile çevriliyor. Yayınlandığı ülkelerde de hemen en çok satanlar listesine giriyor. Bunun altında yatan sebep nedir? İnsanların içinde bulunduğu boşluk dolmuyor mu acaba? Belki de bunun sebebi Mevlana’nın söylediklerinin insanlara yabancı gelmemesidir.

Mevlana insanı almış merkeze, insanın değerini anlatmış. İnsanlar onun anlattıklarında kendilerini buluyor. Mesneviyi okurken insan bir iç sükunet hissediyor.

Tüm eserlerine felsefesini yansıtmış. Mevlana’nın Felsefesini tam anlamıyla anlamak bir de bunu anlatmaya çalışmak çok zor. Ruhun değerini sonsuzluğunu, şeklin önemsizliğini anlatmış.

Dünyayı nasıl görüyorsak bize o şekilde yansıyacaktır. Dünyadaki kötülüğe bakarsak kötülüğü görürüz. Her şeyin içindeki iyiyi görmenin önemini anlatmış. Dünyada mutlak kötülük yoktur. Onu kötü yapan bizim bakışımızdır. Yılanın zehri bile kıymetli ve değerli artık biliyorsunuz. İlaç yapımında kullanılıyor.

Nefsle mücadelenin zorluğunu ve gerekliliğini hissettiriyor. Nefsin olgunlaşması gerektiğini “Hamdım, yandım, piştim” sözlerinde görüyoruz. İnsanın kıymetinin ancak belirli bir olgunluğa eriştikten sonra artar.

Acı çeken, pişmanlık duyan insan Allah’a daha yakındır. Bu kişilerin duaların dertsiz, tasasız yaşayan insanların dualarından daha içtendir.

Bu dünyanın güzelliği geçicidir. Aslolan mana aleminin güzelliğidir. O güzelliği görebilmek için belirli aşamalardan geçilmesi gerekir.

İnsan kendinin ne olduğunu bilmelidir. Kendini görebilmek için içine en derinine bakabilmelidir. Kötülük, haset, kıskançlık, ihtiras, kibir var mı içimizde ona bir bakalım. Yoksa bunları ancak başkalarında gördüğümüzde mi rahatsız oluyoruz?

İnsanlara karşı sevgi hissedelim. İyi ve güzel şeyler düşünelim. Kötü şeyler hissedip kötü düşündüğümüzde kendi içimizde kötü hisler uyandıracağız. Kendi kendimize duygu ve düşüncelerimiz kirleteceğiz. En önce düşüncelerimizi temizlemeliyiz.

Allah’ın herkese ihtiyacı olanı verir. İnsanlar için gereksiz yük oluşturacak şeyler vermez. Birisi için gerekli olan bir şey diğerine yük gelir.

Bir çok kişisel gelişim kursunda hep verilmek istenen insanın içinde taşıdığı ruhun değeri ve onu beslemenin gerekliliğidir. Bundan yüzyıllarca önce Mevlana insanın dışının önemsizliğini asıl beslemesi zenginleştirmesi gerekenin ruhu olduğunu söylemiştir.

İnsanların kötülüğüne katlanmak, onlara bir nevi cezadır. Kendi kötülüklerini onlara geri vererek kendini temizlemektir. Kendini temizlerken onları bir araç olarak kullanmaktır. Karşılaşılan kötülükleri tevekkülle karşılamak kendini temizlemektir.

Mevlana” “İster putperest ol, isterse Mecûsî… Ne olursan ol gel!” demiş ama herkesi çağırırken gel olduğun gibi gel ama ilk adımı at diye çağırıyor. “Burası âşıklar Kâbe’sidir. Her kim ki buraya nâkıs gelir, buradan kâmil olarak çıkar.” Onu ve felsefesini tanıyınca değişmemek aynı kalmak söz konusu değil. O kendini biliyor ve güveniyor.

Mevlana bilgindir, aşıktır, şairdir, yazardır, felsefecidir, sufidir. Daha sayılamayacak kadar çok sıfatı vardır. Ama en önemlisi Mevlana birleştiricidir.

 
Toplam blog
: 72
: 3894
Kayıt tarihi
: 20.09.09
 
 

Evli bir çocuk annesiyim. Eğitim alanında çalışıyorum. Felsefe, sosyoloji, edebiyat alannda atöly..