Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Kasım '12

 
Kategori
Tarih
 

Etnik aşiretler ve yakın tarihimiz üzerine hatırlatmalar (II. Bölüm)

Etnik aşiretler ve yakın tarihimiz üzerine hatırlatmalar (II. Bölüm)
 

Sevr Antlaşması İmzalanırken (10 Ağustos 1920)


PETROL FAKTÖRÜ VE I. DÜNYA SAVAŞI

XIX.cu yüzyılın ikinci yarısında petrolün stratejik önemi ve değeri anlaşılınca o tarihlerde Osmanlı devletinin elinde olan Musul, Kerkük ve Arabistan petrol bölgelerine el koymak üzere başta İngiltere olmak üzere Avrupa ülkeleri harekete geçer. Bir diğer petrol ülkesi İran da hedef seçilir. İngiltere, bu iki ülkeyi zayıflatmak için destabilizasyon politikasıyla   etnik grupların kışkırtılması projesini uygulamaya geçirir.

I. Dünya Savaşı (1914-1918)  patlak verdiğinde İngiliz-Fransız ve İtalyan donanması başkent İstanbul’u ele geçirmek amacıyla doğrudan Çanakkale Boğazına saldırır. Türkler İngiliz-Fransız-İtalyan birleşik donanmasına karşı büyük bir başarıyla direnirler (1915).  Ancak, Müttefikler Osmanlı’nın çökeceğinden emindirler. 16 Mayıs 1916 da  İngiltere ve Fransa  Rusya’nın da onayladığı  Sykes-Picot Antlaşmasıyla Türkiye'nin Ortadoğu’daki topraklarının  üç  devlet tarafından bölüşülmesi ve bir Arap devletleri konfederasyonu kurulması kararlaştır.

Bu gizli antlaşmaya göre Kafkasya, Trabzon, Erzurum, Van, Bitlis, Güneydoğu Anadolu Rusya’ya; Doğu Akdeniz, Adana, Antep, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Musul, Suriye Eyaleti  Fransa’ya; Hayfa,  Akka, Irak Eyaleti, Bağdat,  Basra  İngiltere'ye bırakılacaktı.  Böylece petrol bölgeleri bu üç devlet arasında paylaşılıyordu. Tüm dünyadan gizlenen bu antlaşmayı 1917 Devriminden sonra  SSCB başkanı Lenin dünya kamuoyuna açıklamıştır.

Savaşın son yılında İngilizler Türkleri yenerek Arabistan, Filistin ve Bağdat'ı ele geçirirler. 29 Ekim 1918 de Türk birliklerini Şarkat'ta (Ninova) savaşmadan teslim alan İngiliz ordusu Musul'a 20 km yaklaşır. Bir gün sonra, 30 Ekim 1918de, Limni adasının Mondros limanında İngiliz zırhlısı Agamemnon'da ateşkes imzalanır.

İşin ilginç yanı Mondros Ateşkesi imzalandığında Musul hala Türklerin elindedir. Musul'u İngilizlere karşı savunmaya hazır bekleyen 6. ordu komutanı Ali İhsan Paşa İstanbul'dan  gelen emirle orduyu Nusaybin'e geri çekmek zorunda kalır. İngilizler de ellerini kollarını sallaya sallaya 3 Kasım 1918de Musul ve Kerkük'e girerler.

13 Kasım 1918'de Müttefik donanması –o bir türlü geçemedikleri-  Çanakkale boğazından sonunda güle oynaya geçerek İstanbul'a gelir ve İstanbul İngiliz, Fransız ve İtalyan askerlerince işgal edilir.

İngilizler  Sovyet Devrimini fırsat bilerek Kafkasya'ya girerek Bakü'yü de işgal ederler (1918). Ancak, Sovyet Kızıl ordusunun Kafkaslara ilerlemesi üzerine Bakü'yü boşaltırlar. İngilizlerin çekilmesiyle 1920de Azeriler bağımsızlıklarını ilan eder. Fakat Kızıl Ordu’nun tüm bölgede egemen olmasıyla  Azerbaycan, Trans Kafkasya Federasyonuna katılmak zorunda kalır. Kafkas petrollerinin Sovyet Rusya denetimine, Musul, Kerkük ve Arabistan petrollerinin  de Batı gözetiminde kurulan Arap devletçikleri eliyle İngiltere ve ABD’nin denetimine geçmesi planlanır.

SEVR VE LOZAN ANTLAŞMALARI

Bunun üzerine galip devletler Türklere son ölümcül darbeyi vurmaya hazırlanır ve ünlü “Sèvres  Muahedesini”  Osmanlıya dayatırlar. Osmanlı  hükümetinin 10 Ağustos 1920de imzaladığı   Sevr Antlaşmasının hiçbir zaman yürürlüğe girmediği yolundaki postmodern  iddialar doğru değildir. Antlaşma bal gibi yürürlüğe girmiş ve bir çok maddesi uygulamaya konmuştur.  Şöyle ki:

Antlaşma hükümlerince,    Ermenistan (Madde 28), Suriye,  Irak, Ürdün devletleri ve Filistin'de  " ulusal bir Yahudi yurdu" kurulmuş (Madde 94-97) ve  Suudi Arabistan  ayrı bir devlet olmuştur (Madde 98). Böylece, Balkanlarda yapıldığı gibi Kafkaslar ve Ortadoğu bölgesinde de böl ve yönet ilkesiyle bir sürü irili ufaklı yapay devlet, devletçik, krallık, emirlik kurulmuştur. Sèvres Antlaşması yürürlüğe girmediyse tüm bu devletler nasıl kuruldu?

Antlaşmanın 63 ve 64üncü maddelerine  göre ise,  Fırat nehrinin doğusunda  kalan bölgede bir Kürt yerel özerklik projesini kabul edilecekti. Eğer Kürt aşiretlerinin büyük çoğunluğu   bağımsızlık talep eder ve Milletler Cemiyet bunu onaylarsa Türkler bölgedeki tüm haklarından vazgeçecekti.

Peki niye bu yapay devlet  hemen kurulmadı ?  Çünkü o sıralarda  Kurtuluş Savaşı başlamış, Türkler ve Kürtler işgalcilere karşı birlikte çarpışıyordu. (Bunun üzerine "proje" ertelendi. Ama iptal edilmedi. Ertelenen "proje" "Büyük Ortadoğu Projesi" BOP adı altında kendine uyumlu bir eşbaşkan bulan ABD ve AB’nin  güdümünde  uygulanma yolundadır.)

Kurtuluş Savaşını zaferle sonuçlandıran Türkiye,  Batılı güçlerle önce Mudanya Ateşkes Antlaşmasını imzalar  (11 Ekim 1922),  arkasından barış görüşmeleri  için Lozan'da masaya oturmaya hazırlanır.  Osmanlı Sadrazamı Tevfik Paşa da konferansa katılmaya isteklidir, ancak  Türkiye Büyük Millet Meclisi oybirliğiyle aldığı kararla saltanatı kaldırır (1 Kasım 1922).

 Tevfik Paşa, yetkilerini  19 Ekim 1922'de hala işgal altında bulunan İstanbul’a gelen TBMM temsilcisi Refet Bele'ye devreder.  Padişah Vahdettin ise o sırada İstanbul’daki  İngiliz İşgal Kuvvetleri komutanı  Charles Harington'a gönderdiği  bir mektupla siyasal sığınma talep ediyordu.  Vahdettin, 17  Kasım  1922'de  İngiliz savaş gemisi "Malaya" ile Malta adasına gider.

21 Kasım 1922 de Lozan’da başlayan görüşmeler yer yer kesintilerle 1923 yılının Temmuz ayına kadar sürer.     24 Temmuz 1923’de Lozan Antlaşması imzalandığı sırada İstanbul, Trakya,  Çanakkale Boğazı, ve Karadeniz Bölgesi hala işgal altındaydı. Bu durum Lozan görüşmelerinde Türk tarafı için önemli bir dezavantaj oluşturmuştur. Lozan’da,  Hatay  Türkiye sınırları dışında kaldıysa da Türkiye’nin  yıllarca süren akılcı taktikleriyle 1939 yılında Anavatana katılmıştır.

Tüm ağır koşullar ve olumsuzluklara rağmen Lozan Barış Antlaşması 23 Ağustos 1923 yılında TBMM’de onaylanmış  ve  bu tarihten sonra yeni Türkiye Cumhuriyeti  dünya devletleriyle eşit haklara sahip, bağımsız ve saygın bir devlet olarak dünya sahnesinde yerini almıştır.

2 Ekim 1923’te müttefikler İstanbul’u terk eder, Türk Ordusu 6 Ekim 1923’de İstanbul’a girer ve 29 Ekim 1923te de cumhuriyet ilan edilir. İşte bunun için 29 Ekimde cumhuriyet bayramını kutlamak ve devrimlere sahip çıkmak çok önemlidir. Cumhuriyetin ilanından hangi karanlık zihniyetlerin hoşlanmadığı ve  ne gibi şark kurnazlıklarıyla cumhuriyetin yıkılmasına çalışıldığı sanırım bu şekilde az çok anlaşılmış olmaktadır.

 
Toplam blog
: 129
: 1871
Kayıt tarihi
: 27.07.06
 
 

1968 yılından bu yana dinler tarihi, mitoloji, sosyoloji, antropoloji, dinbilim, teozofi, metafiz..