Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '09

 
Kategori
Güncel
 

Eurovision Birincisi : « En İyisi Ben Değilim »

Eurovision Birincisi : « En İyisi Ben Değilim »
 

Doğal ve Sempatik


Bu seneki Eurovision biraz ezber bozdu!

Neden mi?

Hemen anlatmaya girişelim:

Bir kere birçok yarışmacının sınırları zorlarcasına kullandığı erotik unsurlar, hiçbir işe yaramadı. Kadın taifesinin amansızca açılıp saçıldığı, hatta Almanya ekibindeki striptizci hatunun kıyafetinin yasaklanmasına kadar varan çıplaklık yarışına rağmen, birinciliği götüren, boğazına kadar kapalı giyinmiş, hatta ne giydiği akıllarda bile kalmamış genç bir erkek oldu.

İkincisi, yer yer jimnastik yarışmasına dönen danslara, atlayıp zıplamalara, baş döndüren hareketliliğe, “Yahu artık biraz düzgün dursalar da, ne söylediklerine konsantre olsak” dedirten, sahnenin bir yanından öteki yanına durmadan koparılan koşuşturmalara rağmen, en beğenilen parça olmak, kendini yırtarcasına şov yapmayan ekibe nasip oldu.

İnsanı şaşı eden ışık efektlerine, sirk gösterisinde gibi, uzun tahta bacaklar üzerinde dolaşan dansçılara, ellerindeki meşaleleri havaya atıp tutan şov unsurlarına, özel sahne inşa ettirip, uçma denemeleri yapanlara rağmen, ipi göğüsleyen; şarkısı sırasında mikrofonun başından pek ayrılmayıp, aslında şarkıcı olduğunu unutmayan bir genç adam oldu.

Umutlarını profesyonel şarkıcıların zaten var olan şöhretine bağlayanlar hüsrana uğrarken, adı ülkesi dışında bilinmeyen, genç bir yetenek, herkesin önüne geçiverdi.

Büyük sesler olarak lanse edilenler gerilerde kalırken, sesi henüz yeni duyulanlar gönülleri fethediverdi.

Komşuluk ilişkileri, siyaset unsurları rol oynamadı mı? Tabii ki oynadı. Türk seyircisi ve jürisi de, bu geleneksel davranışı gösterip Azeybeycan’a verdi nihayet 12 puanı.

Ama sonuçta yine de, bütün ülkelerden en yüksek puanları toplamayı başaran ekip birincilik kürsüsüne çıkmayı becerdi. Hem de en baştan oraya oturup bir daha inmeden! Bu da Norveç idi.

Her ne kadar siyaset filan desek de, bu sonucun ihtişamına gölge düşüremeyiz.

Çıkarılacak dersler neler?

Bir kere anlaşılıyor ki, Eurovision seyircisi ve oy vereni, sonuçta gerçekten beğendiği parçayı taçlandırmakta. Ancak, yarışmanın yapıldığı seneye göre, seyircinin kalbini neyin fethedecek olduğunu önceden kestirebilmek önemli, kestirilebilirse tabii.

En önemlisi, kullanıla kullanıla posası çıkmış unsurların değil, göze ve kulağa hoş gelecek yeniliklerin peşinde olmak gerektiği. Bu sene için bu yenilik, ustalıkla keman çalarak, bunu şarkısında kullanan çok tecrübesiz görünen, ama buna rağmen çok doğal davranan, çok sempatik bir genç adam oldu. Şarkısının müzikalitesi de iyi olunca, yolu açılıverdi. Kendisi aldığı birincilik sonrasında şöyle konuşarak, izleyicinin gönlünü bu sefer de alçak gönüllülüğü ile fethetti: “Bu yarışmanın en iyi şarkıcısı tabii ki ben değilim. Ben yalnızca bir hikaye anlattım. Bana oy verenler, herhalde hikayemi beğendiler.

Denebilir ki, bu sene sempatiklik kazandı!

Daha önceki senelerde bu yenilik bazen bir balad, bazen muhteşem bir dans şovu, bazen pürüzsüz güzel bir ses, bazen rock müziği yapan canavar kılıklı bir ekip olmuştu. Sertap Erener’in birinci olduğu senede, onun sahne şovu, yaptığı müzikle bütünleşen bir biriciklik sermişti gözler önüne. Bu yüzden de verimli oldu. Şimdi artık ayni tarz şovların bu yüzden pek şansı yok.

Gelecek sene de eli kemanlı biri çıkıp ayni tarzı denerse, birinciliği mutlaka başka birine kaptıracaktır. Demek istediğimiz işte bu.

Gelelim “Hadise” hadisesine. Türk temsilcisi çok başarılı oldu. Ulaştığı dördüncülüğün, gerilerde bıraktığı Fransa, Almanya, İspanya, İngiltere, Yunanistan dahil olmak üzere tam yirmibir ülke düşünülecek olursa, oryantal havadaki şovuna rağmen, hiç de yabana atılmayacak bir başarı olduğu görülür. Gerilerde kalan ülkelerden beşi üstelik her sene bu yarışmayı finanse edenler. Yani parayı veriyor ama düdüğü çalamıyorlar. Fransa, Patricia Kaas ile; Almanya, Amerikalı striptizciye döktüğü paralarla, İngiltere, muhteşem sesli Jade Ewen ile Hadise’nin gerisinde kaldılar.

Nedense birinciliğe kitlenmiş birçokları. Birincilik yoksa, başarı da yok!

Bir şey daha: Neden ya futbola, ya da Eurovision Şarkı Yarışması’na göre ölçülüyor uluslararası platformda başarı kıstası?

Uluslararası ortamda yarışmak için daha pekçok alan var. Diğer spor dallarında, atletizmde, yüzmede, kış olimpiyatlarında, klasik müzikte, bilimde, edebiyatta, görsel sanatlarda vs. vs. yarışmaya ve yarışanları izlemeye yok mu kimsenin büyük hevesi? Neden kayak merkezlerinde Türk sporcular için bayrak sallayamıyoruz? Neden bisiklet yarışlarında yüreklerimiz Türkler için çarpamıyor? Neden olimpiyatlarda Türk yüzücülerin rekorlarını alkışlayamıyoruz? Neden klasik müzikte övündüğümüz sanatçıların sayısı az? Neden Türk edebiyatı denince dünyada yalnızca bir tek isim biliniyor?( O da şu anda) Nedenleri daha da çoğaltabiliriz tabii ki.

Hadise’ye buradan kocaman teşekkürler! Emeği geçen, katkısı olan başka herkese de!

 
Toplam blog
: 165
: 1414
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Uzun yıllardır yurt dışında yaşıyor. İsviçre'de Adalet Bakanlığı'ndaki mesleği yanında tiyatro ya..