Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Haziran '10

 
Kategori
Audio / Video
 

Ev Sineması 2 (Home Cinema 2)

Ev Sineması 2 (Home Cinema 2)
 

Tekrar Merhaba,  

Ev sinemasıyla ilgili evlerimize şu ya da bu şekilde girmeyi başarabilen cihazlardan önce, sesin sinemaya getirdiği lezzete değinmeye devam etmek istiyorum. Malum ilk sinema filmleri, bunlara sinema filmi değil de sadece hareketli görüntülerden oluşan kısa konulu hikaye belgesel ve denemeler diyebiliriz. 1900’ lü yıllar bugünkü sinemanın tohumlarının yeşermeye başladığı ilk yıllarda, sesin görüntüyle birlikte senkronize edilmeye başlaması bu sektöre inanılmaz bir heyecan ve bugünün dev sinema sanayilerinin ilk kuruluş yılları olarak anılabilir. Görüntünün yanında sesinde birlikte izleyicisine aktarılmaya başlamasıyla artan sinema seyircisi 1925-1930’ lu yıllarda gelişen bu teknolojinin yanında birçok sorunu da beraberinde getirmeye başlamıştır. Şimdi avucumuzun içine aldığımız, 24-48 saat gibi uzun kayıtlar yapılabilen cep tipi avuç içi kameralar o zamanlar koskoca bir dolap büyüklüğünde hantal, bir çok çekim zorlukları yaşatan mekanik metal yığınlarıydılar. Keza filmlerin sesli hale gelmesi mikrofon kullanımına da ihtiyaç duyulmasına sebep olmuş şimdiki iğne başı büyüklüğündeki mikrofonlara kıyasla birer gülle olarak tabir edebileceğimiz o zamanın kameraları gibi hantal olan mikrofonu da sinema dünyasının iki temel elemanından biri haline getirmiştir. 

Sinema, teknoloji o zamanlar günümüzde olduğu gibi ertesi gün değişebilecek bir hızda olmadığı için uzun yıllar emekleyerek devam etmiş, hatta bu emekleme dönemi 20 yıla yayılan bir süreçte 1950 savaş sonrası yıllara kadar çok büyük aşamalardan geçtikten sonra günümüzün görsel ve işitsel kalitesiyle alakası olmasa da sinema için yepyeni temeller atılmasına olanak sağlamıştır. Bu dönemlerde zaten var olan radyonun yerini yine sinemanın alevlendiği dönemlerde adına televizyon denilen elektronik bir kutu insanlığın hizmetine giren, daha sonraları insanlığı kölesi haline getirecek bir cihaz olarak evlerini işgal etmeye hazırlanıyor ve o kadar hızla gelişiyordu ki; sinemayı sollayıp geçti. İnsanların evlerindeki rahat ortama bu cihazı kabullenmeleri kanepelerde ayaklarını uzatarak çerez ve meyvelerini atıştırma rahatlığını tercih etmeye başlamalarıyla o sıralarda filinta gibi bir delikanlı olan sinemanın, 1960 ile 1990’ lı yıllar arası ve sonraları formunu ve istikrarını korumak için savaşacağı amansız tek rakibi televizyon denilen bu kutu olacaktır. Televizyon bu yıllarda sinemanın her hareketinden feyz alan ve sinemayı kendisi sayesinde insanların seyretmelerini sağlayan, evlerinin baş köşesini istila eden bir gereklilik haline gelmiştir. Hele birde, 1975’li yıllarda televizyonun ayrılmaz kardeşi oluverecek betamax ve vhs formatlı kasetleri oynatabilen video çalarların doğuşu, delikanlı sinemayı tv-video ikilisi kardeşe karşı tuş konumuna getirmiş, insanları artık sinema salonlarına bile uğratmayacak bir döneme girmesine neden olmuştur. Bu arada sinema sektörü, video pazarının yaygınlaşması ile birlikte sayısal teknolojinin kullanıldığı ve elektronik ekipmanların da desteklediği birçok imkandan deneyimsel ve sanattan uzak film piyasasıyla oldukça para kazanmış ancak, ilerleyen teknolojiyi kullanarak TV ve Video göstericilerin ana hammaddesi olma yolunda yerini sağlamlaştırmaya ve kararlı bir şekilde ilerlemesini sürdürmeye devam etmiştir. Tabi ki televizyon ve video ikilisi sinemayla besleniyor ama diğer eğlencelik, haber ve belgeselleriyle her zaman sinemaya göre önde iki adım fark atıyordu. 

Her şeyin pabucunun zamanı geldiğinde dama atıldığı acımasız dünyada, video kaset çalarların ve ses kasetlerinin altın çağı 1980’li yıllarda üzerlerine ses dalgalarının sayısal bir veri olarak optik düzenek sayesinde aktarılabildiği Compact Disk kısaca CD adı verilen veri kayıt ortamlarının çıkmasıyla birden duraklama devrine girmişti. Sinemayı baş hammaddesi olarak yıllarca insanlara aktaran video çalarlar dinazorların yok oluşundaki bir hızda sevgili kardeşi televizyondan ayrılarak teknoloji tarihinin bir sayfasına gömülüverdi. Zaten 1970 ile 1990 yılları arasında video sektörü için neredeyse hammadde den öteye pek gidemeyen sinema CD nin icadına ne kadar dua etse azdır. Bu icad sinemanın neredeyse odunlaşmış yapısında taptaze filizlerin yeşermesinde mihenk noktası olmuştur. Sesle başlayan bu sayısal ortam veri kayıt materyalleri, kısa denilecek bir zamanda 1990’lı yıllarda gelişen Digital Versalite Disk kısaca DVD adını verilen üzerlerine görüntü kaydının da yapılmaya başlanacağı günümüz görüntü ve 5 hatta 7 hatta hatta 11 kanallı ses kaydının ulaştığı son noktalardan biri haline geliverecektir. Doğal olarak gösterim alanı olarak uzun yıllar tüplü ve ancak stereo olabilen televizyonlarla eve hapsolan sinema, 1990 ile 2000 yılları arasında tekrar sinemanın gerçek evi sinema salonlarında, yukarıda saydığımız çok kanallı ses kaydının sinemaya entegre edilerek yeniden diriltilmesiyle yeniden ama ciddi anlamda soluk almaya başlamıştır. Aynı dönemde evlerde de eş zamanlı kullanılmaya başlanan bu yeni teknoloji sayesinde ağır bir bunalımdan kurtulan beklide son can suyu olan çok kanallı ses uygulamasıyla geliştikçe, birçok yan sektöründe mantar gibi gelişimine olanak vermiş yeniden hayata dönmüştür. Video kasetlere göre çok daha mükemmel görüntü ve ses kaydı yapılabilen DVD bir anlamda sinemanın ayakta kalarak ilerleyen teknolojiye beklide tek geçit noktası olacaktır. 

Şimdilerde sinema sektörüne yeni soluklar aldırabilecek Blu-ray Disk ağabeyleri CD-VCD-DVD gibi medyaların diskten okunması için kullanılan kırmızı lazer teknolojisinin kullanıldığı disk çalarların yerini alacak, daha çok veri kaydı yapılabilen mavi-menekşe rengi lazer teknolojisi ile okuma ve yazma yapabilen son format olacaktır. Medya uzmanların artık oturan bir teknoloji olarak niteledikleri ömrünün şimdiden kestirilemeyeceği bir format olan Blu-ray Disk teknolojisi, Dünya medya devi Sony ve Philips firmalarının başını çektiği tabir yerindeyse, sütün kaymağını tereyağ kıvamına getirerek yedikleri bu pasta diliminin bir parçası olarak gelinen noktayı önceki bloğumda da değinmiş olduğum ev sineması çılgınlığının ulaştığı yerin nerelere geldiğinin bir kanıtı niteliğindedir. Blu-ray, ismini veri yazıp okumak için kullandığı mavi-mor (Blue, Violet) lazer ışınının mavi (Blue) ile optik ışık (Ray)’ in birleşiminden oluşmuş Blu-ray adını almıştır. Burada blue kelimesindeki e harfinin ticari anlam yükleme sebebiyle atılarak Blu-ray Disk olarak adlandırılmış olduğunu da dip not olarak eklemek isterim. 

Sinemayla başlayan, Televizyon-Video-Vcd-Dvd ve Blu-Ray derken gelinen nokta görülen o ki arkasında daha onlarca teknolojiyi barındıran son hızla ilerleyen bir lokomotifin katarlarındaki, insanlara isteseler de istemeseler de yemeleri için dayatılabilecek görsel ve işitsel medya menüsünden başka bir şey değil. Bunlar inanın kendi irademiz dışında gelişiveren bazen kullanmaya mecbur edilebileceğimiz 21. yüzyılın teknoloji hapları olarak yutmamız gereken şeyler haline gelecekler. Buna basit bir örnek; banka hesaplarımızla ilgili olarak işlem yapmamız gerektiğinde bizi önceleri telefon bankacılığı, derken internet şubelerinden işlemlerimizi gerçekleştirmemizi isteyen, hatta bu işlemleri cep telefonunuz olmadan asla yapamayacağınız küresel bir yapılanma doğru sürüklenmekteyiz. Ben istemiyorum desekte çoğu şeyi ya kullanacağız ya da kullanmak zorunda bırakılacağız. Devam edecek.. 

Emin ORTA 

 
Toplam blog
: 28
: 920
Kayıt tarihi
: 16.06.10
 
 

Merhaba ben 1965 doğumlu Nedim ORTA oğlu Emin ORTA. Milliyet Blog' a yıllar önce birşeyler yazmaya..