Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Haziran '15

 
Kategori
Deneme
 

Evcilik oyunu

“ Duyguların seni en derin gerçeğine götüren araçların. Seni kendinin en iyi versiyonun olmaya taşıyan rehberlerin.”

“Empati insanın doğal yeteneği. Ama dört beş yaşına geldiğimizde gerçek duygularımızı saklamayı öğreniyoruz. İnsan ilişkilerinin yalana dayandığını öğreniyoruz. Duygularımızda dürüst olmanın ailede ve sosyal ortamda cezalandırıldığını görüyoruz. Konuşmayı öğrenmek, gerçek duyguları söylememek anlamına geliyor.”

“Merakın ilk ifadesi olan cinsellik, çoğu toplumda ayıp, günah gibi kavramlar ve tabularla bastırılıyor. Bir insanın cinselliğini tabuların kıskacı altına alırsan onun merakını da öldürürsün. Cinselliğin ve merakın birbiriyle doğrudan bağlantısı vardır. Cinsellikle barışık olunduğu ve doğallığı içinde ifade edildiği ölçüde Duygusal Zekâ ve Ruhsal Zekâ gelişir. Bana göre ilk günah, merakın öldürülmesidir; Merak Zekâsının katliamı.”

“İçimizdeki Şaman/Duyguların Simyası “ Nil Gün; yukarıdaki alıntıları yaptığım ve daha sonra aşağıda yapacağım alıntıların ait olduğu kitabın ve yazarının adı.

Yazarın; merakın ilk ifadesi olan cinsellik, diye tanımladığı şey bana göre çocuk oyunlarımızdan biri olan “ evcilik oyunu “ ile özdeşleşiyor. Bana bunu çağrıştırır çağrıştırmaz, bir çocukluk anım gözümün önünde canlandı ve ağlamaya başladım. Anımsadığım kadarıyla aktarmaya çalışayım;

“Komşu çocuklarla birlikte bizim evin bahçesinde “evcilik oyunu “ oynuyoruz. Evimiz iki katlı. Üst kattaki komşunun da iki oğlu var ve bu oyuna onlar da dâhil. Bahçe büyük, ağaçlıklı ve bir köşesine biz tahtalarla derme çatma bir ev yaptık. Bu evin hanımı sanırım benim, bey de üst komşunun küçük oğlu. Tam anımsamıyorum ama bir görüntü olarak gözümde canlanan manzara şu: Ben altta (sanırım külotumu çıkarmıştım) o da üstümde ( giyinikti )filmlerdeki gibi bir ara yattık. Fakat öyle masum ve öyle sıradandı ki benim için; ben bunu akşama annemle paylaşmakta hiçbir sakınca görmedim. Fakat o anki görüntü de şuan gözlerimin önünde; ne yazık ki diğeri kadar masum değil: Ben ve annem ayaktayız, evimiz sobalı ve biz sobanın yanında dikiliyiz. Annem her zaman ki gibi sözlerinden çok bakışlarıyla eziyor beni. Zaten ayakta olduğumuz için kendimi çok küçük ve savunmasız hissederken; bakışlarla iyice ezilip yok olduğumu hissediyorum o utançla. Ayrıca annem benimle üç gün üç gece konuşmuyor. Ya da bana o kadar uzun geliyor. Dedim ya ayrıntıları fazla anımsamıyorum. “

Bu ve benzeri, ebeveynlerimden olsun, çevreden olsun cinsiyetime yönelik aldığım bir sürü mesaj; beni öylesine bedenimden uzaklaştırmış ki, samimi bir itirafta bulunacağım: Ben doğum yaptığım zaman öğrendim, çiş yaptığım yerden çocuk yapmadığımı. Acı ama gerçek!

Bunların sorgulamasını da yapmak ne yazık ki, bu yaşlara nasip oldu. Hatta bu evcilik oyununu annemle paylaştığım zaman inanın anımsamıyor bile. İşte böylesine özeliz tepkilerimizle, seçimlerimizle. Bugün yetişkin bir birey olarak duygularımın sorumluluğunu almak adına kendime çok emek veriyorum. Endişelerim çok! Bu endişeleri, değişik sonuçları düşünebilmek için bir hazırlık evresi olarak görüyorum ve daha çabuk çözüm kısmına geçebiliyorum. Tabii elimden gelenin en iyisi ile.

Yine iki alıntı ile yazımı bitiriyorum.

“Gerçek şu ki, en kaliteli anlarımız derinden endişe duyduğumuz mutsuz ve doyumsuz anlarımızdır. Ancak böyle anlarda, rahatsızlık duyduğumuz için çöplüğümüzden çıkıp daha doğru yanıtlar ve farklı yollar aramaya başlarız.”

“Tıpkı Uyuyan Güzel’ in boğazında kalan zehirli elma gibi, bu derin psikolojik yaralar, bilinçaltının derinliklerine gömülse bile bedeni ve duyguları uyuşturur. Bedenin ve ruhun yeniden canlanabilmesi için, yakışıklı prens tarafından öpülmeye yani kabul görmeye, yüzleşmeye, kucaklaşmaya ve özgürleşmeye ihtiyacı vardır.”

 
Toplam blog
: 423
: 186
Kayıt tarihi
: 10.10.11
 
 

İkbal Özlen DİNÇERLER. 14.02.1960 doğumlu. izmir Kız Lisesi Edebiyat Bölümünü okudu. Buca Eğitim ..