Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Nisan '16

 
Kategori
Futbol
 

Eve dönüyoruz

Eve dönüyoruz
 

İnönü Stadı sadece Beşiktaşımın maçlarını oynadığı bir stat değildi, mutluluğu, heyecanı, hatta aşkı, bazen de öfkeyi ve üzüntüyü yaşadığımız, biz maçları izlerken aslında hayatımızın geçen yıllarına tanıklık eden bir yerdi.

Çok yıllar önce Kabataş deniz otobüsü iskelesinde küçük bir çocuk, İnönü'deki ilk maçına gitmek için heyecanla dayısını beklerken stattan gelen tezahüratlara eşlik ediyor ve adeta kalbi yerinden çıkacak gibi oluyordu. Yılda 2 kere Ankara'ya gelmesi beklenen Beşiktaş'ın İnönü'de maçına gitmekten, üstelik de yanında abisi gibi gördüğü dayısı Erdoyla gitmekten, daha büyük bir keyif olamazdı onun için.

1992 yılında namağlup şampiyonluğun son maçı olan Sarıyer maçında da kapalının en ön sırasındaydı bu çocuk dayısıyla, şampiyonluk için futbolcuların tribüne attığı Kartal amblemli ve arkasında neredeyse hiçbir maçta oynamayan Cemre'nin adı olan tshirti son anda yakalamış, tshirti elinden kapmaya çalışan yandaki adamdan zorla kurtarmışlardı. Erdo, tshirti oğlum Cem'e vericem hem isim de benziyor diye az uğraştırmamıştı beni ama kıyamamıştı sonunda.  

Derbi maçta kapalının içerisinde kurulan küçücük kafese alınan rakip taraftarlarla "orası kafes fındık fıstık atmayın" diye dalga da geçtik, bir Kayseri maçında tribünde yakılan ateş bizi ısıtmaya yetmeyince ısınmak için aralıksız bütün maç zıpladığımız da oldu, gol gelsin diye atkı, eldiven, bereleri tanımadığımız insanlarla değiştirdiğimiz de, bir Galatasaray maçını yer kalmadığı için kapalının en üstündeki sandalyelerin sırt kısmına basarak ve tavanı tutarak izleyebildik. Stada tam İsiklal Marşı okunurken girip çevremizdeki herkesin yaptığı harekete şaşkın şaşkın bakıp taklit etmeye çalışmış, sonra öğrenmiştik onun kartal pençesi olduğunu ve Beşiktaş tribününde siyasi hareketlere yer olmadığı için herkesin bir bütün olarak kartal pençesi yaptığını.  

Amerika'ya gidince tüm sevdiklerim burada kaldı, Beşiktaş'ın hasreti de ayrı oluyordu. 2004'te zemin indirme projesi sonrası ilk maç olan Galatasaray maçında, bu defa numaralı tribünün ilk sırasında yedek kulübesinin hemen arkasında adeta stadın içindeydik. O zamanki heyecanım da İnönü'deki ilk maçtan farklı değildi hani. 2005 Ekim'de bu defa gök yarılmış sağanak olmuş güya üstü kapalı tribünleri su basmıştı. Sırılsıklam ıslanmış halde maçı izlerken dayım Sezen'e hadi biz deliyiz kızım da
senin ne işin var burda diyordu. Evet deliydik biraz, deli gibi ıslanmıştık ama çok mutluyduk.

Türkiye'ye dönüp İstanbul'a yerleştim yerleşmesine de çok geç kaldım, dayımla birlikte kombinemiz olamadı asla. Dayımla gidemediğimiz maça, oğlu Efeyi götürdük, hiç basamadığımız İnönü çimlerine o bastı, gitti kenarda ısınan Serdar Özkan'a çiçek verdi kavga dövüş. Küçük bir çocuğa Beşiktaş sevgisini aşılamaya çalışırken stat görevlileri biraz daha anlayışlı olabilirdi sanki.

Sezenim burda da yalnız bırakmadı beni, bu defa o benim uğurum oldu, onunla maç kaybetmedi Beşiktaşım İnönüde. Kuzenliğimiz pekişti Fırat ve Serhatla yeni açıkta. Fırat her an koşup sahaya atlayacak gibi dururken, Serhat elleri cepte bir teknik direktör edasıyla izledi maçları her defasında. Beşiktaş sevgimizi paylaştık dostlarla, Orçunla, Ufuk Özkanla, Ankara'dan Özgür ve Canla ya da karaborsa bilet yüzünden polis bizi tutuklayacak diye korkan Lori ve Amandayla.

Karabuğa ve Arslanla birlikte bir de büyük Beşiktaşlı AFAyla (Ali Ferda Anıl) paylaştık yeni açığı. Haksızlıklara kızarken -ki Beşiktaşlı olmak zor iştir bilen bilir- bile efendiliğinden taviz vermeyen, güler yüzü hiç eksilmeyen dostum Kasım 2012'deki Bursa maçının devre arasında yer değiştirip ambulansın sol tarafına geçtiğimizde, öbür tarafta Fernandes'ten çok dirsek yedim, bundan sonra burda izleyelim maçları dedi ama bir daha hiç gidemedik birlikte maça.  Onun şerefine Fenerlisi Cimbomlusu da bir oldu ve pankartını taşıdık kapalıya. 

Ve son maç, Çarşıdan stada yürürken güle eğlene, üzerimize su sıkılıp gaz bombaları atılan, buruk bir vedaya giderken kendimizi sanki savaşın ortasında bulduğumuz, ama herşeye rağmen "Bir iki üç gol yetmez dört beş altı olsun, Metin Ali Feyyaz koysun Beşiktaşım şampiyon olsun" diyebildiğimiz, ilk ve son kez çimlere bastığımız, yedek kulübesinde oturduğumuz, koşarak Kapalıya gittiğimiz ve stadımıza veda ettiğimiz o maç...

Sonunda hasret ve gurbet bitiyor, 2 sene önce daha topraktan aldığımız kombineye ve sözleşmeye rağmen yine para istense de, Pazar akşamı tüm gerçek Beşiktaşlıların içine dokunan ucube bir açılış yapılsa da, Vodafone Arena'ya gidiyoruz. Sevdiklerimizi ve İnönüdeki anılarımızı unutmadan, onlarla birlikte daha da güzellerini yaşamak ve Rüzgar'ımla da paylaşmak için sonunda #EveDönüyoruz. 

 

 
Toplam blog
: 15
: 1432
Kayıt tarihi
: 03.12.08
 
 

1980'de Ankara'da doğdum 2001'de ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği'nden mezun olup ABD'ye gitti..