Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Eylül '10

 
Kategori
Siyaset
 

Evet'lerin anlamı...

Pazar günü yapılan referandumla halka sunulan Anayasa değişiklikleri %58 civarında bir oy oranıyla kabul edildi. Vatana millete hayırlı uğurlu olsun. Ben hayır oylarını biraz daha fazla bekliyordum, 2007 seçimlerinde olduğu gibi gene yanıldım.

Geçen yazımda yaz sıcağında halkı sandığa götüren anayasa değişikliklerine evet ya da hayır çıkmasının sosyo-ekonomik hayatta pek bir şeyi değiştirmeyeceğini dillendirmiştim. Bu durumu ise gelir dağılımında yaşanan bozulmayla birlikte orta sınıfın giderek fakirleşmesine bağlamıştım. Günümüz Türkiyesi'nde cemaatlere katılıp muhafazakarlaşarak pastadan pay almaya çalışanlarla iktidara yakın yeni zenginleşmiş burjuvazi sınıflararasında yaşanan derin farklılaşmayı gözler önüne seriyor.

Hayır diyenlerin -benim gibi konulara ideolojik bakanların dışında- ret tercihlerinin gerçek sebebiyse gelirlerinin gitgide azalmakta oluşudur. Statükoyu korumak isteyenler artık savunulamayacak hale gelmiş Türk işi ekonomik siyasetin peşinden gitmektedirler. Ranta dayanan ekonomik altyapının adil olmayan üretim-dağıtım-paylaşım politikalarını savunmak değişimden yana olması gereken bizlerin tercihlerini statükoya gönül verenlerin saflarında kullanmasına yol açmıştır.Küreselleşmenin nimetlerinden faydalananların borsayı coşturacak değişiklikleri istemesi gayet doğal bana kalırsa. Döviz kurunun sabitlenmesi, faizlerin yapay biçimde yerlerde gezinmesi, enflasyonun halen düşük düzeylerde seyretmesi iktidarı destekleyen zengin kesimlerin ekmeğine yağ sürmekte.

Soğuk Savaş'ın ardından yaşanan Küreselleşme Çağı ile birlikte -ve buna ek olarak ülkemiz özelinde- 12 Eylül Darbesi'nin etkisiyle sosyal demokrasiye ait fikir ve inisiyatiflerin erozyona uğraması bu kesime seslenen liderlerin sağ siyasetçilerin peşine takılması sonucunu yaratarak geçmişte halkımıza umut vaat eden solun kitlesel tabanını kaybetmesine neden oldu. Çağdaş sol siyasetin ortalıkta bulunmaması gerçeği Türk halkına sağ-muhafazakar politikalara mecbur bıraktı.

Ülkemizde problem iktidarda değil muhalefette maalesef. Daha parti liderlerine oy kullandırtamayan CHP örgütünün AKP dinamizmi ile baş etmesi mümkün değil. Keza milliyetçiliğin dozunu şaşırarak BDP'den bir farkı kalmayan MHP'nin hükümete alternatif oluşturması zayıf ihtimal. Dünya hızla değişirken muhalefet partilerinin oturdukları yerden değişimin hızına ayak uydurmaları eşyanın tabiatına aykırı.

CHP açısından konuşursak Kemal Kılıçdaroğlu'nun seçmenlerin aslı varken suretine oy vermeyeceklerini bile bile Türban ve Genel Af konularında akamet uğrayacak söylemlerde bulunması sol siyasetin derinlemesine düşünen dünya görüşüne aykırı. Mevcut düzene alternatif olmaya aday bir siyasi partinin her konuyu kapsamak amacıyla çözemeyeceği sorunlara bulaşması gerçekçilikten uzak bir referandum stratejisinin kanıtını teşkil ediyor. Oy avcılığına çıkmak için ellerinde iktidara ait silahların bulunmadığını hesaba katmadan bilinmeyen sularda gezinmek riskli bir iş.

Türkiye'de örgütlü sol düşünce ve tabanın zayıf kalması yukarıda andığım taktik hataları beraberinde getirdi. Stratejinin temelindeki eksiklik ise sol ideolojinin kendisini yenileyememesinde yatıyor. Hala Soğuk Savaş yıllarının kavramlarıyla siyasete bakarak yeni yeni şehirleşen kırsal kökenli Türk halkını anlayamayız. Toplum genelinde dini değerlere duyulan saygıya karşılık atılan her adımda "Laiklik elden gidiyor!" feryadında bulunmakla kaybeden taraf bizler oluyoruz.

Yoksul kesimlerde sol siyasetin yerine din argümanlı muhafazakar kitle partilerinin ya da etnik milliyetçi partilerin kök salması CHP ve ardıllarının attığı yanlış adımların ürünü. Devlet partisi olma sıfatından millet partisi olma sıfatını kazanmak amacıyla atılacak adımlar AKP veya BDP'yi taklit etmek değildir. Seçmenlerine bir umut yaratmak amacıyla dünyaya açık bir ekonomik siyasetin varlığını mecbur kılar. Kavram ve ilkelerini yeniden değerlendirerek özeleştiride bulunma cesaretini tüm sorumlulardan ister. Herşeyden önce bilinçli bir tabanın varlığını elzem tutar. Bizler sırf Atatürk'ün partisi diyerek CHP'ye oy verip sağ siyasete yol açmakla kendi hatalarımızı halkımıza yüklüyoruz bana kalırsa.

Türkiye'nin en büyük problemi son referandumla iyiden iyiye açığa çıktı: Bu sorun beşeri sermayemizin yaşamak için asgari düzeyde gerekli düşünsel donanımdan yoksun olmasıdır. İnsan kaynaklarının eğitimsizlik yüzünden heba olup gitmesi ülkede yarı okumuş -benim gibi- aydınların sürekli yaşadığı kavram karmaşıklığını halk düzeyine indirmiştir. Burada bile kitabi bilgi açısından kendimizi yüksek yere koymak cüreti insanlara uzak fikri çoraklığımızın birer ürünü.

Küreselleşme çağında finansal kapitalizm -Mahfi Eğilmez'den mülhem- sermaye ve emtiayı serbest dolaşıma çıkardı. Liberal fikirlerin gürbüzleştiği aynı 20 yılda ise şehirlere göç ettirilip düşük ücretle çalışmak zorunda kalan emek kesimi haksız rekabete maruz bırakıldı. İşte savaş yorgunu ekonomiler 2008 Kredi Krizi'ne böyle adım attılar. Tüketenlerin borç alarak yaşama devam ettikleri Küresel Finansal Kapitalizm Çağı üretimin yerine borçlanarak tüketmeyi salık verdi.Bilinçaltımıza gizlice işlenen harcadıkça değerli olduğumuz fikri varlıklarından fazlasını tüketenlerin -borçları ödenmediğinden dolayı hala bankaların elinde bulunan- bir ev ve bir araba hayalleri ile yanıp tutuşmasına neden oldu. Sol düşünceye en çok ihtiyaç duyduğumuz zamanda sosyalizmin Soğuk Savaş'tan yenik çıkması gerçeği kapitalizmin Küresel Paylaşım Kavgası'nda en büyük rakip olarak İslam Dünyası'nı görmesine yol açtı.

Adil gelir dağıtım kanalları ile vergi politikalarına sahip olmayan verimsiz soygun ekonomisinin toplumu getirip koyacağı son nokta yumuşak yüzlü faşizmdir.O sebeple referandumla hayat bulan son değişiklikler yozlaşmış muhafazakarlığın kitleleri ele geçirdiği "Cemaat Cumhuriyeti"nin ilk adımlarını teşkil etmektedir. İslami-Kürdi faşizm yeni yüzüyle etnik Türk milliyetçiliğini kışkırtarak varlık-yokluk kavgasını sosyal bünyeye yaymıştır.

İşte Başbakan tarafından okyanus ötesi teşekkürlere yol açan Anayasa Değişiklikleri aslında Fethullah Gülen Cemaati'ne değil ABD destekli zengini merkez tutan politikalara duyulan şükranın ifadesidir. Bu referandumdan çıkan "evet" sonucu yarınlarımıza duyulan güvenden ziyade şüphenin oy sandığına taşınmasıdır. Daha zengin olmadıkça daha özgür olamayacağımız gerçeği gün gibi ortada dururken siyaset teknesi tehlikeli sulara doğru dümen kırmaya devam ediyor. Allah sonumuzu hayır etsin.

 
Toplam blog
: 93
: 472
Kayıt tarihi
: 09.06.09
 
 

21-07-1973 tarihinde İstanbul'da doğdum. M.Ü. İletişim Fakültesi Radyo-T.V. Bölümü'nden 1995 yılı..