Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Evim evim, güzel evim

Evim evim, güzel evim
 

Her insanın bulunduğu ortamdan kaçmak istediği, kalabalıklardan sıkıldığı ya da insanlardan uzaklaşmak istediği zamanlar mutlaka olur.

Kimisi böyle zamanlarda, eğer denize kıyısı olan bir şehirde yaşıyorsa, deniz kıyısında alır soluğu. Martı çığlıklarını dinler. Denizden geçen gemileri seyreder. Dalgaların derinliğinde, sahile vuruşunda, kendini, yeni ve olmak istediği o uzak ülkede bulur.

Kimisi en yakın parka atar kendini. Kuş cıvıltılarını, çocuk çığlıklarını dinlemeyi tercih eder. Birbirleriyle sohbet eden insanları seyreder. Geçmiş günler, bir rüzgar gibi esip geçer gözlerinin önünden. Yeşilin türlü renklerinde, yaşamına uygun olan rengi seçmeye çalışır.

Kimisi için en uygun mekan sokaklardır bazen de. Bilmeden, tanımadan girer çıkar sokaklara. Yürür, yüreğindeki hıçkırıkları susturan dek. Yol boyunca evleri, evlerin camlarına yansıyan yüzleri, sokak aralarında koşturan çocukları, elişi ören kadınları, kır kahvelerinde sohbet eden adamları seyreder. Kaybettiği ama geri getiremediği günlerin özlemiyle yankılanır ayak sesleri sokaklarda.

Bazıları, kalabalıklardan kaçmak için, çok gariptir ama, yine kalabalık mekanları tercih eder. Oturur şehrin göbeğinde bir mekana, bir de çay ister yanına. Çayından yudumlarken, şöyle bir bakar etrafa. İnsanları seyreder, gülmelerini, konuşmalarını yakın takibe alır. Eğer yanında bir mecmua varsa, ayıp olmasın diye arada bir göz gezdirir sayfalarında. Yalnız, diğer sayfaya geçmeden yine bakışları takılır yanındaki insanlara.

Bir de, bazıları vardır ki, işte bunlar klinik vakadır. Bunların acile tedaviye ihtiyaçları vardır, tıpkı benim gibi.

Bu tipler, boş vakitlerinin yüzde doksan dokuzluk kısmını evinde geçirmek isteyen ve de ne yazık ki geçiren insanlardır. Bunlar öyle tiplerdir ki, Allah’ından bulsun hepsi de, sinemaya gitmek yerine sinemayı evlerine getirmeyi tercih ederler. Bir yolunu bulsalar, dışarı çıkmamak için, evlerine birer market, alışveriş merkezi, cafe ve benzeri yerler açarlar.

Arkadaşları ile dışarı çıksalar, bir saat geçmeden, evlerinden ayrı kaldıkları için alimallah depresyona girerler. Kıvranmaya başlarlar. Geçen zamana yanarlar. Kulaklarından ve burunlarından duman çıkarmaya başlarlar. Yedikleri, içtikleri fitil fitil burunlarından gelmeye başlar. Gözlerinin önünde evin bütün odaları, çiçekleri, televizyonu, bilgisayarı, yatağı, velhasıl ne var ne yoksa, hepsi uçuşmaya başlar.

Eve kendilerini attıkları zaman, dünyada buna değecek başka bir keyif yoktur bunlar için. Diyelim ki evde ekmek ya da su bitti ya da başka bir şey, açlarından ölseler, son demine kadar dışarı çıkmamak için direnirler.

Bunlar, evlerinde kendilerini acayip güvende hissederler. Aslında bilirler bir örümcek gibi ağlarını ördüklerini ya da bir kaplumbağa gibi kabuklarının altına saklandıklarını. Sığınakları, evleridir. Kaçışları hep kendilerinedir. Kalabalık da kendileridir yalnızlık da.

Dediğim gibi herkesin kaçış şekli farklıdır. Rahatlama biçimi, acıyı unutuş şekli ve daha birçok şeyi… Önemli olan, insanın kendi için neyin doğru neyin yanlış olduğunu fark edebilmesidir, sınırlarını çok açmadan genişletebilmesidir.

Kolay olmasa da, o ya da bu şekilde, bir şeye, birisine, bir mekana sığınmak güzeldir.

Sevgiyle kalın…

 
Toplam blog
: 77
: 939
Kayıt tarihi
: 13.01.07
 
 

1979 Giresun doğumluyum. Kendimi bildim bileli kalabalığı sevmem. İnsanlara karşı mesafeliyimdir. He..