- Kategori
- Aile
Evlatlarım!
Sevgili evlatlarım!
Bir ayağımın çukurda olduğu şu günlerde vasiyet demeyeyim ama ona benzer öğütlerim olacak sizlere!
Kadınlara yüz vermeyiniz!
Ayağımın çukura doğru kaymasının müsebbibi onlardır! (müsebbibi demek, sebep olan demek evlatlarım!)
Hayatımın baharıydı annenle tanıştığımda Ali! Gençtim, yakışıklıydım! Askerliğimi İskenderun gibi yerde, hiç de ilkelerimden taviz vermeden yapmıştım.
Annen Munise sanki yumurtacılarla ortak çalışıyordu. Hergün bir koli yumurta yiyordum evde. Sabah suda haşlama beş tane, öğle tereyağlı omlet, akşam çılbır!
Beceriksiz kadın!
Oğlum Selami! Annen Saniye ile çok güzel birkaç günümüz oldu o kadar. O da önceki annen gibi huysuzun tekiydi. Sanki babası ismini takarken huyunu da takmıştı. Öyle dakik öyle pipirikli bir mahlukattı ki! Hatta birkaç gün doğumun gecikince “yoksa hamile değil miyim Tanrım” diye sormuştu manyak!
Evladım Ertuğrul! Annen Fahriye de ayrı bir alem! Çay yapmasını bilmiyor! Bıktım poşette çay içe içe! Porselen fincanda getirmesinden geçtim , kağıt sargılı şeker kullanıyor şimdi de!
Hijyen manyağı kadın!
Evlatlarım!
Kısaca anlattığım anneleriniz, benim bu duruma gelmemde pay sahibi oldular! Bu bana ders olsun. Bir daha dünyaya gelirsem, bakın yetmiş milyon şahit olsun, sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceğim!