Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '07

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Evlenmeden evvel gözlerinizi dört açın. Evlendikten sonra yarı yarıya kapatın!

Evlenmeden evvel gözlerinizi dört açın. Evlendikten sonra yarı yarıya kapatın!
 

Her insanın hayalinde gitmek ve gezmek istediği ülkeler vardır. Bana böyle bir soru sorulduğunda hep aklıma Portekiz gelir. Nedenini bilmiyorum. Bize benzeyen sıcakkanlı insanların ülkesi olduğu için belki. Belgesellerden tanıdığımız kadarıyla şehirleri otantik, küçük ama sevimli. Gitsem şöyle Atlas Okyanusu'na karşı yüksek bir yerde sonsuz maviliği ve adaları izlesem, kahve ya da ince belli bardakta çay içsem. Hiç orada çay olur mu, diyeceksiniz biliyorum.O zaman hatır için bir kadeh "Porto Şarabı" olabilir hafif müzik eşliğinde. Açık havada birşey olmaz nasıl olsa.

Eski zamanlara yolculuk yapsam. Kristof Colomb ve arkadaşlarının Amerika'ya doğru yola çıkışını düşlesem.El sallasam arkalarından, ya da durun gitmeyin, desem engel olsam Yeni Dünya'nın keşfine. Bugün için daha hayırlı olmaz mıydı? Bush diye bir adamı tanımamış olurduk. Kızılderililerin katledilmesi önlenmiş olurdu. (O zaman Sunay Akın'nın araştırmalarından mahrum olurduk, ama onun oyuncakları yetiyor zaten!) Daha nice olumsuz olaylar, 11 Eylül yaşanmamış olurdu. PKK olmazdı, Usame bin Ladin ve diğerleri...

Hayali şimdi bırakalım bir tarafa günümüz gerçeklerine dönelim. Portekiz de Amerika da yerinde dursun...

Atasözleri mutlaka yüzyıllardır süregelen birikimlerin ve deneyimlerin sonucu ortaya çıkarak dile yerleşir kalır. Tabi ki bazıları güncelliğini ya da geçerliliğini zamanla yitirir. Yine toplumlara göre farklılıklar gösterirler. Başlıktaki bir Portekiz atasözü. Benim çok hoşuma gidiyor bu söz ve her okuduğumda beni gülümsetiyor.

Bizde bu sözün geçerli olduğunu düşünmüyorum. Şöyle ki bizim toplumumuzda görücü usulü ve zorla kaçırma olayı değilse, evlilikler genellikle aşk evliliği olarak nitelendirilir ya da aşk var sanılır. Bu açıdan bakınca aşkın olduğu yerde gözler zaten kördür. Bile bile lades denir. Haksız mıyım? Bir-iki yıl yine gözler Garfield'in gözleri gibi yarı-kapalı gezilir. Karşılıklı idare edilir. Çoluk çocuk olduktan ve yaşlanmaya başladıktan sonra bir açılır ki o gözler... Ajda'nın gözleri gibi bir daha asla kapanmaz, mezara ya da mahkemeye kadar. En ince noktalar, toz zerresi kadar küçük durumlar söz konusu olur ki, pijamalarını katlamıyor, diş fırçasını ortadan sıkıyor olmak bile ayrılma nedeni olur. Yani bu atasözü bizim insanımıza ters.

Zamanla evlilikler de modernleşti, hatta postmodernleşti. Yine kırsal kesimlerde gelenek ve göreneklerimizi yaşatan düğünlere rastlıyoruz. TV. programlarında. Kanal7'de Şoray Uzun Yolda'yı izliyoruz genellikle düğün evlerinde gelin kızlara ya da kaynanalara takılırken. Gülmekten kırılıyoruz. Bunlar güzel yurdumun güzel estanteneleri. Umarım hiç bitmez sonsuza dek.

Evliliklerin özgün olduğunu düşünürüm. Herkesin evliliği kendine özel. Parmak izi gibi birbirine benzemeyen, ruhu olan. Bizim izlediğimiz sadece dışarıya yansıyanlardır ve bizi yanıltabilir. Aslı dört duvar arasında yaşananlardır.
Yani benim evliliğim seninkini döver durumu asla olmaz ve yarıştırılamaz evlilikler.

Büyük ve modern kentlere gelince işler değişiyor, daha karmaşık hal alıyor. Son zamanlarda evlilik kurumu veya evlilik şirketi gibi sözler dilimize iyice yerleşti. Yerleştikçe, duydukça insanlar alışıyor, hoş görmeye başlıyor bu tür kavramları. Ben bu konularda biraz muhafazakarım. Evlilikler modernleşmesin, bırakın klasik kalsın! En azından adı evlilik olsun! Aynı çatı altında iki ayrı ev olmasın!

Biliriz ki kurumlar ve şirketler duygularla asla yönetilemez. Peki evlilikte olmazsa olmazların başında gelen karşılıklı duygu yoğunluğu değil midir? Yapılan sözleşme tarzı, noter tasdikli evlenme modelleri nereye kadar taşıyabilir evlilikleri? Zaten taa düğün gecesi takılan altın ve paraların paylaşımı, yapılan harcamalar, bir de farklı şehirlerde yaşanıyorsa sorun olabiliyor. Genellikle kız annesini emanetçi olarak seçiyor. Yine beyaz eşyalar ve mobilyalar hangi tarafın aldığı belirtilerek listeleniyor, noter onayı bile yaptıranlar oluyor daha sonra olası bir boşanmaya karşı. Taa ilk başta boşanma gibi olumsuz bir düşünce akıllara yerleştiriliyor.

Oysa ki ilk baştan gözleri tam kapatmadan insanlar birbirlerini tanısalar, ölene kadar biriz, beraberiz diye ortak bir düşünceye sahip olsalar. O sevgiyi elele büyütseler, Ecevitler gibi. Sadece bir taraf değil, her iki taraf da. Hiç akıllarına getirmeseler o olumsuz düşünceyi. İyi günde kötü günde diyebilseler, sadece nikah masasında değil, hergün oturdukları yemek masasında...yer sofrasında.

Ve anne-babalar çocuklarının önünden gitmeyip, sadece elele, yürek yüreğe yürüyen iki kişiyi arkadan izleyebilseler. Onlara yalnızca ihtiyaç duyulduğunda ellerini uzatabilseler. Ne güzel olurdu, değil mi?

Çok mu hayalperest oldu yazım? Olsun hayaller olmadan gerçekler olmaz ki...sevgiyle kalın! Mutlukalın!

 
Toplam blog
: 480
: 2046
Kayıt tarihi
: 27.03.07
 
 

Üstkimliği ile insan, altkimliği yeterince kalabalık birisi; Eş, anne, öğretmen emeklisi. Doğa, H..