Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Kasım '10

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Evlenmek; Nikâhtan Önce

Evlenmek; Nikâhtan Önce
 

Başlığa bakarak hemen yargıya geçmeyiniz lütfen. Bu yazı, on gün önce evlenmiş bir insanın yani benim, evlilik süreci sırasında erkekler için yaptığım bir manifestodur.

***

“Evlenmek” kelimesinin kökü “ev” den geliyor. Yani bildiğimiz hane veya konuttan geliyor. Hanelenmek veya konutlanmak da diyebiliriz. Evli olmak diyoruz ya, haneli ya da konutlu olmak da diyebiliriz. “Türk Malı” ndaki “”Abiye” karakteri benzeri bir teşbih oldu ama anlatacaklarım başka…

Son bir aylık gözlemim, evlilik olayını ikiye ayırmama neden oldu.

Nikâhtan önce ki ve nikâhtan sonraki durum…

Öncelikle bir “ev” bulunacak. “Evlenmek” kelimesinin ilk hecesinden olay başlıyor.

Üç gün ile bir hafta arasında “ev bulmak” gibi bir karın ağrısı var. Bu karın ağrısı, ilerleyen saatler ve günlerde, bacak ve ayak parmakları ağrısıyla yer değiştiriyor. Bünye bu ağrı değişimini fark edemeden “ev sahipleri” gibi bir kavramı beyin, kafaya takmaya başlıyor. Ve müthiş bir baş ağrısı devreye giriyor.

Üç günün sonunda bu ağrılara maruz kalan insan evladı, aşkını ya da hayatı veya “Dünya Barışı” denen kavramı sorgulamaya başlıyor. 3. Dünya Savaşı’nı “kiracılar” başlatacak fikri, beşinci günün sonunda baş gösteriyor.

Nihayet, bir ev ve barışsever bir ev sahibi bulunuyor altıncı günün sonunda…

Ev sahibinin eğitim düzeyine bakılmadan, her hangi bir dünya görüşü olup olmadığından emin olunmadan, yekten bir soruyla ilk adım atılıyor:

“Kaç lira?”

Geçen ay boyasını yeni yaptık.”

“Kaç lira?”

“Doğal gaz ve kombili…”

Kombisiz doğal gaz nasıl oluyor diyemedim ve tekrar sordum:

“Kaç lira?”

“2+1 ve bütün odaları laminant parke…”

Yüz elli ev baktım, hepsinde de aynı terane…

3+1…

4+1…

Salonu sonradan toplamak kimin icadı acaba? Eğer salon sonradan toplanıyorsa, niçin “artı mutfak, artı banyo, artı tuvalet” denmez. Bu çelişkiyi tek fark eden kiracı ben miyim?

Tekrar soruyorum:

“Kaç lira?”

“350 lira…”

“Tamam tuttum.”

Evi hallettikten sonra…

Daha işin başında olduğumu, ev denen dört tarafı duvarla çevrili, üç oda, tuvalet, banyo ve mutfağın boş olduğunu fark edince…

“Ha s…” dedim içimden…

Oturma gurubu, koltuk takımı, yatak odası takımı, televizyon, mutfak masası, buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makinesi, halılar, perdeler, kitaplıklar…

Bunların hepsi de birbirine uyacakmış… Peh peh pehhh!

Bi’ ara iş o kadar abartıldı ki, kitaplığımdaki kitapların sırası koltuk takımına uymuyormuş. Dünya klasikleri bölümü perdelere, Türk klasikleri odanın bütününe uymuyormuş(!)

Uzman kişilerden bi’ oturma odası genişliğinde destek alınca biraz kendime geldim.

Evimin iç açıları toplamını 180 dereceye ulaştırdıktan sonra…

Nikâh memuruna kareköklü birkaç soru sorduktan sonra…

Düğün salonu denen –sanki dört tarafı denizle çevriliymiş gibi- kendini Londra’da zanneden kapitalist arkadaşa yani, düğün salonu sahibini biraz tiye aldıktan sonra…

Kına, davetiye, gelincik arabası, gelinlik, damatlık…

Heyecan, telaş, acaba, belki, neyse…

Velhasıl, nikaha bu şekilde geldik…

Nikâhtan önceki durum bu şekilde cereyan etti.

Nikâhtan sonraki durum diğer yazıya…

Mahir Temur

 
Toplam blog
: 110
: 521
Kayıt tarihi
: 21.12.09
 
 

1979 Malatya doğumluyum... Evreni kendi gözlüğümden (0,50-0,75) görmeye çalışan bir yazarım... Dü..