Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '08

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Evlerinin önü boyalı direk

Evlerinin önü boyalı direk
 

Alıntı


Esmer, ince ve aralarına beyazların da karıştığı zarif saçlarıyla yere bakan bir kadın. Başı sol omzuna dönük ve hafifçe yere bakıyor gözleri. Böylece göz kapakları iyice belirgin olmuş bakanlar için. Bir kere düşünüyor o kadın, sonra olgun bir ifade var, biraz da derin. Korunmasız ama güçlü, oldukça bakımlı ve kesinlikle gizemli. Çok da çekici. Biraz hüzün var tabloda, belki esas çeken o. Biraz yalnızlık. “Herkes dokunabilir ama kimse sahip olamaz” der gibi sessiz çığlığıyla. Ya da o kendine yaraşanı biliyor da kavuşma ihtimaline artık çok da sarılı değil, “Gelse de olur gelmese de.” der gibi… Bir yanda maganda denip geçilen salyalı ağız ve kaymış gözlerin hedefinde, bir yandan güvenli bir istasyon olduğu halde nasıl buyur edeceğini bilemeyen birkaç bakış ona çevrili ve gerçekte durumunu kabullenmiş bir çaresizlikle kanatları düşmüş bir kuş kimliğine bürünerek iç alemine çekilmiş bir yalnız kadın var ortada.

Korkuyor ama korkmaktan korkmuyor. Ona alışmış nicedir. Bir kadın için kozasını yırtıp başka bir evreye geçmek zordur, erkek için daha kolay. Her ne kadar bunu başaran kadınların sayısı veya toplam etkisi erkeklerinkinden çok ya da daha etkili olabiliyorsa da, kadınlarından yeterince ümit aşı devşiremeyen toplumların gerçek medeniyete yelken açamadıklarını söylemeye engel bir durum yok. Eksik bir şeylerin en önemlilerinden biri de bu ve sızlanan bir sürü erkek bozuntusu onu görüp değerlendirmekten aciz. Hatta evli o kadın! Evdeşiyle bile yabancı, bir evde yalnız iki insan, bir bir birden küçükler, birebir iki etmiyorlar ve yazık, evlatlar da ruhsal dünyalarında eksikliklerle karışıyorlar oradan topluma.

Her türlü taşıtın düdükleriyle çınlıyor caddeler, arabaların arasından kaçarcasına geçiyor insanlar, bazıları yolda gezer gibiler, bazı sürücüler de yaya geçitlerine yaklaşırken sanki özellikle hızlanıyorlar. Sahte gülücükler saçıyor bir politikacı, bir diğeri bütün alemin odağında görüyor kendini ve bir kuş gibi süzülüyor bulutlar üstündeki tahtında. Ağzından çıkacak sözü merak eden üç beş kişi olunca çevrede ve bir de kendisine sayınla başlayan bir hitap cümlesi kurarak bakan birileri, hele önünü de iliklemişse bir ya da birkaç kişi o anda, dünya yıkılıp yeniden kurulmuş ne dert? Şu anda dünyanın tepesindeki biricik lider kişidir o ve her şey yolundadır o sayede.

“Olmazsa yaşayamam” deme diyor Can Yücel. O kadın demeyenlerden. O politikacı biraz tuhaf, “Ben olmazsam yaşayamazlar.” diyor sanki. “Çok sevmezsen çok acımazsın.” diyor Can Yücel. O kadın “Severim çok, ama sevilmesem de olur.” diyor. Politikacı yine tuhaf, “Beni çok sevsinler, benim kimseyi sevmem gerekmez.” diyor. “Çok sahiplenmeyince çok da ait olmazsın.” diyen Can Yücel insanca bir sorgulamanın ilk aşamalarında, politikacı bunu akıl edememiş ki hiç ama oysa kadın, “Bir güvende hissetsem kendimi, yapacak ne çok şey var ve ne de kolay şeyler onlar.” derken duyan yok!

Bir kadın var orada ve bir çok başkaları da var oralarda ki onları koyun sayar gibi sayan, Afrodit görmüş gibi bakan ve asla anlamayan erkek kırıntıları hiçbir şeyin farkında değil.

“Bir şeyi sahipleneceksen mesela kuzey yıldızı benim de.” diyor Can Yücel. “Bir şeye ait olacaksan da mesela cennete aitim de.” Kimsenin sahip olmadığına sahip ol, kimsenin ait olmadığına da ait. Bilmiyorum, Can Yücel sonunda o eşiği aşmış mıdır, kendini ve dolayısı ile gerçeği bilmiş midir? Ama biliyorum, o kadın biliyor! Ama o kadın işte, ufacık bir güven istiyor uzanan eli tutmak için, tutup aşmak için. Sadece ufacık bir güven, yalnızlıktan kurtulmak için. Bir erkekten doğan ve gerçekten erkekçe!

“Hem her an avuçlardan kayıp gidecekmiş gibi,

hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.

İlişik yaşayacaksın.

Ucundan tutarak…” diye bitiriyor Can Yücel. Bir erkeğin anlaşılmaz çaresizliğiyle ve bir insanın insanca acziyetiyle. Denge hala kurulabilmiş değil ve denge o kadının duruşunda, sessizliğinin bütün gürültüsüyle haykırıyor oysa.

Bir kadından bahsettik, ama sadece dişi değil. Bir erkekten bahsettik ama ama sadece erkek. Ve bir şaire söz verdik dengeyi bilmeden sallanıp duran. Size bir de Türk’ü anlatmak isterdim türküyle. Mesela Öykü ile Berk söylüyorlar hani, Evlerinin Önü Boyalı Direk var ya, ondan. Hani İspanyol esintili yeni yorumuyla herkesin dinlediği türküden. Medeniyetler de müttefik olurdu! Söyleyin, ne güzel olurdu, değil mi?

 
Toplam blog
: 84
: 1808
Kayıt tarihi
: 28.04.08
 
 

Elektrik mühendisi, "öğretimci", 2 çocuk babası, aslen Kuzey Kafkasyalı, Türk ve Türk'e dair olan..