Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Aralık '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Evlilik murada ermek mi?

Evlilik murada ermek mi?
 

Her toplumda evlilik denilen bir müessese vardır ve klasik evlilik müessesesi kadın ile erkek arasında kurulur. Bazı dünya ülkelerinde kadın-kadın, erkek-erkek evlilik müesseseleri var ama bu konumuzun dışında. Normal evlilik müesseseleri kurulurken, o toplumun gelenek ve göreneklerinin paralelinde yapılır. Hatta gelenekler bireyleri evlilik denilen olgunun içine itiverir. Anadolu’da askerliğini bitirmiş erkek, onaltı, onyedisini bitirmiş kadın evlenmelidir. Onsekisinden sonra ‘evde kalmış’ sayılır. Anadolu’dan şehirlere göz olmasından sonra bu kültür taşınması neticesinde de bazı kurallar değişim gösterse de genelde evlilik girişimleri, hazırlıklar, düğünler, törenler vs. aynı çizgide yapılır. Mesela bugün hala büyük şehirlerde bile düğünlerde paralar, altınlar, dövizler saçılır, silahlar atılır. Anadolu kültürünün etkisinden kurtulamamış insan davranışları.

Her toplumda, her evlilik adımı atılırken, gençlerin hep mutlu olacağı, hiç sorun yaşamayacakları düşünülür, öyle olması umulur. Zaten doğrusu da bu olmalıdır. Ama hemen hemen her evliliklerde bir takım sorunlar yaşanır, tartışmalar ve çatışmalar da, devam eder gider uzun yıllar. Bu çatışmaların, tartışmaların genelinde, kültürel eksiklik, iletişimsizlik, maddi olanaksızlıklar, geçim şartları, sosyal konum, çevre gibi etkenler avrdır. Ama sosyolojik açıdan araştırılması gereken bir sorundur. Evli insanlar arasında neden kavga ve çatışma olur?

Acaba bu çatışma ve tartışmalar, bireylerdeki anlayışsızlıktan mı kaynaklanıyor? Eşlerin biri her ikisi de daha sakin ve anlayışlı davransa çatışma olur mu? Peki ya birbirlerini, kendilerini düşündüklerinden daha çok düşünseler? Beklentilerinden ve bencilce isteklerinden biraz daha uzaklaşsalar ne olur?

Eşler arasında, en büyük kavga ve tartışmalar erken egomanyasından ve kadın kıskançlığından çıkar. Bunda kültürel eşitsizliğinde önemi büyüktür. Benim gözlemlerimden çıkarttığım bir sonuç da; kadının ekonomik özgürlüğünü elde etmesi sonucunda kendisine gelen özgüven duygusu da bu tartışmaları fitillemektedir. Zira, ekonomik durum, sosyal durumun önüne geçince, aile içinde dengesizlik yaratabilmektedir. Aslında paylaşımcılığı bir deneyebilseler, daha mutlu olunamaz mı ? Tartışmaların ve çatışmaların temelinde, ister erkek olsun, isterse kadın olsun, çağlar ötesinden gelen bireysel benliğimizin bir yerlerinde saklanan "bencil" duygularımız yatar. Alış-veriş sırasında, tatil zamanına karar vermekte, kişisel rahatını, zevkini ve haklarını düşünmek ve bunları elde etmek konusunda, eşinin bağımsızlığını ve haklarını hiçe sayacak şekilde ısrarcı olmak, bencil davranışlarımızın en başta gelenleri arasında yer alır.

Kadın erkeğin, erkek kadının hislerini görmezlikten geldiğinde, kendi çevresinde-kendi özel dünyasında yaşamaya başladığında, kendi sınırlarını belirlediği dünyasına kimseyi almak istemez. Bu eşi bile olsa. Bundan sonra da hissel ve sevgisel kopmalar başlar. Her iki cins için de geçerli olan, eşine hizmet etmek için, sevindirmek için fazladan bir saatini ayırmayı istememek, kişisel zafer kazanmayı güçlü bir evlilik kurmaya yeğlemek, bu da ego tatmini gibi algılanabilir ama tatminsizliktir aslında bu seviyeye gelen. Durum ne olursa olsun, bu bencil davranışların çoğu erkek tarafında meydana gelir. Aslında şu soru sorulabilse, ben neden bu kadar bencilim, neden karşımdaki insanın duygularını önemsemiyorum. ? Para neden bu kadar önemli ? Eşim, çocuklarım, evim işimden daha mı önemli ? Bir hafta sonu maç izlemek, arkadaşlarımla vakit geçirmek onlardan daha çok mu önemli ? Bu sorular artırılabilir. Zaten bu soruları kendine soran erkek, cevabını da bulur.

Evlilik bireylerin sosyal durumlarını birleştirmekle kalmaz, hayatlarını da birleştirir. Artık ‘ben‘ yoktur, ‘biz’ olmalıdır. Ve evlilik müessesesinde, paylaşımcılık olmalıdır. Evlilik, elinde olan bütün güzellikleri hayatını birleştirdiği insanla paylaşmak, ve onu mutlu etmek için yaşamaktır. Evlilikte gerçek mutluluk, beklenilen ve umulanla değil, elde edilenlerin kıymetini bilmekle başlar. Elde edilenlerin, karşısındakinin kıymeti bilinirse ve olduğu gibi kabul edilirse, birlikte paylaşım sağlanırsa, sorunların üstesinden gelmekte o kadar kolay olur düşüncesindeyim.

Her birey, karşısındakinden bir şeyler talep ederken, aynı şeylerin kendisinden de talep edilebileceğini düşünmesi ve ona göre talepkar olması lazım. Bunu da bir yere kadar yapıp, sürekli bir şeyler talep etmek vazgeçip, vermeye alışmalı ve uzlaşmacı olmalıdır. Sürekli istemek ama karşılığında bir şey vermemek, bir zaman sonra kopmaları uzaklaşmaları da beraberinde getirir. Stres ve kötü düşünceleri evin dışında bırakıp, iyi olan şeyleri paylaşmaya başladığınızda, mutluluğun o kadar da uzak olmadığını görebilirsiniz. Ama, zamanla sorunlar da paylaşıldığında, hayat ve dert ortağınızın takdirini alırsınız ve sırtınızdaki yüklerinizden kurtulduğunuzu da görürsünüz.

Hayat yalnız çekilmeyecek kadar renkli ve güzel. Bir bireye karşı bencil olmak, hayata karşı da bencil olmak demektir. Karşındakini sevmek için, birey önce kendini, sonra hayatı ve yaşamayı sevmelidir. Eşini seven, ona saygı duyan, onun düşüncelerine önem veren, onu dinleyen ve onu gözleri ile görüp, kulakları, beyni ve yüreği ile dinleyen eşlerin evlilikleri uzun sürer. Hayat da daha çekilir olur.

Daha çekilebilir bir hayat için, önce hayata dair sevgi ve sevmekle başlayın işe.Yalnızca murada ermek için ayda gelenekler, büyükler istiyor diye evlenilmemeli. İsteyerek, görerek ve severek evlenilmeli.

Severek evlenenlerin, sevgiyi evliliklerinden eksik etmeyenlerin, yaşamlarının daha çekilebilir olduğunu düşünüyorum.

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..