Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Efsane FB 1907 Baterist Metin

http://blog.milliyet.com.tr/efsanefb1907

23 Nisan '09

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Evlilikte Reform

Evlilikte Reform
 


Birinci Dünya Savaşı, kadın-erkek ilişkilerinin o güne kadarki görünümünü altüst etmişti. Savaş, insanlar için yeni bir şey değildi elbette. Lâkin bu defa öncekilerden farklı olarak iki yenilik taşıyordu. Bir kere, ilk kez dünya çapında bir yaygınlık kazanmıştı. İkincisi, yine ilk kez yirmi yaşın altındakiler, yaşlılar ve sakatlar dışındaki bütün erkek nüfus, dört yıl boyunca savaşa katılmıştı.


Oysa daha evvelki devirlerde, hem savaş bu ölçüde geniş değildi ve çeşitli güçleri kapsamıyordu, hem de erkeklerin ancak askerliği meslek edinmiş olanları savaşa gidiyordu. Şimdi ise toplum ilk defa bu ölçüde erkeksiz kalıyordu. Bir yanda cephelerde hemen hemen kadınsız erkekler, diğer yanda da hemen hemen erkeksiz kadınlar. Bunun bütün toplumun yaşamında ne gibi sonuçlar, aksaklıklar doğuracağı ve kadın-erkek ilişkilerini nasıl etkileyeceği, rahatça kestirilebilir sanırım.


Nitekim ilk önemli gelişme kadınların, o zamana kadar erkeklerin yaptıkları işleri yapmaya koyulmaları oldu. Artık tramvay sürücülüğünden demir-çelik işçiliğine, büro hizmetlerinden otel yöneticiliğine dek çalışma yaşamının hemen her alanında kadınlar görülür oldu. Bu durum en başta kadınların giyimini etkiledi. Altları jüponlu uzun etekliklerin, dantellerin, geniş kenarlı şapkaların yerini jüponsuz giyilen kısa etekler, sade bluzlar, kısa ve uzun, yanları yırtmaçlı etekler aldı.


Kadınların, erkeklerin işini yapmaları ve becermeleri hem kendilerine güven verdi, hem de erkekler karşısında eşitliklerini daha bir haklılıkla ve güçle savunmalarını, yeni haklar istemelerini kolaylaştırdı. Gerçekten de savaşın ardından Batılı ülkelerde kadınlar, ülkeden ülkeye değişen oranlarda birçok yeni haklar kazandılar. Aslında 1918 yılına kadar 19'uncu yüzyılın havası ve alışkanlıkları, azalmış olmakla beraber etkisini sürdürmüştü. Gerçek 20'nci yüzyıl bir anlamda 1918'den sonra başladı.


Toplumda, sadece kadınlar değil, gençler, genç kuşaklar da yer istiyorlar, genç yaşta evlenmeyi yeğliyorlar ve babalarının, önce bir meslek edinmeleri, bir yer edinmeleri, ondan sonra evlenmeleri öğütlerine kulak asmıyorlardı. Kendilerinden evvelki kuşakların yaşam biçimlerini, yaşam felsefelerini eskimiş, saçma ve komik buluyorlardı.


Savaşla geçen dört sene boyunca çektikleri sıkıntıların, acıların, yoklukların, yoksullukların öcünü almak, o günlerin iyice geride kaldığına kendilerini inandırmak üzere 1918 öncesiyle bağlarını kopartmakta yarışıyorlardı. Savaş öncesinin erkeklik simgesi sakal ve bıyık boşlanmış, yüksek şapkaların modası geçmiş, küçük bir seçkin zümrenin dansı tangonun yerini, polkayı, valsi, mazurkayı silip süpüren "fokstrot" almıştı. Dans artık herkesin eğlencesi olmuş, her yerde "dansingler" açılmıştı.


En önemlisi, bu tip yerlere artık genç kızlar yanlarında mürebbiyeleri olmadan gelebiliyorlardı. Yapmacıklıktan uzak bir kız-erkek arkadaşlığı doğmuştu. Doğal olarak evlilikler de bu yeni özgürlük ortamından payını alacaktı tabii ki. Evlenmek daha özgür bir seçme sorunu olmuş, cinsel yaşam bir parça renklenmiş ve boşanmalar kolaylaşmıştı. Yeni çiftler önceki kuşaklara nazaran daha sağlam bir birliğe sahiptiler ve daha mutluydular. "Özgür aşk", "sevişme özgürlüğü", "cinsler arası eşitlik" sloganları gittikçe yayılıyordu.


Teknik gelişme de bu özgürlük dalgasının hizmetindeydi. Otomobilin milyonerlerin oyuncağı olmaktan çıkıp, gittikçe geniş kitlelerin alım gücünün yetebileceği bir araç haline gelmesi, telefonun gittikçe yayılan kullanımının haberleşme ve buluşmaları kolay ve gerektiğinde gözlerden uzak kılması, radyonun ve hele de sinemanın günlük yaşama girmesi hem inanların hareket serbestliklerini arttırmış, hem de yaşamlarında, düşüncelerinde yeni ufuklar açmıştı. Kadınlar ve erkekler filmlerdeki gibi davranmaya özenmişler, örneğin ağızdan öpüşme sinema sayesinde kalabalık bir insan kitlesi tarafından "mahrem" ya da "ayıp" bir hareket olarak görülmekten çıkmıştı.


1930'lardan başlayarak emekçi kesimlerin de ücretli izin hakkını elde etmeleri, erkekli kadınlı grupların birarada kamp kurmalarına, tatil yerlerine gitmelerine, kısa bir süre de olsa çalışmaktan uzak, gönüllerince eğlenmelerine, dinlenmelerine olanak sağlamıştır.


Bu koşullarda, kaçınılmaz bir şekilde kadın-erkek ilişkileri olsun, karı-koca ilişkileri olsun özgürleşmiş, sıkılganlıklar, önyargılar büyük ölçüde kalkmış ve günümüzün "çağdaş aile"sinin temelleri atılmıştır.

 
Toplam blog
: 1907
: 3759
Kayıt tarihi
: 28.07.07
 
 

03 Şubat 1967 İstanbul doğumlu, romantik bir müzisyenim işte... Müzik, bateri, spor, Fenerbahçe, ..